Danıştay Kararı 10. Daire 2001/1835 E. 2003/4190 K. 30.10.2003 T.

10. Daire         2001/1835 E.  ,  2003/4190 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2001/1835
Karar No : 2003/4190

Temyiz Eden (Davacı) : …
Vekili : …
Karşı Taraf (Davalı) : Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı- ANKARA
İstemin Özeti : Gümrük muafiyetinden yararlanmak suretiyle ithal edilen otomobilin bir borç nedeniyle … İcra Müdürlüğünce yapılan ihale sonucu davacıya satılması üzerine anılan aracın davacı adına tescil edilmesine olanak bulunmadığı yolunda tesis edilen 5.1.2000 ve 21.1.2000 tarihli işlemlerin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, davanın reddine karar veren … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
D.Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi : Dava, İcra ve İflas Yasası hükümleri uyarınca davacıya satışı yapılan aracın davacı adına tescil edilmesine Gümrük Kanununun 8/14-A ve Gümrük Yönetmeliğinin 12. maddesine göre olanak bulunmadığı yönünde tesis edilen dava konusu işlemlerin iptali istemiyle açılmıştır.
1982 Anayasanın 35. maddesinde, mülkiyet hakkının ancak yasayla sınırlandırılabileceği kurala bağlanmıştır.
10.3.1954 tarihinde onaylamak suretiyle taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1. No.lu Protokolünün 1. maddesinde de, yukarıda aktarılan Anayasa maddesi doğrultusunda, bir kimse ancak yasada öngörülen koşullara uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir yönünde hüküm bulunmaktadır.
Fakat, ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin iç hukuktaki yerinin belirlenmesi hususu Türk Anayasa Hukukunun üzerinde en çok tartıştığı sorunlardan biri olmuştur. Bilindiği üzere 1961 Anayasada olduğu gibi 1982 Anayasasında da usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş uluslararası sözleşmelerin “kanun hükmünde” bir hukuksal değer taşıdığı belirtilmiştir. Bir başka anlatımla Anayasa, uluslararası sözleşmelerin Türk hukuk düzeninde yasa gücünde ve herhangi bir iç hukuksal düzenleme yapılmasına gerek olmadan yasalar gibi doğrudan doğruya uygulanabileceğini kabul etmiştir.
Anayasada yer alan “kanun hükmünde” ibaresi, onaylanan uluslararası sözleşmelerin “kurallar sıralamasındaki yerinin belirlenmesine değil, hukuksal değerinin ve bağlayıcılığının gösterilmesine” yöneliktir. (M.Gülmez, Dünyada Memurlar ve Sendikal Haklar, s.217)
Bu itibarla, “kanun hükmünde” ibaresini dar ve sözel bir yorumla kanun düzeyinde anlamak suretiyle onaylanan uluslararası sözleşmeleri yasalar ile eşit değerde sayan, böylece iç hukukun bir parçası niteliği kazanan bu sözleşmelerin sonradan yapılacak ulusal yasal düzenlemelerle etkisiz kılınmasına olanak bulunmamaktadır.
Anayasanın 2 ve 15. maddelerinden hareketle özellikle insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmelerin kurallar sıralamasındaki yerinin Anayasa ile eşit değerde olduğunu söyleyebilmek bu aşamada mümkündür. Anayasa Mahkemesi de bir çok kararında sözleşmenin anayasal değerde olduğunu kabul etmiştir.
Yukarıda aktarılan sözleşme ve Anayasa hükümlerine göre, mülkiyet hakkının kullanılması (dava konusu olayda olduğu üzere menkul bir malı satın alıp adına tescil ettirme başvurusunun reddine ilişkin işlemlerde olduğu gibi) ancak belirli koşulların gerçekleşmesi sonucunda yasayla sınırlandırılabileceğinden, yönetmelik ve benzeri idari bir tasarrufla mülkiyet hakkının kullanılması engellenemez.
Öte yandan, Gümrük Kanununun 8/14-b maddesinde de, malül ve sakat olan kişilerce gümrük vergisinden muaf olarak ithal edilen araçların satılmasına engel bir hüküm bulunmamaktadır.
Dolayısıyla davacı tarafından satın alınan ve adına tescilini istediği araçla ilgili olarak yapılan başvuruların reddine ilişkin işlemlerde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davacı temyiz isteminin kabulüne, davanın reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : …
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49.maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp idare mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddiyle idare mahkemesi kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği düşünüldü:
Dava, Gümrük muafiyetinden yararlanmak suretiyle ithal edilen otomobilin bir borç nedeniyle … İcra Müdürlüğünce yapılan ihale sonucu davacıya satılması üzerine anılan aracın davacı adına tescil edilmesine olanak bulunmadığı yolunda tesis edilen 5.1.2000 ve 21.1.2000 tarihli işlemlerin iptali istemiyle açılmıştır.
… İdare Mahkemesince, 1615 sayılı Yasanın 8/14-a maddesi ve gümrük yönetmeliğinin 12/H maddesi ile getirilen düzenlemeyle malül ve sakat kişiler tarafından kullanılmak üzere ve satışı ancak fiili ithal tarihinden itibaren 5 veya 10 yıl sonunda yapılabilecek araçların gümrük vergisinden muaf olarak ithallerine olanak sağlandığı, bu şekilde ithal edilen araçlar için getirilen kısıtlama ile bu araçların amaçlarına uygun olarak kullanılmasının öngörülmesi karşısında, sakat kişi tarafından ithal edilen ancak bir borç ilişkisi nedeniyle haciz yoluyla davacıya yapılan satışın yukarıda anılan yasa ve yönetmeliğe uygun olmadığı, bu nedenle davacı isteminin reddine ilişkin işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı, hukuka aykırı olduğundan bahisle anılan idare mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
İcra ve İflas Kanununun 82. maddesinde, haciz yapılamayacak mallar ve haklar sayılmak suretiyle belirlenmiş olup, bu kapsamda anılan maddenin 1. fıkrasına göre özel kanunlarında haczedilemeyeceği belirtilen malların da haczedilemeyeceği hükme bağlanmıştır.
Bu çerçevede özel kanun olan ve dava konusu işlemlerin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan 1615 sayılı Gümrük Kanunu’nun “muafiyetler” başlıklı 8/14-a maddesinde, malül ve sakatlar tarafından kullanılmak üzere hususi surette imal edilmiş binek otomobillerin ithalinin gümrük vergisinden muaf olduğu belirtilmiş, aynı maddenin 2. paragrafında ise, bu fıkra gereğince yurda sokulan kara nakil vasıtalarının malül ve sakat olmayanlara herhangi bir şekilde devri halinde gümrük vergisinin alınacağı, ancak bu fıkra gereğince yurda sokulan kara nakil vasıtalarının başka bir malul ve sakata devri veya bunların ölümü sonucu varislerine intikali halinde gümrük vergisi alınmayacağı hükme bağlanmıştır.
Görüldüğü üzere anılan yasada, malül ve sakatlar tarafından gümrük vergisinden muaf olarak ithal edilmiş bulunan otomobillerin malul ve sakat olmayanlara devri halinde, bu otomobillere ilişkin gümrük vergisinin alınacağı öngörülmüştür. Dolayısıyla yasada yer alan sınırlamanın ihlalinin yaptırımı olarak gümrük vergisi alınacaktır. Bir başka anlatımla gümrük vergisi ödenmek şartıyla bu araçların satışı ve ilgililer adına tesciline yasal bir engel bulunmamaktadır.
Öte yandan 1615 sayılı yasada, bu yasanın 8/14-a maddesine göre ithal edilmiş araçların haczedilemeyeceği veya haciz yoluyla satılamayacağına ilişkin bir hüküm de bulunmamaktadır.
1615 sayılı Gümrük Kanununun Uygulanmasına Dair Gümrük Yönetmeliğinin 12/H maddesinin (a) alt bendinde, malül ve sakat kişinin mülkiyetinde bu yolla muafen ithal edilmiş özel tertibatlı otomobil, minibüs ve motosiklet kayıtlı olduğu sürece ve bunların fiili ithal tarihinden itibaren beş yıl geçmedikçe satılamayacağı ve yeniden aynı şekilde muaf olarak otomobil, minibüs ve motosiklet ithal edilemeyeceği hükmü yer almış, (b) alt bendinde ise, malül ve sakatlar tarafından ithal edilen özel tertibatlı otomobil, minibüs ve motosikletlerin fiili ithal tarihinden itibaren 10 yıl geçmemiş ise malül ve sakat olmayanlara gümrük vergileri tahsil edilmeden satışının, hibesinin ve devrinin mümkün olmayacağı hükme bağlanmıştır.
Yönetmeliğin yukarıda yer alan maddelerinin, yasada öngörülen sınırlamayı yasağa dönüştürmesi nedeniyle ve mülkiyet hakkının kullanılmasının ancak yasayla sınırlandırılabileceği Anayasa kuralı karşısında anılan yönetmeliğin dava konusu uyuşmazlıkta uygulanabilmesine olanak bulunmamaktadır.
Dosyanın incelenmesinden, sakat olan … adlı şahıs tarafından Gümrük Kanununun 8/14-a maddesinden yararlanılmak suretiyle gümrük vergisinden muaf olarak … marka, 1993 model özel tertibatlı sakat aracının 1.6.1999 tarihinde ithal edildiği, anılan şahsın davacıya olan borcu nedeniyle araca, … İcra Müdürlüğünün … esasına kayıtlı dosya kapsamında 17.6.1999 tarihinde haciz konulduğu, anılan müdürlüğün kesinleşen ihalesi sonucu aracın 11.8.1999 tarihinde davacıya satıldığı, … İcra Müdürlüğünce, aracın davacı adına tescili istemiyle yapılan başvurunun, dava konusu 5.1.2000 tarihli işlemle reddedildiği, davacının ise aynı şekilde 21.1.2000 tarihinde aracın adına tescil edilmesi istemiyle yaptığı başvurunun aynı tarihli işlemle reddedilmesi üzerine her iki idari işlemin iptali istemiyle dava açıldığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, yukarıda açıklandığı üzere 1615 sayılı yasada, sakat ve malül kişilerce gümrük vergisinden muaf olarak ithal edilen araçların İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre haczedilip satılamayacağı yönünde bir engel bulunmadığı gibi bu araçların üçüncü kişilere satılamayacağına ilişkin bir yasak da bulunmadığına göre, İcra Müdürlüğünün ve davacının tescile ilişkin isteminin reddine ilişkin dava konusu işlemlerde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Bu itibarla, İdare Mahkemesince; dava konusu işlemlerin iptaline karar verilmesi gerekirken, aksi yolda verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle 2577 sayılı Yasanın 49. maddesine uygun bulunan davacı temyiz isteminin kabulüne, … idare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adıgeçen mahkemeye gönderilmesine 30.10.2003 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

(X) KARŞI OY : … İdare Mahkemesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu anlaşıldığından, davacının temyiz isteminin reddi ve mahkeme kararının onanması oyuyla bozulmasına ilişkin karara karşıyız.