Danıştay Kararı 10. Daire 2007/5275 E. 2010/4373 K. 13.05.2010 T.

10. Daire         2007/5275 E.  ,  2010/4373 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2007/5275
Karar No: 2010/4373

Temyiz Eden (Davacı) : …
Vekili : …
Karşı Taraf (Davalı) : Mithatpaşa Vergi Dairesi Müdürlüğü – ANKARA
İstemin Özeti : … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının, temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Yerinde olmadığı ileri sürülen temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi : Uyuşmazlıkta, davacı şirketin, yurt dışındaki iş bağlantıları ve ticari varlığını devam ettirilebilmesi, ana sözleşmesindeki amaçlarını gerçekleştirebilmesi için, şirketin temsilcisi ve müdürü olan …’nın yurt dışına çıkamamasından dolayı menfaatinin olumsuz yönde etkilendiği tartışmasızdır.
Bu durumda, iptal davalarında dava açma ehliyeti yönünden, “hak ihlali” yerine “menfaat ihlali”nin gerçekleşmiş olması yeterli olduğundan, kanuni temsilcisi ve müdürü olan … ‘nın, yurt dışına çıkamamasından dolayı menfaati olumsuz yönde etkilenen davacı şirketin, menfaatini ihlal eden işlemin iptalini isteyebileceği açık olup; idare mahkemesince uyuşmazlığın esasının incelenmesi gerekirken, dava konusu işlemin davacının güncel menfaatini etkilemeyeceği gerekçesiyle davanın ehliyet yönünden reddi yolunda verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır.
Bu nedenle, idare mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : …
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği görüşüldü:
Dava, davacı şirket yetkililerinden …’nın yurt dışına çıkışının yasaklanmasına ilişkin 12.9.2006 tarih ve … sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
… İdare Mahkemesi; hakkında yurt dışına çıkış yasağı konulan ve kişİsel, güncel, meşru menfaati etkilenen kişi olan …’nın bizzat veya vekili aracılığıyla dava açması gerekirken, doğrudan bir menfaati etkilenmeyen davacı şirketin açtığı davanın menfaati bulunmadığı gerekçesiyle ehliyet yönünden reddine karar verilmiştir.
Davacı şirket tarafından, anılan mahkeme kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Anayasanın 2. maddesinde, Cumhuriyetin nitelikleri arasında “hukuk devleti” ilkesine de yer verilerek; Türkiye Cumhuriyetinin, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir.
Hukuk devletinin temel bir ögesi ve aynı zamanda zorunlu bir sonucu olan idarenin yargısal denetimine araç olan iptal davaları ile; idari işlemlerin hukuka uygun olup olmadığının saptanması, hukukun üstünlüğüne saygı duyulması ve sonuçta idarenin hukuka bağlılığının sağlanması amaçlanmaktadır.
Anayasanın 125. maddesinin birinci fıkrasında; idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtilmiştir.
Genel olarak yargı yerlerinde dava açabilmek için bir hakkın ihlal edilmiş olması gerekirken, iptal davası için bu genel kural aranmamaktadır. Zira, iptal davaları, idarenin hukuka uygun davranmasını sağlayan en önemli araçlardandır.
İptal davaları, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 8.6.2000 günlü, 4577 sayılı Kanunla değişik 2. maddesinde, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar olarak tanımlandığından, iptal davasında davacı olabilmek için “hak ihlali” yerine “menfaat ihlali” gerekli ve yeterli görülmüş, diğer bir ifadeyle, davacı ile dava konusu işlem arasında meşru, kişisel ve güncel bir ilişkinin varlığı aranmıştır.
Nitekim Anayasa Mahkemesi, 21.9.1995 tarih ve E:1995/27, K:1995/47 2577 sayılı kararıyla; 2577 sayılı Yasa’nın 2 nci maddesinde, iptal davası açılabilmesi için kişisel hakkın ihlal edilmiş olması şartını getiren değişikliği, Anayasa’nın 2, 36 ve 125 inci maddelerine aykırı bularak iptal etmiştir.
İdari işlemlerin hukuka uygunluğunun yargı yoluyla denetimini amaçlayan iptal davasının görülebilmesi için aranılan ön koşullardan olan, davacının subjektif ehliyetinin varolup olmadığının yargı yerince takdir edilebileceği açıktır.
Yargı kararları ile iptal davalarının, idari işlemlerle kişisel, güncel, meşru menfaati ihlal edilenler tarafından açılacağı kabul edilmektedir.
Taraf ilişkisinin kurulması için gerekli olan kişisel, meşru ve güncel bir menfaat ilgisinin varlığı, davanın niteliğine ve özelliğine göre idari yargı yerlerince belirlenmekte, davacının idari işlemle ciddi ve makul, bir ilişkisinin bulunduğunun anlaşılması, dava açma ehliyeti için yeterli sayılmaktadır.
Ayrıca, iptal davaları ile idari işlemlerin hukuka uygun olup olmadığının saptanmasına, hukukun üstünlüğünün sağlanmasına, böylece de idarenin hukuka bağlılığının belirlenmesine, sonuçta hukuk devleti ilkesinin gerçekleştirilebilmesine olanak sağlandığından bu davalarda menfaat ilişkisinin bu amaç dorultusunda yorumlanması gerekmektedir.
Dava dosyanın incelenmesinden; davacı … Ltd. Şti.’nin ödenmemiş vergi borcu bulunduğu, belirtilen kamu alacağının tahsili amacıyla şirket adına takibat yapıldığı, kamu alacağının tahsil edilememesi üzerine şirketin müdürü olan …’nın yurt dışına çıkışının yasaklanmasına ilişkin dava konusu işlemin tesis edildiği, şirket tarafından bu işlemin iptali istemiyle de bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlıkta, davacı şirketin, yurt dışındaki iş bağlantıları ve ticari varlığını devam ettirilebilmesi, ana sözleşmesindeki amaçlarını gerçekleştirebilmesi için, şirketin temsilcisi ve müdürü olan …’nın yurt dışına çıkamamasından dolayı menfaatinin olumsuz yönde etkilendiği tartışmasızdır.
Bu durumda, iptal davalarında dava açma ehliyeti yönünden, “hak ihlali” yerine “menfaat ihlali”nin gerçekleşmiş olması yeterli olduğundan, kanuni temsilcisi ve müdürü olan …’nın, yurt dışına çıkamamasından dolayı menfaati olumsuz yönde etkilenen davacı şirketin, menfaatini ihlal eden işlemin iptalini isteyebileceği açık olup; idare mahkemesince uyuşmazlığın esasının incelenmesi gerekirken, dava konusu işlemin davacının güncel menfaatini etkilemeyeceği gerekçesiyle davanın ehliyet yönünden reddi yolunda verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı Yasanın 49. maddesine uygun bulunan davacının temyiz isteminin kabulüyle, … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA, dosyanın, yeniden bir karar verilmek üzere anılan mahkemeye gönderilmesine 13.5.2010 tarihindetarihinde oybirliğiyle karar verildi.