Danıştay Kararı 10. Daire 2003/2087 E. 2005/8025 K. 23.12.2005 T.

10. Daire         2003/2087 E.  ,  2005/8025 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2003/2087
Karar No : 2005/8025

Temyiz Eden (Davacı) : …
Vekili : …
Temyiz Eden ve Karşı Taraf (Davalı) : …
İstemin Özeti : Davacının annesinin 23.5.1980 tarihinde silahlı saldırı sonucu öldürülmesinden sonra olayın faillerinin 20 yıllık zamanaşımı süresi içinde yakalanmaması nedeniyle idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle uğranıldığı ileri sürülen 3.000.000.000 (üçmilyar) lira manevi zararın başvuru tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılan dava sonucunda … İdare Mahkemesi’nce; tazminat isteminin faizsiz olarak kabulü yolunda verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararın taraflarca temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Davacının Savunmasının Özeti: Davalı idarenin temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Davalı İdarenin Savunmasının Özeti: Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi : Dava konusu olayda davalı idarenin tazminat ödemekle sorumlu tutulabilmesi için gerekli olan ağır hizmet kusurunun varlığından söz etmeye imkan bulunmadığından davacının manevi tazminat isteminin reddi gerekirken kabulü yolunda verilen mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : …
Düşüncesi : Davacının annesinin bir terör eylemi sonucunda 23.5.1980 tarihinde evinde öldürülmesi olayında, davalı idarenin cinayetin faillerini 20 yıllık zamanaşımı süresinde yakalamaması nedeniyle kusurlu olduğu ileri sürülerek 3 milyar TL manevi tazminatın ödenmesi istemiyle açılan davada, … İdare Mahkemesince, devletin temel amaç ve görevleri ile kişilerin temel hak ve ödevlerinin paralellik gösterdiği, vatandaşın devlete duyduğu güven kavramı içinde, eğer kişi zarar görmüşse devletin zarar vereni cezalandıracağı inancının yer aldığı, olayda davacının annesinin öldürüldüğü, aradan 20 yıl geçtiği, faillerin yakalanmadığı, bu tarihten sonra yakalansalar bile yargılanamayacakları bu nedenle idarenin hizmet kusurunun açık bulunduğu gerekçesiyle manevi tazminata hükmedilmiştir.
Anılan İdare Mahkemesi kararının, davanın süresinde açılmadığı ve husumetin Adalet Bakanlığına yönetilmesi gerektiği ileri sürülerek temyiz edilmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, davacının yakınının öldürülmesi olayında idarenin faillerin yakalanması konusunda yeterli özen ve çabayı göstermediği ve bunun aksine ilişkin hukuken geçerli ve inandırıcı bir kanıt da sunmadığı anlaşılmaktadır.
Bu nedenle, İdare Mahkemesi kararının, idarenin bir cinayetin faillerinin ceza zaman aşımı süresi içinde yakalayamamasının hizmet kusuru oluşturduğu gerekçesi yerine, idarenin cinayet faillerini yakalama konusundaki görevini yerine getirilmede gereken çaba ve özeni göstermemiş olmasının hizmet kusurunu oluşturduğu gerekçesiyle onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği görüşüldü:
Dava, davacının annesinin 23.5.1980 tarihinde silahlı saldırı sonucu öldürülmesinden sonra olayın faillerinin 20 yıllık zamanaşımı süresi içinde yakalanmaması nedeniyle idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle uğranıldığı ileri sürülen 3.000.000.000 (üçmilyar) lira manevi zararın başvuru tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.
… İdare Mahkemesi’nce, davacının annesinin öldürüldüğü olayda, ölenin yakınlarını ve toplum vicdanını rahatlatacak yegane sonucun faillerin yakalanması ve cezalandırılması olduğu, dava konusu olayda ise, Türk Ceza Kanunu’nun 102. maddesinde belirlenen 20 yıllık zamanaşımı süresi içinde faillerin yakalanamadığı, bu tarihten sonra yakalansalar dahi cezalandırılamayacakları, bu durumun davalı idarenin hizmet kusurunun varlığını açıkça gösterdiği, bu nedenle davacının derin bir üzüntü duyduğunun kabul edilmesi gerektiği belirtilerek faizsiz olarak manevi tazminat isteminin kabulüne karar verilmiştir.
Davalı idarece usul ve yasaya aykırı olduğu, davacı tarafından da manevi tazminata yasal faiz hükmedilmediği gerekçesiyle anılan mahkeme kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Anayasanın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır. İdarenin kamu hizmetinin yürütülmesinden doğan zarardan sorumlu tutulmasını gerektiren durumlardan birisi hizmet kusurudur. Genel olarak hizmet kusuru, bir kamu hizmetinin kuruluş ve işleyişindeki aksaklık ve bozukluk olarak tanımlanmaktadır.
Kişilerin can ve mal güvenliğinin korunması Devletin asli görevidir. İdarenin bu görevi yerine getirmek, kamu düzeni ve esenliğini sağlamak üzere kolluk örgütünü kurması, gerekli araç ve olanakları sağlaması, yeterli önlemleri zamanında alması gerektiği açıktır. Ancak, idare hukuku ilkeleri ve Danıştay yerleşik içtihatlarına göre, zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu kolluk hizmetinin riskli bir nitelik taşıması nedeniyle idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması, zararın, idarenin ağır hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması koşuluna bağlı bulunmaktadır.
Dava ve temyiz dosyasının birlikte incelenmesinden, 23.5.1980 tarihinde davacının anne ve babasının yaşadığı eve kimliği belirsiz kişi/kişiler tarafından yapılan silahlı saldırı sonucunda davacının annesinin öldürülüp, babasının yaralandığı, olayın failleri olarak …, …, …, … ve … isimli kişilerin tespit edildiği, bu kişilerden … ve …’ın bu suçtan dolayı … Numaralı Askeri Mahkemesi’nce yargılanarak … tarih ve … sayılı kararla delil yetersizliğinden beraat ettikleri, … ve … isimli kişilerin, başka suçlardan dolayı yakalanarak 30.12.1980 tarih ve … sayılı yazı ile Sıkıyönetim Komutanlığına sevkedilerek tutuklandıkları ancak daha sonra serbest bırakıldıkları, serbest kalmalarından sonra bu kişilerin adresleri belli olmadığı için bu olayla ilgili haklarında işlem yapılamadığı ve daimi aramaya ayrıldıkları, buna karşın … isimli kişinin Fransa’dan sınır dışı edilerek Türkiye’ye giriş yaptığı 24.3.1989 tarihinde yakalanıp … Cumhuriyet Başsavcılığı’na sevk edilerek … Sulh Ceza Mahkemesi’nce … tarihinde tutuklandığı, aynı şekilde … isimli kişinin de yine Fransa’dan sınır dışı edilerek Türkiye’ye giriş yaptığı 12.8.1991 tarihinde yakalanarak 14.8.1991 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na sevkedildiği, ancak bu kişiler hakkında dava konusu olayla ilgili olarak kamu davası açılmadığı, diğer sanık … isimli kişinin ise yakalanamadığı, son olarak İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nce suç kayıt defterine olayla ilgili “meçhul siyasi” şeklinde kayıt düşüldüğü, davacı tarafından ise, 21.7.2000 tarihli dilekçe ile olayın faillerinin 20 yıllık ceza zamanaşımı süresi içinde yakalanamadığından dolayı idarenin hizmet kusuru bulunduğu gerekçesiyle maddi ve manevi tazminat ödenmesi istemiyle davalı idareye başvurulduğu, bu başvurunun zımnen reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Dava konusu olayda, cinayet fail/faillerinin yakalanması konusunda idare ajanlarının mevzuat gereği yerine getirmekle yükümlü oldukları görev ve sorumlulukları yerine getirmedikleri, bir ihmal veya kasıt olduğu yolunda bir tespit bulunmamaktadır. Aksine, idarece gerekli çaba sarfedilerek olayla ilgili bazı kişilerin yakalandığı, yetkili merciler önüne getirildiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle, davacının annesinin öldürülmesi olayında faillerin ceza zamanaşımı süresi içerisinde yakalanamaması nedeniyle idarenin ağır bir hizmet kusurunun varlığından söz etmeye olanak bulunmamakta; davacının manevi tazminat isteminin reddi gerekirken, aksi yönde verilen mahkeme kararında hukuki isabet görülmemektedir.
Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesine uygun bulunan davalı idarenin temyiz isteminin kabulüne, … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA, idare mahkemesi kararının bozulması nedeniyle davacının manevi tazminata faiz yürütülmemesine ilişkin temyiz istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığına, dava dosyasının yeniden bir karar verilmek üzere anılan mahkemeye gönderilmesine, 23.12.2005 tarihinde oybirliği ile karar verildi.