Danıştay Kararı 10. Daire 2015/1000 E. 2020/3597 K. 12.10.2020 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2015/1000 E.  ,  2020/3597 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2015/1000
Karar No : 2020/3597

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : Kendisine Asaleten … ve …’a
Velayeten …
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : …. Genel Müdürlüğü / …
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN_KONUSU : .. İdare Mahkemesinin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Elazığ İli, … İlçe Emniyet Müdürlüğünde Polis Memuru olarak görev yapan davacılar murisi …’un, 03/11/2012 tarihinde 21:45 sıralarında Elazığ-Diyarbakır karayolunda araç ve yolcu kontrolü yaparken kontrol noktasında direksiyon hakimiyetini kaybeden başka bir aracın çarpması sonucu hayatını kaybetmesi nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen 75.000,00 TL maddi ve 75.000,00 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararıyla; idarenin eyleminden sorumlu tutulabilmesi için hizmet kusurunun bulunması gerektiği, Elazığ-Diyarbakır karayolunda araç ve yolcu kontrol noktasında görevi başında olan davacılar murisinin direksiyon hakimiyetini kaybeden başka bir aracın çarpması sonucu hayatını kaybetmesinde idarenin tazminat ödemekle yükümlü tutulmasını gerektirecek derecede ağır hizmet kusurunun bulunmadığı, bu itibarla; başka bir aracın çarpması sonucu meydana gelen ölümde idareyi kusurlandırılacak somut bir delil sunulamadığından dolayı hizmet kusurunun bulunmadığı ve direksiyon hakimiyetini kaybeden başka bir aracın çarpması sonucu 3. kişinin zararla idari faaliyet arasındaki illiyet bağını kestiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacılar tarafından, olay nedeniyle uğradıkları zararların kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca karşılanması gerektiği, bu yönde Danıştay kararları olduğu ileri sürülmektedir.

KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : ….
DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Dava, Elazığ İli, … İlçe Emniyet Müdürlüğünde Polis Memuru olarak görev yapan davacılar murisi …’un, 03/11/2012 tarihinde 21:45 sıralarında Elazığ-Diyarbakır karayolunda araç ve yolcu kontrolü yaparken kontrol noktasında direksiyon hakimiyetini kaybeden başka bir aracın çarpması sonucu hayatını kaybetmesi nedeniyle 75.000,00 TL maddi ile 75.000,00 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:
2918 sayılı Kanunun 19/01/2011 tarih ve 27820 Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunun 14. maddesiyle değişik 110. maddesinde “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dahil, bu yasadan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.
Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir.” hükmüne yer verilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dosyanın incelenmesinden; Elazığ İli, … İlçe Emniyet Müdürlüğünde Polis Memuru olarak görev yapan davacılar murisi …’un, 03/11/2012 tarihinde 21.45 sıralarında Elazığ-Diyarbakır karayolunda araç ve yolcu kontrol noktasında direksiyon hakimiyetini kaybeden başka bir aracın çarpması sonucu hayatını kaybetmesi nedeniyle 75.000,00 TL maddi, 75.000,00 TL manevi tazminat istemi ile bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
2918 sayılı Kanun’un 110. maddesinin birinci fıkrasının iptali istemiyle …. Asliye Hukuk Mahkemesi ve … Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvuruları üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, şu gerekçesi ile anılan kuralı Anayasaya aykırı görmemiş ve iptal istemini oy birliğiyle reddetmiştir: “… Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayırımına gidilmemiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2.,125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir…” (Any. Mah.nin 26/12/2013 tarih ve E.2013/68, K.2013/165 sayılı kararı; R.G. 27/3/2014, Sayı: 28954, s.136-147.)
Anayasa’nın 158. maddesinin son fıkrasında “ Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısıyla 2918 sayılı Kanunun 110. maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa’nın 158. maddesi uyarınca, tüm yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar mesabesindedir.

Bu durumda, 2918 sayılı Yasanın 19/01/2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin işaret edilen kararları gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla meydana gelen zararların tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Nitekim; 28/07/2010 tarihinde Keşan-Enez karayolunda meydana gelen bir trafik kazası üzerine karayolunda gerekli trafik önlemlerinin alınması görevini ifa ettiği sırada, başka bir şahsın sevk ve idaresinde bulunan araç ile aşırı hız ve şerit ihlali yapmak suretiyle çarpması neticesinde Jandarma Astsubay Başçavuşun vefat etmesi üzerine, müteveffanın eşi ve kızı tarafından idare aleyhine açılan tazminat davasında adli ve idari yargı yerleri arasında çıkan görev uyuşmazlığı sonucunda Uyuşmazlık Mahkemesince verilen 26/09/2016 tarih ve E:2016/408, K:2016/440 sayılı karar da bu yöndedir.
Bu itibarla, İdare Mahkemesince davanın görev yönünden reddine karar verilmesi gerekirken, esastan davanın reddi yolunda karar verilmesinde usul hükümlerine uygunluk bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacıların temyiz isteminin kabulüne,
2. Davanın reddine ilişkin temyize konu … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun’un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12/10/2020 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

(X)-KARŞI OY :

Kamu hizmetinin görülmesi sırasında kişilerin uğradıkları özel ve olağandışı zararların idarece tazmini; Anayasa’nın 125 inci maddesi gereği ve Türkiye Cumhuriyetinin “Sosyal hukuk devleti” niteliğinin doğal bir sonucudur.
Kural olarak idare, yürüttüğü hizmetin doğrudan sonucu olan nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlüdür. İdarenin hukuki sorumluluğu sadece kusur esasına, hizmet kusuru teorisine dayanmamakta, idare kusur koşulu aranmadan da objektif (kusursuz) sorumluluk ilkesi uyarınca sorumlu sayılabilmektedir.
Davacıların murisinin kamu görevlisi olduğu ve kamu görevini yürütürken özel bir aracın çarpması sonucunda yaşamını kaybettiği açık olup; davalı idarenin, yürüttüğü kamu hizmetinin doğrudan sonucu olan, nedensellik bağı kurulabilen özel ve olağandışı zararın, hizmetten yararlanan topluma pay etme esasına dayalı olan kusursuz sorumluluk ilkesine göre tazmin edilmesi gerekmektedir.
Dava dosyasının incelenmesinden; bakılmakta olan davanın, davacıların müteveffanın desteğinden yoksun kalmaları ve ölüm olayından dolayı acı çekmeleri sebebiyle uğradıkları maddi ve manevi tüm zararlardan davalı idarenin kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca sorumlu olduğu iddiasıyla açıldığı anlaşılmaktadır.
Bu itibarla bakılan uyuşmazlık, özel hukuktaki hukuki sorumluluktan değil, davalı idarenin kusursuz sorumluluğu bulunduğu iddiasından kaynaklandığından temyiz incelemesinin esas yönünden değerlendirilerek sonuçlandırılması gerekmektedir.
Nitekim, Danıştay Onuncu Dairesinin benzer uyuşmazlıklarda verdiği kararlar da aynı yönde olup, 14.05.2019 gün ve E:2018/2375, K:2019/3894 sayılı kararda murisle aynı görevde olan polis memurunun görevi sırasında kendisine araç çarparak vefat etmesi nedeniyle yakınlarının zararlarının kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca karşılanması gereği kabul edilmiş bulunmaktadır.
Belirtilen nedenlerle, mükerrerliğe yol açılmaması bakımından varsa adli yargıda açılan tazminat davasının sonucu da araştırılarak davacıların zararlarının kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca karşılanması yönünde karar verilmesi gerektiği görüşüyle aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyorum.