Danıştay Kararı 10. Daire 2010/7285 E. 2011/215 K. 28.01.2011 T.

10. Daire         2010/7285 E.  ,  2011/215 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2010/7285
Karar No: 2011/215

Davacı : …
Vekili : …
Davalı : Türk Standartları Enstitüsü
Vekili : …
Davanın Özeti : Davacı şirket tarafından, TürkStandartları Enstitüsü Yönetim Kurulu’nun 2.3.2007 tarih ve 711 sayılı kararı ile kabul edilerek 15.4.2007 tarihinde yürürlüğe girdikten sonra 23.6.2009 tarih ve 261 sayılı Yönetim Kurulu Kararı ile değişiklik yapılan Ürün Belgelendirme Yönergesinin 10. bölümünde yer alan 10/2. maddesinin iptali istenilmektedir.
Danıştay Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi : Yönergenin dava konusu edilen hükmü, Türk Standartları Enstitüsü dışında her hangi bir gerçek veya tüzel kişinin doğrudan doğruya hukuki durumuna etki etmemekte; idarenin kendi iç işleyişi çerçevesinde, TSE markalarını veya belgelerini hukuka aykırı şekilde kullananlar aleyhine Kurum hukuk müşavirliğince adli yargı yerlerinde açılacak tazminat davalarında mahkemeden talep edilecek tazminatın miktarına yönelik belirlemeler içermektedir. Dolayısıyla, davanın ehliyet yönünden reddi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince, 2577 sayılı Yasanın 14/6. maddesi uyarınca Tetkik Hakiminin raporu ve sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra gereği görüşüldü:
Davacı şirket tarafından, Türk Standartları Enstitüsü Yönetim Kurulu’nun 2.3.2007 tarih ve 711 sayılı kararı ile kabul edilerek 15.4.2007 tarihinde yürürlüğe girdikten sonra 23.6.2009 tarih ve 261 sayılı Yönetim Kurulu Kararı ile değişiklik yapılan Ürün Belgelendirme Yönergesinin 10. bölümünde yer alan 10/2. maddesinin iptali istemiyle açılmıştır.
Anayasanın 36. maddesinde, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir.” hükmüne yer verilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2 nci maddesi “a” fıkrasında, idari işlemler hakkında; yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar iptal davaları olarak tanımlanmış; idarenin hukuka uygun davranmasını sağlayan en önemli denetim araçlarından olmakla birlikte her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idari işlemlerde istikrarsızlığa neden olmaması ve idarenin işleyişinin bu yüzden olumsuz etkilenmemesi için, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçüler içinde menfaat ilişkisi bulunmasını öngören yasakoyucu, iptal davaları için “menfaat ihlali”ni, subjektif ehliyet koşulu olarak getirmiştir.
İptal davalarındaki subjektif ehliyet koşulunun, doğrudan doğruya hukuk devletinin yapılandırılması ve sürdürülmesine ilişkin bir sorun olması dolayısıyla, idari işlemlerin hukuka uygunluğunun iptal davası yoluyla denetlenmesini engellemeyecek bir biçimde anlaşılması gerekmektedir. Nitekim; çevre, tarihi ve kültürel değerlerin korunması, imar uygulamaları gibi kamu yararını yakından ilgilendiren konularda subjektif ehliyet koşulunun, bu durum dikkate alınarak yorumlanması gerektiğine ilişkin Danıştay kararları yerleşik içtihat niteliği kazanmıştır.
İptal davasının içtihat ve doktrinde belirlenen hukuki nitelikleri göz önüne alındığında, idare hukuku alanında tek yanlı irade açıklamasıyla kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte tesis edilen işlemlerin, ancak bu idari işlemle doğrudan meşru, kişisel ve güncel bir menfaat ilgisi kurulabilenler tarafından iptal davasına konu edilebileceğinin kabulü zorunludur. Aksi halde, her idari işlemle dolayısıyla da olsa bir menfaat ilgisi kurulmak suretiyle dava açılmasını kabul etmek, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçüler içinde menfaat ilişkisi bulunması şartının ihlali sonucunu doğurur.
İdari işlemlerin; bu işlemlerle kişisel, meşru ve güncel bir menfaat ilgisi olanlar tarafından iptal davasına konu edilebileceği yargısal ve bilimsel içtihatlarla kabul edilmekte olup; kişi ve kuruluşların, idari işlemle ciddi ve makul, maddi ve manevi bir ilişkisinin bulunduğunun anlaşılması, iptal davası açma ehliyetinin varlığı için yeterli sayılmaktadır. Taraf ilişkisinin kurulması için gerekli olan kişisel, meşru ve güncel bir menfaat ilgisinin varlığı ise, davanın niteliğine ve özelliğine göre idari yargı yerlerince belirlenmektedir.
556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 64. maddesinde “Marka sahibinin izni olmaksızın, marka taklit edilerek üretilen ürünü üreten, satan, dağıtan veya başka bir şekilde ticaret alanına çıkaran veya bu amaçlar için ithal eden veya ticari amaçla elde bulunduran kişi, hukuka aykırılığı gidermek ve sebep olduğu zararı tazmin etmekle yükümlüdür.
Taklit markayı herhangi bir şekilde kullanmakta olan kişi, marka sahibinin markanın varlığından ve tecavüzden kendisini haberdar etmesi ve tecavüzü durdurmasını talep etmesi halinde veya kullanmanın kusurlu bir davranış teşkil etmesi halinde, sebep olduğu zararı tazmin etmekle yükümlüdür.” hükmüne;
66. maddesinde, “Marka sahibinin uğradığı zarar, sadece fiili kaybın değerini değil, ayrıca marka hakkına tecavüz dolayısıyla yoksun kalınan kazancı da kapsar.
Yoksun kalınan kazanç, zarar gören marka sahibinin seçimine bağlı olarak, aşağıdaki değerlendirme usullerinden birine göre hesap edilir:
a) Marka hakkına tecavüz edenin rekabeti olmasaydı, marka sahibinin markanın kullanması ile elde edebileceği muhtemel gelire göre,
b) Marka hakkına tecavüz edenin, markayı kullanmak yoluyla elde ettiği kazanca göre,
c) Marka hakkına tecavüz edenin, markayı bir lisans anlaşması ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması halinde ödemesi gereken lisans bedeline göre.
Yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında, özellikle markanın ekonomik önemi, marka hakkına tecavüz edildiği anda geçerlilik süresi ve tecavüz sırasında markaya ilişkin lisansların sayısı ve çeşidi gibi etkenler gözönünde tutulur. ” hükmüne;
67. maddesinde de, “Marka üzerinde tasarruf yetkisi olan kişi, yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında, 66 ncı maddenin ikinci fıkrasının (a) veya (b) veya (c) bendlerinde belirtilen değerlendirme usullerinden birini seçmişse; mahkeme, ürünün satışında markanın ekonomik bakımdan önemli bir katkısının bulunduğu kanaatına vardığı takdirde, kazancın hesaplanmasında makul bir payın daha eklenmesine karar verir.
Markanın ilgili ürüne ekonomik bakımdan önemli bir katkısının olduğunun kabul edilebilmesi için, ilgili ürüne olan talebin oluşmasında markanın belirleyici etken olduğunun anlaşılmış olması gerekir.” hükmüne yer verilmiştir.
556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin anılan hükümlerinden, marka sahibinin izni olmaksızın, marka taklit edilerek üretilen ürünü üreten, satan, dağıtan veya başka bir şekilde ticaret alanına çıkaran veya buna benzer hukuka aykırı bir tasarrufta bulunan kişilerin, bu hukuka aykırılığı gidermek ve sebep olduğu zararı tazmin etmekle yükümlü olduğu; hukuka aykırılığın giderilmemesi veya verilen zararın tazmin edilmemesi halinde zarara uğrayanların adli yargıda açacakları davalarla haklarını koruyabilecekleri anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, Türk Standartları Enstitüsü Ürün Belgelendirme Yönergesinin 10. bölümünde yer alan “TSE Marka/Markalarının Sözleşme Akdedilmeksizin Kullanılması” başlıklı dava konusu 10/2. maddesinde,
“TSE Marka/Markalarını Sözleşme akdetmeksizin kullanan ya da Sözleşmesi herhangi bir nedenle sona erdiği halde, TSE Marka/Markalarını ve/veya belgelerini kullananlar aleyhine; Sözleşme akdetmeyerek TSE’yi maddi zarara sokmaları sebebiyle, ÜBM tarafından tüm ilgili dokümanlar Hukuk Müşavirliği’ne bildirilir.
Hukuk Müşavirliği’nce, ürünle ilgili bir (1) yıllık emsal belge kullanma tavan ücreti tutarının iki (2) katından az olmamak üzere maddi tazminat, kamuoyunu yanıltmak ve haksız rekabete sebep olmak yoluyla TSE’yi kamu ve tüketici nezdinde güven kaybına uğratmaktan dolayı talep edilen maddi tazminatın beş (5) katından az olmamak üzere de, ek (manevi) tazminat talebi ile hukuki işlemler başlatılır.
ÜBM tarafından ve/veya diğer Birimler tarafından Hukuk Müşavirliği’ne bildirilen veya Hukuk Müşavirliği’ne farklı yollardan intikal eden haksız marka kullanımı ile ilgili hukuki işlem başlatılması durumunda ÜBM’ye bilgi verilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden; davacının, davalı idareye ait markayı aralarında yapmış oldukları sözleşme çerçevesinde kullanmakta iken sözleşmenin sona erdiği, ancak yeni bir sözleşme yapılmaksızın davacının, söz konusu markayı kullanmaya devam ettiği iddiasıyla davalı idare tarafından, sözü edilen haksızlığın giderilmesi ve uğradığı zararın tazmini istemiyle … Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinde davacı aleyhine bir tazminat davası açıldığı, belirtilen tazminat davasının konusunu oluşturan tazminat isteminin ise Yönergenin dava konusu hükmüne göre hesaplandığı, ancak mahkemece bakılan bu davanın açıldığı tarih itibariyle henüz bir karar verilmediği anlaşılmaktadır.
Her gerçek veya tüzel kişi gibi kamu tüzel kişilerinin de, hak arama özgürlüğüne sahip oldukları; meydana geldiğini öne sürdükleri zararların tazmini istemiyle dava açabilecekleri, açtıkları tazminat davalarında isteyecekleri tazminat tutarlarını belirleyebilecekleri açıktır.
Kamu tüzel kişilerinin açacakları tazminat davalarından istenilecek tazminat tutarlarını belirlemek üzere yaptıkları iç düzenlemelerin, aleyhine dava açacakları ilgililerce idari yargı yerinde iptal davasına konu edilmesi ise, kamu tüzel kişiliğinin hak arama özgürlüğünün sınırlandırılması sonucunu doğuracaktır. Dolayısıyla, kamu tüzel kişisi tarafından aleyhine tazminat davası açılan ilgilinin, söz konusu tazminat davasında istenilecek tutarın belirlenmesine yönelik idarenin iç düzenlemesiyle ortaya çıkan menfaat ilgilisinin, hukuken meşru nitelikte sayılıp; iptal davası açılmasına olanak sağlayacak nitelikte olduğunun kabulüne olanak görülmemektedir.
Yönergenin dava konusu edilen hükmü, Türk Standartları Enstitüsü dışında her hangi bir gerçek veya tüzel kişinin doğrudan doğruya hukuki durumuna etki etmemekte; idarenin kendi iç işleyişi çerçevesinde, TSE markalarını veya belgelerini hukuka aykırı şekilde kullananlar aleyhine Kurum hukuk müşavirliğince adli yargı yerlerinde açılacak tazminat davalarında mahkemeden talep edilecek tazminatın miktarını belirlemeye yönelik kurallar içermektedir. Bu kapsamda talep edilen tutarın, adli yargı mahkemelerini bağlamasına da hukuki olanak bulunmamaktadır.
Bu hususlar dikkate alındığında, marka hakkına hukuka aykırı bir eylem ile saldırıda bulunulduğunu ileri süren davalı idarenin, adli yargı yerinde açacağı davalarda isteyeceği tazminat miktarının belirlenmesine yönelik olarak iç işleyişi çerçevesinde düzenlediği yönergenin iptalinin istenilmesinde, davacı şirketin hukuken korunması gereken, meşru bir menfaati bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 15/1-b maddesi uyarınca davanın ehliyet yönünden reddine, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, artan posta ücretinin istemi halinde davacıya iadesine avukatlık asgari ücret tariflerine göre hesaplanan … lira avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine 28.1.2011 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

AZLIK OYU
Davacının, davalı idareye ait markayı aralarında yapmış oldukları sözleşme çerçevesinde kullanmakta iken sözleşmenin sona erdiği, ancak yeni bir sözleşme yapılmaksızın davalı idareye ait markayı kullanmaya devam ettiği, bu durumun marka hakkına tecavüz oluşturduğu gerekçesiyle Türk Standartları Enstitüsü tarafından 15.10.2009 tarihinde … Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinden TSE markasına haksız tecavüzün meni ve toplam 49.560.00 liralık maddi ve manevi tazminat davası açılmış ve dayanak olarak da, davacı şirket tarafından bu davada iptali istenilen “TSE ÜRÜN BELGELENDİRME YÖNERGESİNİN 10. BÖLÜM “BELGE VE MARKALARIN HAKSIZ KULLANIMI BAŞLIKLI 102. MADDESİ” gösterilmiştir.
Anılan maddede, TSE Marka/Markalarını Sözleşme akdetmeksizin kullanan ya da Sözleşmesi herhangi bir nedenle sona erdiği halde, TSE Marka/Markalarını ve/veya belgelerini kullananlar aleyhine; Sözleşme akdetmeyerek TSE’yi maddi zarara sokmaları sebebiyle, ÜBM tarafından tüm ilgili dokümanların Hukuk Müşavirliği’ne bildirileceği, Hukuk Müşavirliği’nce ürünle ilgili bir (1) yıllık emsal belge kullanma tavan ücreti tutarının iki(2) katından az olmamak üzere maddi tazminat, kamuoyunu yanıltmak ve haksız rekabete sebep olmak yoluyla TSE’yi kamu ve tüketici nezdinde güven kaybına uğratmaktan dolayı talep edilen maddi tazminatın beş(5) katından az olmamak üzere de, ek (manevi) tazminat talebi ile hukuki işlemlerin başlatılacağı belirtilmiştir.
Davalı TSE tarafından da bu madde dayanak gösterilerek davacı şirket hakkında dava açıldığına göre, davacı şirketin yönergenin bu maddesinin iptalini istemekte, kişisel ve güncel bir menfaati bulunmaktadır.
Davalı idarece bu yönerge hükmü olmadan da, belirtilen nitelikte bir dava açılması mümkün olmakla birlikte, bu hususun, yönerge maddesinin bu haliyle davacının menfaatini ihlal ettiği ve bu nedenle de dava açma ehliyetinin olduğu gerçeğini değiştirmeyeceği sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenle, davanın ehliyet yönünden reddi yolundaki karara katılmıyorum.