Danıştay Kararı 10. Daire 2007/3359 E. 2011/2296 K. 14.06.2011 T.

10. Daire         2007/3359 E.  ,  2011/2296 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2007/3359
Karar No: 2011/2296

Temyiz Eden (Davacı) : …
Vekili : …
Karşı Taraf (Davalı) : Tarım ve Köyişleri Bakanlığı – ANKARA
İsteğin Özeti : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının, temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Yerinde olmadığı ileri sürülen temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi : Dava; davacı şirkete ait, aloe vera içeren içecekleri ithal edebileceği hakkındaki kontrol belgesinin iptaline ilişkin 3.6.2005 tarih ve … sayılı işlem nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen 25.905 TL zararın dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte idarece tazminine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
Davacının uğradığını ileri sürdüğü zarar, davalı idarece, davacı şirket adına 17.12.2004 tarihli kontrol belgesi düzenlenmesine ilişkin işlemden kaynaklanmış olup, bu işlem nedeniyle uğranılan zarar, idarenin hukuka uygun olan belge iptaline ilişkin işlemi sonucunda oluşmuştur.
Davacı adına kontrol belgesi düzenleyerek hizmeti kusurlu işleten davalı idarenin, hukuka aykırı işlemine güvenerek faaliyette bulunan davacıya ait kontrol belgesinin, insan sağlığının korunması amacıyla iptal edilmesinden kaynaklanan zararın tazmin edilmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenle, İdare Mahkemesince, davanın reddi yolunda verilen kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : …
Düşüncesİ : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile idare mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince, gereği görüşüldü.
Dava; davacı şirkete ait, Aloe Vera içeren içecekleri ithal edebileceği hakkındaki kontrol belgesinin iptaline ilişkin 3.6.2005 tarih ve 9891 sayılı işlem nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen 25.905 TL zararın dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte idarece tazminine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
… İdare Mahkemesince; yaygın olarak kullanılmakla birlikte, Aloe Vera Jelinden imal edilen ürünlerin, özellikle dahili kullanımına ilişkin klinik ve laboratuar çalışması bulunmaması, insan sağlığına etkileri bakımından bilimsel verilere dayalı, kesin bir sonucun oluşturulamamış olması, bu nedenlere dayalı olarak Dünya Sağlık Örgütü tarafından sözü edilen ürünün dahili kullanımına ilişkin kabulünün bulunmaması, bazı yerli ve yabancı tıp uzmanlarının, anılan ürünü kullanan hastalar üzerindeki literatüre geçen gözlemlerinde, hastalığın Aloe Vera Jel içeren gıda kullanımına bağlanması, bazı ülkelerde satışı yapılan ürün etiketi üzerinde zorunlu ikazların yer alması, ürünün sunumunun, gıda niteliğinden çok hastalıkların tedavisinde kullanılmasına yönelik açıklamalara yer verilmesi ve ürünün ilaç niteliğinde olup olmadığına ilişkin kesin bir belirlemenin yapılamaması, konuyla ilgili akademik tartışmaların yoğun şekilde sürmesi nedeniyle sözü edilen ürünün insan sağlığına zararı bulunduğuna ilişkin somut veri bulunmamakla birlikte, özellikle dahili kullanımında, yararları bulunduğuna veya zararlı etki oluşmayacağına ilişkin bilimsel veri de bulunmaması karşısında; “insan sağlığı üzerinde zararlı bir etkinin olması ihtimalinin belirmesi ve bilimsel belirsizliklerin sürmesi” nedeniyle ürüne ilişkin ithal, satış, üretim aşamalarında verilen izinlerin tedbir niteliğinde durdurulması ve verilen kontrol belgelerinin iptal edilmesine ilişkin işlemin insan sağlığı ve gıda güvenliği bakımından hukuka aykırılığından söz edilemeyeceğinden; uyuşmazlıkta idarenin tazmin sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafından, İdare Mahkemesi kararının, temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Anayasanın 125. maddesinin son fıkrasında; idarenin eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükmüne yer verilmiştir.
İdarenin kamu hizmetinin yürütülmesinden doğan zarardan sorumlu tutulmasını gerektiren kuramlardan birisi hizmet kusurudur. İdarenin yürütmekle yükümlü olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli, bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır.
Öte yandan, idarenin hukuki sorumluluğundan sözedebilmek için, ortada bir zararın bulunmasının yanında, bunun idareye yüklenebilen bir işlem veya eylemden doğması, başka bir deyişle, zararla idari faaliyet arasında nedensellik bağının kurulabilmesi gerekir.
Uyuşmazlık tarihinde yürürlükte bulunan Mülga 441 sayılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2. maddesinin (d) bendinde; gıda ve diğer tarım ve hayvancılık ürünlerinin kalite ve standartlara uygun olarak üretimi, işlenmesi, korunması, pazarlanması ve değerlendirilmesini temin ve düzenlemek için gerekli kontrol sistemi ve kuruluşlarını tesis etmek, işletmek ve bu konularda çiftçinin teşkilatlanmasında yardımcı olmak Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın görevleri arasında sayılmıştır.
Uyuşmazlık tarihinde yürürlükte olan Mülga 5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun’un 1. maddesinde, bu Yasanın amacının, gıda güvenliğinin temini, her türlü gıda maddesinin ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin teknik ve hijyenik şekilde üretim, işleme, muhafaza, depolama, pazarlama ve halkın gereği gibi beslenmesini sağlamak, üretici ve tüketici menfaatleriyle halk sağlığını korumak üzere gıda maddelerinin üretiminde kullanılan her türlü ham, yarı mamul ve mamul gıda maddeleri ile gıda işlemeye yardımcı maddeler ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin güvenliğine ilişkin özelliklerinin tespit edilmesi, gıda maddeleri üreten ve satan işyerlerinin asgari teknik ve hijyenik şartlarının belirlenmesi, gıda maddeleri ile ilgili hizmetler ile denetimine dair usul ve esasları belirlemek olduğu hükmüne yer verilmiş; 10. maddesinde, insan sağlığı üzerinde zararlı bir etkinin olması ihtimalinin belirmesi ve bilimsel belirsizliklerin sürmesi gibi özel durumlarda, kapsamlı bir risk değerlendirmesine imkân sağlayacak ileri düzeyde bilimsel veriler elde edilinceye kadar, geçici risk yönetimi tedbirlerine başvurulabileceği; 19. maddesinde, ihracat ve ithalatta gıda maddeleri ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin gıda güvenliği ve kalitesi yönünden denetim esaslarını oluşturmaya Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın yetkili olduğu, ithalatta istisnalar hariç Türk Gıda Kodeksine uygunluk aranacağı; 23. maddesinde, bu Yasa ve bu Yasaya istinaden çıkarılan mevzuatın uygulanmasına ilişkin olarak tüm gıda maddeleri ve gıda ile temas eden madde ve malzemeleri üreten, satan işyerleri ile bu yerlerde üretilen, satılan tüm gıda maddelerinin ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin piyasa gözetimi ve denetimi, ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği içinde yapılacağı, ancak, halk sağlığını ilgilendiren acil durumlarda gerektiğinde, Sağlık Bakanlığı’nın müdahale hakkının saklı olduğu kurala bağlanmıştır.
Öte yandan, 181 sayılı Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2. maddesinde, herkesin hayatını bedenen, ruhen ve sosyal bakımdan tam iyilik hali içinde sürdürmesini sağlamak için fert ve toplum sağlığını korumak ve bu amaçla ülkeyi kapsayan plan ve programlar yapmak, uygulamak ve uygulatmak, her türlü tedbiri almak, gerekli teşkilatı kurmak ve kurdurmak Sağlık Bakanlığı’nın görevleri arasında sayılmıştır.
Yukarıda yer verilen mevzuat uyarınca, doğrudan tüketime sunulan ve insan sağlığıyla yakından ilgili gıdaların üretimi, ithali ve denetimi hakkında Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın Sağlık Bakanlığı ile işbirliği yaparak, insan sağlığına zararlı olma ihtimali olan gıdaların üretimini, ithalini ve dağıtımını yasaklayabileceği açıktır.
Dava dosyasının incelenmesinden; Aloe Vera ürün menşeli gıda kullanımının ve reklamlarının yaygınlaşması, bir kısım şikayetlerin artması nedeniyle Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan inceleme sonucunda, Dünya Sağlık Örgütünün bu ürünün dahili kullanımını önermediği, Aloe Vera Jel ürününün mikroplar için iyi bir üreme ortamı olduğu ve kolon kanseri oluşturma riski bulunduğu tespit edildiğinden, Sağlık Bakanlığı’nın 8.6.2004 tarihli yazısı ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na aloe vera içeren dahilen alımı olan tüm ürünlerin izinlerinin iptal edilmesi, sadece haricen kullanılan ürünlerin denetim altında satışına müsaade edilmesi konusunda gereğinin yapılmasının istenildiği; Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca konu ile ilgili ayrıntılı bilgiye ihtiyaç duyulduğundan 2.7.2004 tarihli yazı ile Sağlık Bakanlığı ile birlikte toplantı yapılmasının kararlaştırıldığı ve Sağlık Bakanlığı ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı yetkilileri tarafından 6.7.2004 tarihinde yapılan toplantıda, Sağlık Bakanlığınca alınan kararın uygulama için bağlayıcı olduğu ve kesinlikle uygulanması gerektiği yolunda tutanak imzalandığı; buna karşın davacı şirket tarafından ithal edilmek istenilen Aloe Vera Jel (İçecek) için 17.12.2004 tarih ve … sayılı kontrol belgesinin düzenlendiği; aloe vera jel içeren ürünlerin satışlarına devam edildiğinin Sağlık Bakanlığı tarafından tespiti üzerine, Sağlık Bakanlığı’nın 30.3.2005 tarih ve … sayılı yazısı ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca anılan ürünlerin izinlerinin iptal edilmesi gerektiğinin bildirildiği; bu yazı üzerine davalı idarece 26.5.2005 tarihli Genelge ile, Sağlık Bakanlığından alınan yazıda; Aloe Vera Jel içeren ürünlerin “her derde deva” niteliğinde pazarlandığı, ancak, sözü edilen bitkiyle ilgili ciddi bir kaynak ve klinik çalışması bulunmaması nedeniyle Dünya Sağlık Örgütünün Monografında dahili kullanımının kabul edilmediği, uzun süreli ve yanlış kullanımı halinde karsinojenik etkiler gösterdiği, bu itibarla Aloe Vera içeren ve dahili kullanımı olan ürünlerle ilgili izinlerin iptal edilmesi gerektiği belirtildiğinden, halk sağlığı açısından Aloe Vera Jel içeren ve dahili kullanımı olan ürünlere kontrol belgesi verilmemesi, verilmiş olanların iptal edilmesi, ithaline ve yurt içinde üretimine izin verilmemesi, piyasada bulunan ürünlerin toplatılmasının istendiği, bu yazıya dayanılarak İstanbul Valiliği İl Tarım Müdürlüğünün 3.6.2005 tarihli işlemi ile davacı şirkete verilen iznin iptal edilerek ürünlerin toplatılması gerektiğinin davacı şirkete bildirildiği; davacı tarafından, iznin verildiği tarih ile iptal edildiği tarih arasında Aloe Veralı içeceğin ithalatı, reklam ve pazarlaması için yapılan masraflar karşılığı uğranıldığı ileri sürülen zararın idarece tazminine karar verilmesi istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlıkta, davalı idarenin, insan sağlığına zararlı olduğu tespit edilen Aloe Veralı içeceğin ithalatını ve satışını yasaklayarak, bu kapsamda davacıya ait kontrol belgesini iptal etmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Ancak, Sağlık Bakanlığı’nın 8.6.2004 tarihli yazısı ile sağlığa zararlı olması nedeniyle ithalinin ve satışının yasaklanması gerektiği yolunda davalı idarenin uyarılması ve 6.7.2004 tarihinde yapılan toplantıda bu hususun değerlendirilmesine rağmen; davalı idarenin, Sağlık Bakanlığı’nın 30.3.2005 tarihli yazısına kadar Aloe Vera Jel içerikli gıda maddelerinin ithali veya satışını engellemediği; dolayısıyla 5179 sayılı Yasanın 10. maddesi kapsamında, “insan sağlığı üzerinde zararlı bir etkinin olması ihtimalinin belirmesi ve bilimsel belirsizliklerin sürmesi” durumu söz konusu olduğu halde gerekli tedbirleri almadığı anlaşılmaktadır.
Bu kapsamda, davalı idarece, Sağlık Bakanlığı’nın 8.6.2004 tarihli yazısından ve 6.7.2004 tarihli toplantıdan sonra davacı şirkete Aloe Vera Jel içeren içeceklerin ithaline izin verecek kontrol belgesinin düzenlendiği görüldüğünden, insan sağlığına zararlı olduğu konusunda Sağlık Bakanlığınca uyarılmasına rağmen, davacı şirket adına kontrol belgesi düzenlenmesinde idarenin hizmet kusuru olduğunun kabulü gerekmektedir.
Davacının uğradığını ileri sürdüğü zarar, davalı idarece, davacı şirket adına 17.12.2004 tarihli kontrol belgesi düzenlenmesine ilişkin işlemden kaynaklanmış olup, bu işlem nedeniyle uğranılan zarar, idarenin hukuka uygun olan belge iptaline ilişkin işlemi sonucunda oluşmuştur.
Davacı adına kontrol belgesi düzenleyerek hizmeti kusurlu işleten davalı idare, hukuka aykırı işleminin sonucuna katlanmak zorundadır. Bu nedenle, idarenin hukuka aykırı işlemine güvenerek faaliyette bulunan davacının, kontrol belgesinin iptal edilmesi nedeniyle uğradığı zararın, davalı idarece tazmin edilmesi hakkaniyet gereğidir.
Bu itibarla, İdare Mahkemesince, davacı şirketin kontrol belgesine dayanarak yaptığı faaliyetlerden kaynaklanan zararının, uğradığını ileri sürdüğü zarar kalemleri dikkate alınarak, şirketin defter, kayıt ve belgeleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle tespit edilmesi ve belirlenen zararın tazmini yolunda karar verilmesi gerekirken davanın reddi yolunda verilen mahkeme kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulü ile … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA, dosyanın yeniden karar verilmek üzere adı geçen İdare Mahkemesine gönderilmesine, 14.6.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.