Danıştay Kararı 10. Daire 2009/1713 E. 2014/895 K. 17.02.2014 T.

10. Daire         2009/1713 E.  ,  2014/895 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2009/1713
Karar No : 2014/895

Davacılar : 1- …
2- …
Vekili : …
Davalılar : 1- Başbakanlık/ANKARA
Vekili : …
2- Çevre ve Şehirçilik Bakanlığı/ANKARA
Vekili : …
Davanın Özeti : 6.12.2008 tarih ve 27076 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, Yumurtalık Lagünü’nün tabiatı koruma alanı statüsünün kaldırılmasına ve yeni statüsünün milli park olarak belirlenmesine ilişkin 6.8.2008 tarih ve 2008/14355 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının; Yumurtalık Lagünü’nün biyolojik çeşitlilik açısından ülkemizin en önemli sulak alanları arasında olduğu, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararı ile sahanın daha alt düzey bir koruma statüsüne dönüştürüldüğü, tesis edilen işlemin, ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere de aykırılık taşıdığı iddia edilerek iptali istenilmektedir.
Davalı İdareler Savunmalarının Özeti : Dava konusu Bakanlar Kurulu kararına konu sahanın uzun süredir bölgede yaşayan insanlar tarafından hayvancılık, balıkçılık ve tarım arazisi olarak kullanıldığı, hem bölgede yaşayan halkın mağduriyetini önlemek hem de sahanın etkin bir şekilde korunmasını sağlamak amacıyla alınan Bakanlar Kurulu kararında hukuka aykırılık bulunmadığı ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi : 2873 sayılı Yasa kapsamındaki bir alanın koruma statüsünün değiştirilebilmesi için, söz konusu alanın o statüde korunmasını gerektiren niteliğini yitirmesi gerekmektedir. Tabiatı koruma alanı olarak korunmakta iken, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararıyla statüsü milli park olarak değiştirilen Yumurtalık Lagünü’nün ise, tabiatı koruma alanı niteliğini yitirmediği dosya kapsamıyla sabit bulunduğundan, dava konusu 6.8.2008 tarih ve 2008/14355 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptali gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : …
Düşüncesi : Dava, 6.12.2008 tarih ve 27076 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, Yumurtalık Lagününün “tabiatı koruma alanı” statüsünün kaldırılmasına ve “milli park” olarak belirlenmesine ilişkin 6.8.2008 tarih ve 2008/14355 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptali istemiyle açılmıştır.
Davacılar vekili tarafından verilen ve 17.2.2010 tarihinde kayda giren dilekçe ile bu davadan feragat edilmesi nedeniyle, bu iradenin idari yargı yerinde belde veya semt sakini sıfatıyla açılan davalar yönünden hukuken geçerli kabul edilip edilmeyeceğinin değerlendirilmesi gerekir.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 91. maddesinde, feragat iki taraftan birinin talep sonucundan vazgeçmesi olarak tanımlanmış, 93. maddesinde feragat beyanının dilekçe ile veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılacağı, 95. maddesinde de, feragatin kesin bir hükmün hukuki sonuçlarını hasıl edeceği kuralına yer verilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 31.maddesi, idari davalarda feragat istemleri üzerine Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağını hükme bağlamış ise de, bu hükmün, idari davaların nitelikleri dikkate alınarak ve idari dava türleriyle bağdaştığı ölçüde uygulanabileceğinin kabulü gerekir.
İdari Yargıda iptal davalarının niteliği itibariyle, özellikle gerçek veya tüzel kişilerin menfaat ilgilerini kurarak açtıkları davalarda işlemin, davanın yalnızca kişisel çıkarları bakımından değil belde veya semt sakini sıfatıyla davanın açılması halinde, objektif ölçütlerle kamusal menfaat yönünden de incelenmesi nedeniyle idarenin hukuka ve kamu yararına aykırı işlem tesis ettiğinin yargı kararıyla saptanmasından sonra, bu işlemin davacının subjektif iradesiyle davadan feragat beyanıyla tekrar geçerlik kazandığı söylenemez. Aksine bir düşünce,davacı iradesinin yargı kararı üzerine çıkması sonucunu doğurur ki,bu durum kamu yararı ve idarenin yargısal denetimi yoluyla hukukun üstünlüğünü sağlama amacıyla bağdaşmaz.
Dava konusu olayda ,belde veya semt sakini sıfatıyla Yumurtalık Lagününün “tabiatı koruma alanı” statüsünün kaldırılmasına ve “milli park” olarak belirlenmesine ilişkin 6.8.2008 tarih ve 2001/14355 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptali istemiyle açılan bu davada da, nihai nitelikte olmasa da, Danıştay 10. ve 6. Daireleri Müşterek Kurulunun 6.10.2009 tarih ve E:2009/1713 sayılı kararıyla, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının yürütülmesinin durdurulmasına karar verilerek söz konusu işlemin hukuka ve kamu yararına aykırılığının saptanması nedeniyle davacıların bu davadan feragat etme olanağı bulunmamaktadır. Bu nedenle feragat istemi yerinde görülmeyerek davanın esasının incelenmesine gerek görüldü.
Yurdumuzdaki milli ve milletlerarası düzeyde değerlere sahip milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanlarının seçilip belirlenmesine, özellik ve karakterleri bozulmadan korunmasına, geliştirilmesine ve yönetilmesine ilişkin esasları düzenlemek amacıyla yürürlüğe konulan 2873 sayılı Milli Parklar Kanununun 2/a maddesinde, Milli Park; bilimsel ve estetik bakımdan, milli ve milletlerarası ender bulunan tabii ve kültürel kaynak ve değerleriyle koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat parçaları olarak tanımlanırken, ” Tabiatı Koruma alanı”; bilim ve eğitim bakımından önem taşıyan nadir, tehlikeye maruz veya kaybolmaya yüz tutmuş ekosistemler, türler ve tabii olayların meydana getirdiği seçkin örnekleri ihtiva eden ve mutlak korunması gerekli olup sadece bilim ve eğitim amaçlarıyla kullanılmak üzere ayrılmış tabiat parçaları olarak tanımlanmıştır.

Aynı Yasanın 5177 sayılı Yasa ile değişik 3. maddesinin 1. fıkrasında, Milli park karakterine sahip olduğu tespit edilen alanların, Milli Savunma Bakanlığının olumlu görüşü, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Kültür ve Turizm Bakanlığı ile diğer ilgili bakanlıkların da görüşü alınarak, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu Kararı ile milli park olarak belirleneceği hükmüne yer verilmiş ikinci fıkrasında ise, orman ve orman rejimi dışında kalan yerlerde tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanı belirlenmesine ilgili Bakanlıkların da görüşü alınarak Tarım ve Orman Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca karar verileceği öngörülmüştür.
2873 sayılı Yasanın 5. maddesinde, milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanı sınırları içinde kalan yerlerdeki gerçek ve tüzel kişilere ait taşınmaz mallar ile her türlü tesislerin, hazırlanacak planın gerçekleşmesi için gerekli görüldüğünde kamulaştırılacağı belirtilmiş, 16. maddesinin birinci fıkrasında, Bu Kanun kapsamına giren alanlarda, koruma hizmetleri ve suçların takibinin 6831 sayılı Orman Kanununun beşinci fasıl dördüncü bölümünde yer alan suçların takibi ile ilgili hükümlere istinaden Orman muhafaza memurlarınca sağlanacağı, ikinci fıkrasında ise, bu Kanun kapsamına giren alanların kaynak değerlerinin korunarak kullanılmasına imkan sağlamak amacıyla uzun süreli gelişim planlarına uygun olarak yapılan ziyaretçi yönetim planlarının etkin bir şekilde uygulanması ve korunan alanlara gelen ziyaretçilerin doğru bilgilendirilmesi bakımından ve korunan alan yönetiminden olumsuz etkilenen yöre insanının kayıplarının en aza indirilmesine imkan sağlanmak üzere, korunan alan sınırları dahilinde ve yakın çevresinde yaşayan yöre insanının alan kılavuzu olarak yetiştirilmesi konusunda Çevre ve Orman Bakanlığının ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği içerisinde gerekli çalışmaları yapacağı hükme bağlanmıştır. Anılan Yasanın 8. madesinde, turizm bölge, alan ve merkezleri dışında kalan milli parklar ve tabiat parklarında kamu yararı olmak şartıyla ve plan dahilinde, turistik amaçlı bina ve tesisler yapmak üzere gerçek ve özel hukuk tüzel kişileri lehine Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Turizm ve Orman Bakanlığınca izin verilebileceği hükmüne yer verilmiştir.
2872 sayılı Çevre Kanunun 9. maddesinin (e) fıkrasında, sulak alanların doğal yapılarının ve ekolojik dengelerinin korunmasının esas olduğu belirtilmiş, Türkiye’nin de taraf olduğu Ramsar Sözleşmesi’nin 2. maddesinde, her akit tarafın, ülkesi toprakları içindeki elverişli sulak alanları “liste” adıyla tanımlayarak ve 8 inci madde uyarınca kurulacak Büro tarafından tutulacak olan “Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Listesi”ne dahil edilmek üzere tayin edeceği, 4. maddesinde, her akit tarafın, listeye dahil olsun veya olmasın, sulak alanlarında tabiatı koruma alanları ayırarak sulak alanlarının ve su kuşlarının korunmasını geliştirecek ve yeterli inzibati tedbirleri alacağı öngörülmüştür. Öte yandan Ramsar Sözleşmesinin uygulanmasına yönelik olarak uluslararası öneme sahip olsun veya olmasın tüm sulak alanların korunması, geliştirilmesi esaslarını belirlemek amacıyla 17.5.2005 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe konulan Sulak Alanların Korunması Yönetmeliğinin 5. maddesinde, koruma ilkeleri belirlenerek, bu ilkelere uyulması zorunluluğu getirilmiştir. Ayrıca, Milli Parklar Yönetmeliğinin 7/B maddesinde ise “Tabiatı Koruma Alanı” kriterleri saptanmıştır.
Görüldüğü üzere yukarıda aktarılan mevzuattan, 2873 sayılı Yasa hükümlerine göre, “tabiatı koruma alanı”nın mutlak olarak korunması gereken yerlerden olduğu anlaşılmakta, aynı Yasa hükümlerine göre korumanın ne şekilde yapılacağı, (ki buna kamulaştırma da dahil olmak üzere inzibatı korumanın) anılan Yasanın 5 ve 16. maddesi hükümlerinde açıklığa kavuşturulmuştur. Koruma ilgili olarak benzer hükümler 2872 sayılı Çevre Kanunu ile Türkiye’nin taraf olduğu Ramsar Sözleşmesinde de yer almaktadır. Dolayısıyla “tabiatı koruma alanı” olarak belirlenen bir bölgenin mutlak anlamda korunması idareye ulusal ve uluslararası bir yükümlülük olarak verilmiştir.
Dava konusu olayda ise “tabiatı koruma alanı” olarak belirlenen bir bölgenin bu statüsünün değiştirilerek, başka bir koruma türü olan “milli park” statüsüne dönüştürülmesi nedeniyle, uyuşmazlığın çözümü, etkin ve mutlak korumanın hangi statüde sağlanacağının tespiti noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığa konu Yumurtalık Lagünü ve yakın çevresi; Seyhan-Ceyhan deltası göl lagünleri, sulak alan kıyı kumulları,barındırdığı bitki ve hayvan türleri ile oluşturduğu kompleks yapısı, çevredeki Akyatan ve Ağyatan gölleri ile birlikte su kuşları açısından öneme haiz “A sınıfı” üçlü bir kompleks niteliğe sahip olması nedeniyle 8.1.1994 tarih ve 21984 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararı ile “Yumurtalık Lagünü Tabiatı Koruma Alanı” olarak ilan edilmiş ve 9.2.2005 tarihinde, yukarıda ilgili hükümleri belirtilen Ramsar Sözleşmesi listesine dahil edilmiştir.Söz konusu alanın Milli Parklar Yönetmeliğinin 7/Bmaddesinde belirlenen kriterleri yitirdiğine dair herhangi bir somut saptama yapılmaksızın -aksine idarenin kendi elemanlarına yaptırdığı tespit raporları ile Yumurtalık Lagünleri Yönetim Planı 4.Yönlendirme Komitesi tespit raporlarında, bölgenin kaynak değerlerini koruduğuna ilişkin tespitlere rağmen- özel mülkiyete konu arazilerde izinsiz zirai faaliyet yapılarak alan içerisinde büyük ve küçükbaş hayvancılık faaliyetlerinde bulunulduğu, lagünlerde geleneksel dalyan balıkçılığı yapıldığı, kontrolsüz ve düzensiz plaj faaliyetlerinde bulunulduğu, bu faaliyetleri yürüten yöre halkı ile yönetim arasında hukuki ve sosyal problemler yaşanması nedeniyle bu problemlerin giderilmesi için bu alanın “Tabiatı Koruma Alanı” statüsünün “Milli Park” statüsüne dönüştürülmesine karar verilmiştir.
Yukarıda ilgili hükümleri aktarılan gerek ulusal mevzuatta ve gerek uluslararası nitelikteki Ramsar Sözleşmesi hükümleriyle, davalı idareye “Tabiatı Koruma Alanları” yönünden mutlak koruma zorunluluğu getirilmesine ve korumanın inzibati yöntemler ve kamulaştırma da dahil olmak üzere ne şekilde yapılacağı hususu açık olmasına karşın, idarece, üzerine düşen bu “koruma yükümlülüğü” gereği gibi yerine getirilmeksizin, daha etkin koruma sağlayacağı gerekçesiyle uyuşmazlığa konu alanın statüsünün değiştirilerek “Milli Park” statüsüne dönüştürülmesi yerinde değildir. Çünkü, 2873 sayılı Yasanın 8.maddesinde yer verilen hükümle “Milli Park” niteliğindeki alanlarda, kamu yararı bahanesiyle de olsa yapılaşmaya açılma söz konusu olabilecek dolayısıyla mevzuatta amaçlanan koruma gerçekleşmeyecektir.
Bu nedenle “Tabiatı Koruma Alanı” statüsündeki bir yerin “Milli Park” statüsüne dönüştürülmesi daha etkin ve verimli bir koruma sağlamayacağından, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının bu niteliği itibarıyla kamu yararı ve hizmet gereklerine uygunluğundan söz edilemez.
Buna göre, idarece, ulusal ve uluslararası mevzuat hükümlerinde “tabiatı koruma alanı” ile ilgili olarak öngörülen koruma yükümlülüğü ile ilgili gerekler yerine getirilmeksizin, hukuken geçerli nitelikte sayılamayacak, koruma ile ilgili yükümlülüklerin yerine getirilmesi halinde önlenebilecek nitelikteki sorunlar sebep olarak gösterilip Yumurtalık Lagünlerinin “Tabiatı Koruma Alanı” statüsünün “Milli Park” statüsüne dönüştürülmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının iptaline karar verilmesi gerektiği düşünülmüştür.
TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren, 2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun Ek 1. maddesi uyarınca, Danıştay Onuncu ve Ondördüncü Dairelerinden oluşan Müşterek Kurulca, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 31. maddesinin yollamada bulunduğu Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 63. maddesinde öngörülen koşulların gerçekleşmemiş olduğu anlaşıldığından; Yeşilköy Belediye Başkanlığı ve Kaldırım Belediye Başkanlığının da aralarında bulunduğu, 16 ayrı tüzelkişiliğin davalılar yanında davaya katılma istemi kabul edilmeyerek işin gereği görüşüldü:
Dava; 6.12.2008 tarih ve 27076 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’nun 3. maddesi uyarınca Yumurtalık Lagünü’nün tabiatı koruma alanı statüsünün kaldırılmasına ve yeni statüsünün milli park olarak belirlenmesine ilişkin 6.8.2008 tarih ve 2008/14355 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptali istemiyle açılmıştır.
Dairemizin 16.10.2009 tarih ve E:2009/1713 sayılı yürütmenin durdurulmasına yönelik kararından sonra, davacılar vekili … tarafından 17.2.2010 tarihinde kayıtlara giren dilekçe ile davadaki netice-i talepten vazgeçilmek suretiyle davadan feragat edilmesi nedeniyle, bu iradenin idari yargı yerinde genel düzenleyici işlemlere karşı açılan davalar yönünden hukuken geçerli kabul edilip edilmeyeceğinin değerlendirilmesi gerekir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesinin “hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sükununu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler” konularında yollamada bulunduğu 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, 04.02.2011 tarih ve 27836 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan ve 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 450. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış; anılan Kanun’un 447. maddesinin 2. fıkrasında ise, “Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan 18.06.1927 tarih ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na yapılan yollamalar, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılır.” kuralına yer verilmiştir.
2577 sayılı Yasanın 31. maddesiyle “feragat” konusunda atıfta bulunulan Hukuk Muhakemeleri Kanununun 307. maddesinde “Feragat, davacının, talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesidir”, 312. maddesinde ise, “Feragat veya kabul beyanında bulunan, taraf davada aleyhine hüküm verilmiş gibi yargılama giderlerini ödemeye mahkum edilir. Feragat ve kabul, talep sonucunun sadece bir kısmına ilişkin ise yargılama giderlerine mahkumiyet, ona göre belirlenir.”, anılan Yasanın 311. maddesinde de “Feragat ve kabul kesin hüküm gibi sonuç doğurur. ” kuralına yer verilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 31.maddesi, idari davalarda feragat istemleri üzerine Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağını hükme bağlamış ise de, bu hükmün, idari davaların nitelikleri dikkate alınarak ve idari dava türleriyle bağdaştığı ölçüde uygulanabileceğinin kabulü gerekir.
İdari yargıda iptal davalarının niteliği itibariyle, özellikle gerçek veya tüzel kişilerin menfaat ilgilerini kurarak açtıkları davalarda işlemin, davanın yalnızca kişisel çıkarları bakımından değil objektif ölçütlerle kamusal menfaat yönünden de incelenmesi nedeniyle idarenin hukuka ve kamu yararına aykırı işlem tesis ettiğinin yargı kararıyla saptanmasından sonra, bu işlemin davacının subjektif iradesiyle davadan feragat beyanıyla tekrar geçerlik kazandığı söylenemez. Aksine bir düşünce, davacı iradesinin yargı kararı üzerine çıkması sonucunu doğurur ki, bu durum kamu yararı ve idarenin yargısal denetimi yoluyla hukukun üstünlüğünü sağlama amacıyla bağdaşmaz.
Genel düzenleyici işlem niteliğindeki Yumurtalık Lagünü’nün tabiatı koruma alanı statüsünün kaldırılmasına ve yeni statüsünün milli park olarak belirlenmesine ilişkin 6.8.2008 tarih ve 2008/14355 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptali istemiyle açılan bu davada da, nihai nitelikte olmasa da, Dairemizin 16.10.2009 tarih ve E:2009/1713 sayılı kararıyla, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının yürütülmesinin durdurulmasına karar verilerek söz konusu işlemin hukuka ve kamu yararına aykırılığının saptanması nedeniyle davacının bu davadan feragat etme olanağının olmadığı ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle feragat istemi yerinde görülmemiştir.
2873 sayılı Milli Parklar Kanunu, yurdumuzdaki milli ve milletlerarası düzeyde değerlere sahip milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanlarının seçilip belirlenmesine, özellik ve karakterleri bozulmadan korunmasına, geliştirilmesine ve yönetilmesine ilişkin esasları düzenlemek amacıyla yürürlüğe konulmuş olup; Yasanın 2.maddesinde, Yasa kapsamındaki koruma statülerinin hangi özellikteki tabiat parçaları için uygulanacağı belirlenmiştir. Bu kapsamda, Yasanın 2. maddesinin (a) bendinde, “milli park”, bilimsel ve estetik bakımdan, milli ve milletlerarası ender bulunan tabii ve kültürel kaynak ve değerleriyle koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat parçaları olarak; “tabiatı koruma alanı” ise, bilim ve eğitim bakımından önem taşıyan nadir, tehlikeye maruz veya kaybolmaya yüz tutmuş ekosistemler, türler ve tabii olayların meydana getirdiği seçkin örnekleri içeren ve mutlak korunması gerekli olup sadece bilim ve eğitim amaçlarıyla kullanılmak üzere ayrılmış tabiat parçaları olarak tanımlanmıştır.
Aynı Yasanın 3. maddesinde, milli park karakterine sahip olduğu tespit edilen alanların, Millî Savunma Bakanlığının olumlu görüşü, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı ve Kültür ve Turizm Bakanlığı ile diğer ilgili bakanlıkların da görüşü alınarak, Çevre ve Orman Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile milli park olarak belirleneceği hükme bağlanmış; 8. maddesinde, milli park alanlarında, turistik amaçlı bina ve tesisler yapmak üzere gerçek ve özel hukuk tüzel kişileri lehine Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Çevre ve Orman Bakanlığınca izin verilebileceği belirtilirken; 10. maddesinde, tabiatı koruma alanlarında 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun ilgili hükümleri saklı kalmak kaydıyla, kullanma izni verilemeyeceği veya irtifak hakkı tesis edilemeyeceği kuralına yer verilmiş; 5. maddesinde, Yasa kapsamında kalan yerlerdeki gerçek ve tüzel kişilere ait taşınmaz mallar ile her türlü tesislerin gerektiği takdirde kamulaştırılabileceği öngörülmüş; anılan Yasaya dayanılarak çıkarılan Milli Parklar Yönetmeliğinin 19. maddesinde ise, koruma alanlarının Devlet mülkiyetinde ve Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünün intifa ve denetiminde olmasının esas olduğu, ancak milli parklarda Devlet mülkiyetinin aranmayabileceği düzenlenmiştir.
Yukarıda aktarılan mevzuat hükümlerinden de anlaşılacağı üzere, “tabiatı koruma alanı”, anılan Yasa kapsamında en üst düzeyde koruma sağlayan statü olup; mutlak korunması gereken ve sadece bilim ve eğitim amaçlarıyla kullanılmak üzere ayrılan tabiat parçalarını kapsamaktadır. “Milli park” ise, turistik amaçlı bina ve tesislerin dahi yapımına izin verilebilecek alanlar için uygulanan bir statüdür. Dolayısıyla, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının, Yumurtalık Lagünü’nün koruma düzeyinin düşürülmesine yönelik olduğunda duraksama bulunmamaktadır.
Bununla birlikte; 2873 sayılı Yasanın 2. maddesi incelendiğinde; her bir koruma statüsünün sadece tanımında yer alan özellikleri taşıyan tabiat parçaları için uygulanabileceği; buna paralel olarak, korunduğu statüye has niteliklerini yitirmeyen tabiat parçalarının aynı statüde korunmaya devam edilmesinin zorunlu olduğu; başka bir ifadeyle, anılan Yasa kapsamında herhangi bir statüde korunan tabiat parçasının, bu statüde korunmasını gerektiren niteliğini yitirmedikçe koruma statüsünün değiştirilemeyeceği (başka bir statüde korunamayacağı) sonucuna varılmaktadır. Nitekim Yasanın 3. maddesinin 1. fıkrasında “milli park karakterine sahip olduğu tespit edilen alanların” milli park olarak belirleneceği hükme bağlanmış; böylelikle milli park özelliği göstermeyen bir tabiat parçasının milli park olarak korunamayacağı kabul edilmiştir.
Bu bağlamda, uyuşmazlığın çözümü için, Bakanlar Kurulu Kararına konu Yumurtalık Lagünü’nün niteliğinde herhangi bir değişiklik meydana gelip gelmediğinin incelenmesi gerekmektedir.
Adana İli, Yumurtalık İlçesi sınırları içinde bulunan “Yumurtalık Lagünü”, Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 19.11.1993 tarih ve 1609 sayılı kararıyla “1. Derece Doğal Sit Alanı”, 31.3.1994 tarih ve 94/5451 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla (8.7.1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir.) “Tabiatı Koruma Alanı” olarak belirlenmiş; Türkiye tarafından imzalanan,17.5.1994 tarih ve 21937 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak usulüne uygun olarak yürürlüğe konulan Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme (Ramsar Sözleşmesi) kapsamında belirlenen “Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Listesi”ne 9.2.2005 tarihinde dahil edilmiş, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararıyla da koruma statüsü, tabiatı koruma alanından milli parka çevrilmiştir.
Dosyaya sunulan ve davalı idarelerden Çevre ve Orman Bakanlığınca görevlendirilen uzmanlar tarafından mahallinde ve belgeler üzerinde yapılan incelemeler sonucu düzenlenen raporlar ile Yumurtalık Lagünleri Yönetim Planı 4. Yönlendirme Komitesi toplantı kararlarını içeren tutanağın incelenmesinden; Yumurtalık Lagünlerinin halen Ramsar Sözleşmesi kapsamında uluslararası öneme sahip (A sınıfı) sulak alan niteliğinde olduğu, kuşların göç yolları üzerinde bulunmakla uluslararası öneme sahip kuş alanı olduğu, Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin taşıdığı alüvyonların birikmesi sonucu oluşan delta ortamına ve tatlı-tuzlu su karışımına sahip olması nedeniyle mutlak korunması gereken bitki ve hayvan (yaban hayatı) çeşitliliğini barındırdığı, aynı zamanda jeolojik ve jeomorfolojik açıdan ender bulunan nitelik arz ettiği; bununla birlikte, tabiatı koruma alanının, bilim ve eğitim amacı dışında kullanılmasının yasak olmasına rağmen, söz konusu alanda yer alan ve 12 yıldır kamulaştırılamayan özel mülkiyete konu arazilerde tarım ve hayvancılık faaliyetlerinde bulunulduğu, lagünün dalyan balıkçılığı, piknik ve plaj amaçlarıyla kullanıldığı, alanın bu statüdeyken mevzuata uygun olarak korunması için söz konusu faaliyetlerin yasaklanması gerektiği, bunun ise yöre halkının geçim kaynaklarının engellenmesi anlamına geleceğinden sosyal ve ekonomik sorunlara yol açacağı; bu nedenle, Yumurtalık Lagünü’nün tabiatı koruma alanı niteliği devam etse dahi alanda yürütülen faaliyetlere izin verilebilmesi için alanın koruma statüsünün milli park olarak değiştirilmesi gerektiği hususlarına yer verildiği; aynı gerekçelerin davalı idarelerin savunmalarında da aynen yer aldığı anlaşılmaktadır.
Buna göre; davaya konu Yumurtalık Lagünü’nün tabiatı koruma alanı niteliğini yitirdiğine ilişkin herhangi bir bilgi ve belge bulunmaması, aksine Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından mahallinde uzmanlara yaptırılan incelemelerde, alanın söz konusu niteliğini koruduğunun belirtilmesi karşısında, lagünün aynı statüde korunması ve korumaya yönelik önlemlerin alınması, kamulaştırma işlemlerinin yapılması yasal bir zorunluluk iken; bu husus gözetilmeksizin, salt yöre halkının uyuşmazlık konusu alandaki ekonomik faaliyetlerinin sürdürülebilmesi için tesis olunan dava konusu Bakanlar Kurulu Kararında sebep ve amaç yönleriyle hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Öte yandan; Ramsar Sözleşmesi uyarınca, sözleşmeyi imzalayan her Devlet, ülke toprakları içindeki sulak alanları “Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Listesi”ne eklemeyi, listeye dahil ettikleri bu alanların giderek artan şekilde kaybına sebep olacak hareketleri şimdi ve gelecekte durdurmayı, bu alanların korunmasını geliştirmeyi, ayrıca listeye dahil edilmemiş olsa dahi sulak alanlarda, koruma alanları oluşturarak gerekli tedbirleri almayı taahhüt etmekte olup; anılan sözleşmeye taraf olan Türkiye’nin, listeye eklediği sulak alanlardan birisi olan davaya konu Yumurtalık Lagünü’nün tahribata uğramasına yol açabilecek dava konusu işlemi tesis etmekle, uluslararası taahhüt ve sorumluluğuna aykırı hareket ettiği de görülmektedir.
Bu durumda; davaya konu alanın koruma statüsünün değiştirilmesini gerektiren şartlar oluşmadığından, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, 6.8.2008 tarih ve 2008/14355 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının İPTALİNE, aşağıda dökümü yapılan … TL yargılama gideri ile hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca takdir edilen …-TL avukatlık ücretinin davalı idarelerden alınarak davacılara verilmesine, kararın tebliğ tarihini izleyen 30 gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyizen başvurulabileceğinin taraflara duyurulmasına, 17.2.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.