Danıştay Kararı 10. Daire 2015/1766 E. 2020/3596 K. 12.10.2020 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2015/1766 E.  ,  2020/3596 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2015/1766
Karar No : 2020/3596

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI) : … Bakanlığı / …
VEKİLİ : Hukuk Müşaviri …

İSTEMİN_KONUSU : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Hakkari il merkezinde bulunan … Caddesi’nde 19/01/2012 tarihinde meydana gelen patlama sonucu davacının sol elinde kalıcı sakatlık meydana geldiğinden bahisle, olayda Devletin güvenlik hizmetinde kusuru bulunduğu ileri sürülerek 250.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi zararın faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; PKK/KCK terör örgütünün Türkiye yapılanması olan (KCK/TM) tarafından internet siteleri aracılığıyla güvenlik güçlerince terör örgütünün kırsal alanına ve şehir yapılanmalarına yönelik operasyonlarına misilleme amacıyla Halk Savunma Güçleri (HPG)’nin ulaşamadığı yerlerde eylem yapma amacıyla oluşturulan Öz Savunma Birlikleri (ÖSB) içerisinde faaliyet gösteren kişiler tarafından güvenlik güçlerine, araçlarına, binalarına ve lojmanlarına yönelik silahlı ve bombalı saldırılar düzenleneceğine dair istihbari bilgiler elde edildiği ve güvenlik tedbirlerinin alındığı, 19/01/2012 günü şehir merkezi …Caddesi üzerinde bulunan … isimli iş yeri önüne bırakılan yaklaşık 5 kg ağırlığında TNT el yapımı bombanın saat 17:40 sıralarında Emniyet Müdürlüğünce kullanılan servis aracının geçişi sırasında patlatıldığı, patlamada 9 polis memurunun, 26 vatandaşın yaralandığı, hastaneye kaldırılan bir vatandaşın hayatını kaybettiği, patlama sonrası ara sokaklara kaçan şahıslar tarafından servis aracına ve bu araca eskortluk yapan zırlı ekip aracına silahlı saldırıda bulunulduğu, olayın hemen sonrasında terör örgütüne müzahir gruplar tarafından taşlı saldırıda bulunulduğu, olaya müdahale edildiği, Hakkari İl Jandarma Komutanlığı tarafından gönderilen 09/01/2015 tarihli yazıda; PKK/Kongra-Gel terör örgütünün son dönemlerde yapılan operasyonlar neticesinde ağır kayıplar verdiği, bu sebeple örgüt içerisinde moral bozukluğu ve örgüte sempatisi olan işbirlikçi şahıslar arasında korku ve güvensizliğe neden olduğu, örgüt üst düzey yöneticilerinin, operasyonlarda verilen kayıpların, moral bozukluğunun önüne geçebilmek için Türkiye genelinde ve Hakkari şehir merkezinde kış döneminde eylem yapılması için işbirlikçilerine ve BTÖ mensuplarına sürekli talimat verdiği, özellikle Hakkari şehir merkezinde işbirlikçileri vasıtasıyla askeri personelin ve emniyet mensuplarının sürekli gelip gittiği kafeteryalar, kahvehaneler, internet kafelere yönelik eylem için keşif faaliyetlerinde bulundukları yönünde haber elde edildiğinin belirtildiği görülmekte olup, terör olaylarının yoğun yaşandığı Hakkari ilinde davalı idarenin hizmet kusuru nedeniyle sorumlu tutulabilmesi için elde edilen istihbari bilginin yer, zaman, kişi unsurlarından bir yada bir kaçının belirtmesi ya da ihbar ile olay öğrenildiği halde önlem alınmadığı durumlarda söz konusu olacağı değerlendirildiğinde söz konusu olayda elde edilen istihbari bilgide yer olarak somut bir yeri işaret etmediği, zaman ve kişi yönünden de bilgi bulunmadığı görüldüğünden idarenin hizmet kusurundan söz edilemeyeceği sonucuna varıldığı, davacının yaralandığı patlamada idarenin kusursuz sorumluluğu incelendiğinde ise; olayın davacıya yönelik yapılmadığı, davacı ile idare arasında bir görev ilişkisi bulunmadığı, davacının patlamaya toplum üyesi olmasından dolayı maruz kaldığı anlaşıldığından olay nedeniyle idareye kusursuz sorumluluk atfedilmesinin mümkün bulunmadığı, öte yandan, olay nedeniyle genel hükümler içerisinde hizmet kusuru ileri sürülerek açılan tam yargı davası dışında, davacı vekilince olay nedeniyle sosyal risk ilkesinin yasalaşmış hali olan 5233 sayılı Kanun kapsamında tazminat talebiyle başvuru yapıldığı, Hakkari Valiliği Zarar Tespit Komisyonunca yapılan değerlendirme sonucunda davacıya uğradığı zarara karşılık … tarih ve …sayılı karar ile 11.024,71 TL tazminat ödenmesine karar verildiği, sulhname tasarısının davacı tarafından imzalanmaması nedeniyle 19/11/2012 tarihinde uyuşmazlık tutanağı düzenlendiği, bu işleme karşı dava açılmadığının görüldüğü, bu durumda, Hakkari il merkezi Bulvar caddesinde meydana gelen terörist saldırı sonucu meydana gelen patlama nedeniyle hizmet kusuru ilkeleri uyarınca açılan tam yargı davasında davalı idarenin hizmet kusuru tespit edilemediğinden maddi tazminat talebinin karşılanmasına imkan bulunmadığı, davacının manevi tazminat talebine gelince, davacı vekilince hizmet kusuru ileri sürülerek davalı idareden tazminat talep edildiği, olumsuz cevap verilmesi üzerine kusurlu sorumluluk ilkeleri (hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi) ve kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca bakılan davanın açıldığı anlaşıldığından, hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk tespit edilmeyen bu davada sosyal risk ilkesi uyarınca manevi tazminat talebinin değerlendirmesine imkan bulunmadığı, ancak davacı vekilince 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvuru üzerine olay nedeniyle açılacak tam yargı davasında sosyal risk ilkesi kapsamında manevi tazminat talebinin değerlendirilebileceğinden, iş bu davada manevi tazminat talebinin reddi gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI: Davacı tarafından, olayda idarenin hizmet kusuru olduğu, davanın hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk ilkeleri kapsamında açıldığı, davanın 5233 sayılı Kanun kapsamında açılmadığı ve anılan Kanun ile ilgili olmadığı ileri sürülmektedir.

KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI: Davalı idare tarafından, temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin maddi tazminat yönünden reddi, manevi tazminat istemi yönünden kabulü gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Dava, Hakkari il merkezinde bulunan …Caddesi’nde 19/01/2012 tarihinde meydana gelen patlama sonucu davacının sol elinde kalıcı sakatlık meydana geldiğinden bahisle, olayda Devletin güvenlik hizmetinde kusuru bulunduğu ileri sürülerek 250.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi zararın faiziyle birlikte davalı idarece ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

MAHKEME KARARININ MADDİ TAZMİNAT TALEBİNİN REDDİNE İLİŞKİN KISMI YÖNÜNDEN HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen kararın maddi tazminat talebinin reddine ilişkin kısmı usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

MAHKEME KARARININ MANEVİ TAZMİNAT TALEBİNİN REDDİNE İLİŞKİN KISMI YÖNÜNDEN HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
İLGİLİ MEVZUAT:
Terör eylemleri nedeniyle mağdur olan bireylerin zararlarının sulh yoluyla ödenebilmesi amacıyla 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkındaki Kanun 27/07/2004 tarihinde yürürlüğe girmiş, Kanunun yürürlüğe girmesinin ardından AİHM nezdinde açılan davalarda hükümetin yaptığı itirazlar yerinde görülmüş ve 5233 sayılı Kanun’un etkin bir başvuru yolu olduğu belirtilmiştir. Anılan Kanunun gerekçesinde, “Devletin anayasal düzenini yıkmayı amaçlayan terör eylemlerine hedef olan kişiler kendi kusur ve fiilleri sonucu değil, toplumun bir bireyi olarak zarar görmektedirler. … Ortaya çıkan bu zararın paylaştırılması, toplumun diğer kesimleri ile zarara uğramış kişiler arasında fedakarlığın denkleştirilmesi, hakkaniyet ve sosyal hukuk devleti ilkelerinin bir gereğidir. … Bu çerçevede… Terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının, idarece en kısa süre içinde ve sulh yoluyla karşılanması … amacıyla bu Tasarı hazırlanmıştır.” denilmekle birlikte, komisyonlarda tartışılan manevi zararlara ilişkin olarak Kanunda olumlu ya da olumsuz her hangi bir ibare yer almamaktadır.
Yine konuya ilişkin yasama çalışmalarından anlaşıldığı üzere, sözü edilen Kanunun temel amaçlarından biri de yargı dışı bir yöntem geliştirerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bu konuda yapılan başvuruları sona erdirip, bireyler aleyhine oluşan dengenin iç hukukta geliştirilen usullerle yeniden kurulmasını sağlamaktır. Bu çerçevede, 5233 sayılı Kanun çıkarılmadan önce Danıştay içtihatları ile terör olayları nedeniyle uğranılan manevi zararların Anayasa’ya dayalı olarak sosyal risk ilkesi uyarınca tazmini olanaklı iken, yasama organınca, özellikle yaşam hakkı başta olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına yol açar nitelikte ve manevi tazminat ödenmesini engellemek amacına yönelik böyle bir kanunun yürürlüğe konulduğu söylenemez.
Terör eylemleri sonucu oluşan olaylar incelendiğinde, bir taraftan hayvanlara, ağaçlara, ürünlere, ev ve ev eşyalarına ve diğer taşınır ve taşınmazlara verilen zararlar, yaralanma, engelli hale gelme ve ölüm nedeniyle uğranılan zararlar ya da kişilerin mal varlıklarına ulaşamamalarından kaynaklı maddi zararlar yanında, esasen terör eylemlerine maruz kalan vatandaşların hayatları boyunca çektikleri ve çekecekleri üzüntü, acı, elem ve psikolojik buhran, vb. gibi manevi zararların da mevcut olduğu ve bu manevi zararların büyük sıkıntılara yol açacağı hususu inkar edilemez bir gerçektir. Dolayısıyla, idare hukuku kuralları çerçevesinde Anayasa’ya dayalı olarak geliştirilen bir ilke uyarınca manevi zararların karşılanma olanağının, içeriği itibarıyla engelleyici bir hüküm taşımayan Kanun ile ortadan kaldırıldığından bahsedilmesi olanaksızdır.
Bununla birlikte … İdare Mahkemesi tarafından, 5233 sayılı Kanun’un, terör veya terörle mücadeleden dolayı zarara uğrayanların manevi zararları dışında yalnızca maddi zararlarının tazminine ilişkin hükümlerinin Anayasanın 2., 5., 11., 36., 90. ve 125. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi’nce verilen 25/6/2009 tarih ve E:2006/79, K:2009/97 sayılı kararın manevi zararlara ilişkin bölümünde, “…5233 sayılı Yasa, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının özellikle yargı yoluna gitmelerine gerek kalmadan, idarece en kısa süre içinde ve sulh yoluyla karşılanması amacıyla hazırlanmış bir yasadır. Yasa bu yönüyle zarara uğrayan vatandaş ile devlet arasındaki uyuşmazlıkta yargı yoluna gidilmeden alternatif bir çözüm yöntemi getirmiştir…
5233 sayılı Yasa, idarenin eylem ve işleminin sonucu olmayan ve herhangi bir idari işlem veya eylemle doğrudan nedensellik bağı da bulunmayan, ancak terör ve terörle mücadele sırasında meydana gelen zararların da tazmini yolunu açan, bu anlamda idarenin kusursuz sorumluluk alanını genişleten bir yasadır. Bu Yasa idarenin kusursuz sorumluluk alanını genişletmekle birlikte, aynı zamanda terör ve terörle mücadele sırasında meydana gelen zararlardan sadece “maddi” olan kısmının sulh yoluyla tazminine ilişkin esas ve usulleri belirlemektedir. Yasa’da bu zararlardan “manevi” olan kısmın idareden talep edilemeyeceğine ilişkin bir hükme yer verilmediği gibi, 12. maddede “sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır” denilerek Anayasa’nın 125. maddesinin birinci fıkrasına paralel bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu nedenle itiraz konusu ibare, idarenin sorumluluk alanını daraltan veya idari işlem veya eylemlere karşı yargı yolunu kapatan bir hüküm içermemektedir….” gerekçelerine yer verilmiştir.
Anılan Anayasa Mahkemesi kararında da belirtildiği üzere, 5233 sayılı Kanun, idarenin terör olaylarına dayalı kusursuz sorumluluk alanını genişleten, oluşan zararların yargı yoluna başvurmadan sulh yoluyla ödenmesini öngören, bu yönüyle uyuşmazlığın sadece maddi zararlara ilişkin kısmının yargı dışı alternatif bir yöntemle giderilmesini sağlayan, ancak manevi zararların karşılanmasını da engellemeyen nitelikte bir Kanundur.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 18888/02 nolu başvuruya konu 12/01/2006 günlü Aydın İçyer – Türkiye kararının 81. paragrafında, 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Kaynaklanan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunla ilgili olarak “Tazminat kanununda yalnız maddi zararlar için tazminat talep etme olanağının bulunduğu doğru olsa da kanunun 12. maddesinin idari mahkemelerde manevi zarar için tazminat talep etme olanağı verdiği görülmektedir.” ifadesine yer verilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dosyanın incelenmesinden; İdare Mahkemesi tarafından, davacı vekilince hizmet kusuru ileri sürülerek davalı idareden tazminat talep edildiği, olumsuz cevap verilmesi üzerine kusurlu sorumluluk ilkeleri (hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi) ve kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca bakılan davanın açıldığı anlaşıldığından, hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk tespit edilmeyen bu davada sosyal risk ilkesi uyarınca manevi tazminat talebinin değerlendirmesine imkan bulunmadığı, ancak davacı vekilince 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvuru üzerine olay nedeniyle açılacak tam yargı davasında sosyal risk ilkesi kapsamında manevi tazminat talebinin değerlendirilebileceğinden, iş bu davada manevi tazminat talebinin reddi gerektiği gerekçesiyle ret kararı verilmiştir.
Terör olayları nedeniyle meydana gelen ve sosyal risk ilkesi kapsamında bulunup 5233 sayılı Kanun uyarınca karşılanmayan ilgililerin ileri sürdükleri manevi zararların 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvuru üzerine olay nedeniyle açılacak tam yargı davasında talep edilebileceğinin ve genel hükümlere göre tazminat davası açılamayacağının kabulüne hukuken olanak bulunmamakta olup, bu kapsamdaki uyuşmazlıklarda, idare hukukunun tazminata ilişkin ilke ve kuralları çerçevesinde 2577 sayılı Kanunun öngördüğü usullere tabi olarak sosyal risk ilkesi uyarınca manevi tazminat ödenip ödenmeyeceğine ilişkin yargısal incelemenin görülmekte olan bu davada yapılarak davacıya manevi tazminat ödenip ödenmeyeceğine ilişkin koşulların oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, İdare Mahkemesi kararının manevi tazminat talebinin reddine ilişkin kısmında hukuki isabet bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1.Davacının temyiz isteminin kısmen kabulüne, kısmen reddine,
2. … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararının maddi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmı yönünden ONANMASINA, manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmı yönünden BOZULMASINA,
3. Bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun’un (geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12/10/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.