Danıştay Kararı 10. Daire 2007/4863 E. 2010/9105 K. 23.11.2010 T.

10. Daire         2007/4863 E.  ,  2010/9105 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No: 2007/4863
Karar No: 2010/9105

Temyiz Eden (Davacı) : …
Vekili : …
Karşı Taraf (Davalı) : İçişleri Bakanlığı – ANKARA
İstemin Özeti : … İdare Mahkemesince, davanın reddi yolunda verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararın temyizen incelenerek bozulması davacı tarafından istenilmektedir.
Danıştay Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi ile usul ve hukuka uygun bulunan idare mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : …
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49.maddesinin 1.fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiç birisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği görüşüldü :
Dava, İzmir’de Yeminli Mali Müşavir olarak çalışmakta olan davacı tarafından, can güvenliğine yönelik baskı ve tehditlere maruz kalması nedeniyle can güvenliğinin sağlanması yolunda idareye başvurmasına rağmen idarece herhangi bir önlem alınmaması sonucunda, 10.12.2004 tarihinde kimliği tespit edilemeyen bir şahıs tarafından silahla ayağından vurulması olayında idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle uğranıldığı ileri sürülen, 4.000 TL maddi ve 30.000 TL manevi zararın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
… İdare Mahkemesince; dava dosyasındaki bilgi ve belgelerden, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun kapsamında özel korumaya tabi olmayan davacının, 10.12.2004 tarihinden önce güvenliğinin sağlanması yolundaki başvurularının, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu uyarınca, güvenlik güçlerince genel asayiş hizmetleri kapsamında değerlendirilerek, davacının işyeri ve ikameti çevresindeki güvenlik tedbirlerinin artırıldığı, idarece davacının güvenliğinin sağlanması yolunda mevzuatın öngördüğü güvenlik önlemlerinin alındığı, dolayısıyla olayda idarenin hizmet kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafından hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek, anılan İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Anayasanın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır. İdarenin kamu hizmetinin yürütülmesinden doğan zarardan sorumlu tutulmasını gerektiren durumlardan birisi hizmet kusurudur. Genel olarak hizmet kusuru, bir kamu hizmetinin kuruluş ve işleyişindeki aksaklık ve bozukluk olarak tanımlanmaktadır.
Anayasanın 17. maddesinde, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu; 19. maddesinde herkesin kişi hürriyeti ve güvenliğine sahip olduğu hükmüne yer verilmiştir.
Kişilerin can ve mal güvenliğinin korunması Devletin asli görevidir. İdarenin bu görevi yerine getirmek, kamu düzeni ve esenliğini sağlamak üzere kolluk örgütünü kurması, gerekli araç ve olanakları sağlaması, yeterli önlemleri zamanında alması gerektiği açıktır. Ancak, bünyesinde risk taşıyan kolluk hizmetlerinin, önceden haberdar olunan durumlar dışında genel nitelikte önlemler alınarak yürütülmesi doğal olup, ihbar, şikayet veya önceden oluşan bir takım olaylar nedeniyle özel önlemler alınmasını gerektiren durumlar olmadıkça meydana gelen olaylarda idarenin hizmet kusurundan ve tazmin sorumluluğundan söz edilemez.
Dolayısıyla, idarenin, özel güvenlik önlemleri alınmasını gerektirmeyen durumlarda meydana gelen faili meçhul ya da münferit olay sonucu ortaya çıkan zarardan, idarenin genel güvenlik hizmetlerinde kusuru saptanmadıkça, yani ihbar veya olası durumlardan önceden haberdar edilme gibi herhangi bir şekilde bilgilendirildiği halde özel bir önlem almaması sonucu doğan zarar dışında, tazminle sorumlu tutulması mümkün bulunmamaktadır.
Bu durumda, idarenin özel güvenlik önlemi alınması gereken ihbar ya da olası durumlardan, önceden haberdar edilme gibi herhangi bir şekilde bilgilendirildiği halde nasıl önlem alacağı ve hangi durumlarda hizmet kusurundan söz edileceğinin tartışılması gerekmektedir.
5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11/C maddesinde, il sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteallik emniyetin, kamu esenliğinin sağlanmasının ve önleyici kolluk yetkisinin valinin ödev ve görevleri arasında olduğu; 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nun 1. maddesinde, polisin, kamu düzeni, şahıs, tasarruf emniyetini ve mesken masuniyetini koruyacağı; halkın ırz, can ve malını muhafaza ve kamunun istirahatini temin edeceği hükme bağlanmıştır.
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 20. maddesinde; terörle mücadelede görev veren veya bu görevi ifa eden adlî, istihbarî, idarî ve askerî görevliler, kolluk görevlileri, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü ve Genel Müdür Yardımcıları, terör suçlularının muhafaza edildiği ceza ve tutukevlerinin savcıları ve müdürleri, Devlet Güvenlik Mahkemelerinde görev yapmış hâkim ve savcılar, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250 nci maddesiyle yetkili kılınmış ağır ceza mahkemelerinde görev yapan hâkim ve savcılar ile bu görevlerinden ayrılmış olanlar ve terör örgütlerinin açık hedefi haline gelen veya getirilenler ile suçların aydınlatılmasında yardımcı olanlar hakkında gerekli koruma tedbirlerinin Devlet tarafından alınacağı hükmüne yer verilmiştir.
Bu yasa hükmüne dayanılarak çıkarılan Koruma Hizmetleri Yönetmeliğinin 2. maddesinde, bu yönetmeliğin, terör ve anarşi ile mücadelede görev veren veya bu görevi ifa eden adli, istihbari, idari ve askeri görevlilerle, zabıta amir ve memurlarına, bu görevlerden herhangi bir nedenle ayrılmış olanlara ve terör örgütlerinin açık hedefi haline gelen veya getirilenler ile suçların aydınlatılmasında yardımcı olan itirafçı, tanık ve ihbarcılara Devletçe sağlanacak koruma tedbirlerini; görevleri, önceki hizmetleri veya özel durumları Devletin genel güvenlik politikası bakımından önem arz eden ve koruma tedbirleri alınmadığı takdirde can güvenliklerinin tehlikeye düşeceği anlaşılanlar ve Türkiye’de özel antlaşmalarla bulunan yabancıların korunma esas ve usullerini kapsadığı kuralı yer almaktadır.
Yukarıda yer verilen mevzuatın incelenmesinden, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 20. maddesinde yer verilen kişilere yönelik özel koruma tedbirleri öngörülmüş iken bu kişiler dışında, can ve mal güvenliği olmayan ve idareden can ve mal güvenliğinin sağlanmasını talep eden kişilerin nasıl korunacağına ilişkin ayrıntılı düzenleme bulunmamaktadır. Ancak, devletin bazı kişiler yönünden ayrıcalık tanıyarak bunları korumak için özel koruma tedbirleri öngörürken, diğer kişiler yönünden, özel koruma tedbiri öngörmemesi, dolayısıyla bireyleri önem sıralamasına tabi tutması söz konusu olamaz. Bu nedenle, idare, olayı hızla değerlendirmek suretiyle, can ve mal güvenliğinin açık, yakın ve ciddi bir şekilde tehlikede olduğu kanaatine vardığı her birey yönünden, özel koruma da verilmesi dahil olmak üzere, tehlikenin niteliğine ve ağırlığına göre uygun koruma ve güvenlik tedbirlerini zamanında almak zorundadır.
Bu itibarla, idarenin, kişilerin can ve mal güvenliğinin tehlikede olduğu hakkında önceden bilgilendirildiği halde özel ve yeterli önlem almaması veya güvenlik önlemlerinin alınmasında gerekli özeni göstermeyerek geç kalması durumunda hizmet kusurundan söz edilecektir. Elbette gerekli ve yeterli önlemler alınmasına rağmen üçüncü kişilerin gerçekleştirdiği olaylarda hizmet kusuru açıkça ortaya konulamayan idarenin tazmin sorumluluğu bulunmamaktadır.
Dava dosyasının incelenmesinden, … ili, … İlçesi, … Mahallesinde yeminli mali müşavir olarak çalışmakta olan davacının, 14.7.1998 tarihinde geçirdiği trafik kazası sonucunda, bir gözünün görme yeteneğini kaybettiği; bu nedenle kendisine çarpan kişiyi çalıştıran şirkete karşı açtığı tazminat davası sonucunda mahkemece lehine tazminata hükmedildiği; ancak tazminat alacağından vazgeçmesi yönünde can güvenliğine yönelik tehditler alması üzerine, 8.9.2004 tarihli dilekçe ile … Kaymakamlığına, 30.9.2004 tarihli dilekçe ile de İçişleri Bakanlığına can güvenliğinin sağlanması için gerekli tedbirlerin alınması yolunda başvurduğu; 5.11.2004 tarihinde davacıya koruma hususunda valilik makamına verilecek bir dilekçe ile başvurması gerektiğinin bildirildiği; öte yandan … İlçe Emniyet Müdürlüğü … Karakol Amirliğinin 3.11.2004 tarih ve … sayılı yazısında, davacının işyerinin bulunduğu adreste ve buraya yakın çevrede motorize ekip ve yaya devriyeleri vasıtasıyla durumu şüpheli olanların durumunun dikkatlice incelenmesi şeklinde güvenlik önlemlerinin alındığının belirtilmesi üzerine davacıya 17.11.2004 tarih ve … sayılı yazı ile işyeri ve çevresinin … Emniyet Müdürlüğü görevli ekiplerince kontrol edildiğinin bildirildiği; buna rağmen 10.12.2004 tarihinde davacının işyerinden çıkarken kimliği tespit edilemeyen bir şahıs tarafından silahla ayağından vurulduğu, olayda idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Olayda, davacının maddi zararına sebep olan yaralanma olayının, idarece gerekli ve yeterli güvenlik önlemi alındıktan sonraki bir tarihte gerçekleşmesi karşısında, yaralanma nedeniyle uğranılan maddi zararın, hizmeti kusurlu işlettiği ortaya konulamayan idarece tazmin edilmesine olanak bulunmamaktadır.
Manevi tazminat istemi yönünden;
Manevi tazminat, patrimuanda meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ıstırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir.
Manevi zarardan söz edebilmek için, sadece, kişilerin şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere muhatap olmaları ya da kişilerin vücut bütünlüğünde meydana gelen sakatlık haline veya ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duymaları şart olmayıp; idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları da manevi zararın varlığı ve manevi tazminatın hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır.
Uyuşmazlıkta, davacının yaralanması olayı dışında, ayrıca, can güvenliğinin ve vücut bütünlüğünün ciddi tehdit altında olduğu sabit iken, olayın ciddi görülmeyerek, vakit geçmeden başvurusunun sonuçlandırılmaması ve başvurusundan yaklaşık iki ay sonra önlem alınmış olması, davacının can güvenliğine yeterli özenin gösterilmediğini, dolayısıyla olayda idarenin özen eksikliğinin bulunduğunu göstermektedir. Bu nedenle eksik ve kusurlu işletilen kolluk hizmeti nedeniyle duyulan üzüntü ve sıkıntının kısmen de olsa giderilmesi amacıyla davacı lehine manevi tazminata hükmedilmesi gerekmektedir.
Bu durumda, yukarıda yer verilen hususlar dikkate alınmaksızın verilen idare mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenle davacının temyiz isteminin kabulü ile… İdare Mahkemesince, davanın reddi yolunda verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA, dosyanın yeniden karar verilmek üzere adı geçen Mahkemeye gönderilmesine 23.11.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.