Danıştay Kararı 10. Daire 1999/2162 E. 2000/5120 K. 11.10.2000 T.

10. Daire         1999/2162 E.  ,  2000/5120 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 1999/2162
Karar No : 2000/5120

Temyiz Eden (Davacı) : …
Vekili : …
Karşı Taraf (Davalı) : İçişleri Bakanlığı – ANKARA
İstemin Özeti : Davacının terör olayları nedeniyle terk etmek zorunda kaldığı ve güvenliğin sağlanamamasından dolayı 1993 yılından itibaren giremediği … İli, … İlçesi, … Köyü, … mezrasındaki malvarlığından; tasarruf edememesi nedeniyle yararlanamaması ve malvarlığının kısmen harap olması sonucu uğradığını ileri sürdüğü 3.873.580.000 lira zararın yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açtığı dava sonucunda; … İdare Mahkemesince, davanın reddi yolunda verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararın temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Yerinde olmadığı ileri sürülen temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
D.Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi : Dava dosyasının incelenmesinden; davacının terör olayları nedeniyle terketmek zorunda kaldığı … mezrasına 1993 yılından itibaren giremediği, dolayısıyla mezrada bulunan malvarlığından yararlanamadığı anlaşılmaktadır.
Malvarlığından yararlanamama sonucu, ortada kesin ve gerçekleşmiş bir zarar bulunmaktadır. Davacının tarlasını ekebilseydi elde edeceği üründen mahrum kalmasıyla ortaya çıkan bu zarar gerçekleşmiş bir zarardır. Bu zararın ne kadar olduğunun ise teknik olarak hesaplanması mümkün olup; bu haliyle ortada kesin ve gerçekleşmiş bir zarar bulunmadığı yolundaki gerekçede hukuki isabet bulunmamaktadır.
Mezranın terkedilme zorunluluğu güvenli bir yaşama ortamının bulunmayışından kaynaklanmakta olup; davalı idarenin faaliyet alanıyla ilgili olarak ortaya çıkan zararın sosyal risk ilkesi uyarınca tazmin edilmesi Anayasada yer alan sosyal hukuk devleti ilkesinin de gereğidir.
Bu itibarla, 2577 sayılı Yasanın 13.maddesi hükmünün de dikkate alınarak uğranıldığı ileri sürülen zararın tazminat ilke ve kuralları çerçevesinde tazmini gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, davacı temyiz isteminin kabulüyle davanın reddi yolundaki temyize konu idare mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmüştür.
Danıştay Savcısı : …
Düşüncesi : … İli … İlçesi … Köyü … mezrasında ikamet eden davacının köylerinin terör olayları nedeniyle boşaltılmasından dolayı gayrimenkulleri ile tarla ve çayırlarında meydana geldiğini ileri sürdüğü zararının tazmini istemiyle açtığı davayı; ortada kesin ve gerçekleşmiş bir zarar bulunmadığı gerekçesiyle reddeden İdare Mahkemesi kararının temyizen bozulması istenilmektedir.
T.C Anayasasının 125.maddesinin son fıkrasında, “İdarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu” kuralı yer almaktadır.
Ancak gelişen toplum ihtiyaçları ile birlikte bu hüküm geniş yorumlanmak suretiyle, zararla idari hizmet arasında nedensellik bağı kurulabildiği ölçüde idarenin hizmet kusuru olmasada meydana gelen zararın bu hizmetten yararlanan kişilere ve topluma pay edilmesi ve tazmini Anayasanın 125.maddesi ile objektif sorumluluk kurallarının bir gereği olarak kabul edilmektedir.
Ülkenin belli bir yöresinde yoğunlaşan terör eylemlerinin devlete yönelik olduğu, bu tür olayların zarar gören kişilere karşı kişisel husumetten doğmadığı bilinmektedir.
Bu durumda; terör olaylarına herhangi bir şekilde katılmamış olan, ancak yerleşik bulunduğu bölgede kamu güvenliğinin sağlanması amacıyla köyleri boşaltılan kişilerin bu nedenle uğradıkları zararların bu kişiler üzerinde bırakılmayarak idarece tazmini suretiyle topluma pay edilmesi hakkaniyet gereği olduğu gibi, sosyal devlet ilkesinede uygun düşmektedir.
Dosyanın incelenmesinden; terör olayları nedeniyle köyleri boşaltılan davacının ev ve ahırları ile tarla ve meralarında meydana gelen zararların tesbiti amacıyla … Sulh Hukuk Mahkemesince yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporlarda ev ve ahırların boş kalması ve bakımsızlık nedeniyle uğradığı hasarın tesbit edildiği,tarla ve çayırlardaki hasarın ise 1993 yılından 1997 yılına kadar ekilmesi halinde oluşabilecek gelire göre hesaplandığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda; Mahkemece davalı idarenin kusursuz sorumluluğunun kabul edilerek tazminata hükmedilmesi gerekirken, “ortada kesin ve gerçekleşmiş bir zarar bulunmadığı” gerekçesiyle davanın reddedilmesinde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Öte yandan, İnsan Hakları Mahkemesinin 1.4.1998 tarih 99/1995/605/693 sayılı Akduvar ve Diğerleri/Türkiye Davasında da güvenlik nedeniyle köylerini terketmek zorunda kalan kişilerin uğradığı zararın tazmini yolunda karar verilmiş bulunmaktadır.
Açıklanan nedenle temyiz isteminin kabulü ile kararın bozulması gerekeceği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği düşünüldü:
Dava; davacının terör olayları nedeniyle terk etmek zorunda kaldığı ve bölgede güvenliğin sağlanamamasından dolayı 1993 yılından itibaren giremediği … İli, … İlçesi, … Köyü, … mezrasındaki malvarlığından; tasarruf edememesi nedeniyle yararlanamaması ve malvarlığının kısmen harap olması sonucu uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle açılmıştır.
… İdare Mahkemesince; dava dosyasının incelenmesinden, mezrayı terkeden davacının ev ve ahırlarında oluşan hasarın bakımsızlıktan meydana geldiğinin, tarla ve çayırlarda oluşan zararın ise, 1993-1997 yılları arasında tarlaların ekilmesi ve ürün elde edilmesi halinde oluşabilecek tahmini değerlerden oluştuğunun anlaşıldığı; bu durumda, idarenin herhangi bir baskı veya talimatı olmaksızın mezranın terkedilmesi sonucu oluşan zarar ile tarlaların ekilip ürün elde edilememesinden oluşan, kesin ve gerçekleşmiş olmayan, tahmine dayalı zararın tazmininden idarenin sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafından; gerçekleşmiş zararları bulunduğu, bu zararın tesbit edildiği ileri sürülerek anılan idare mahkemesi kararının temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.
Kamu hizmetinin görülmesi sırasında kişilerin uğradıkları özel ve olağandışı zararların idarece tazmini; Anayasanın 125.maddesi gereği ve Türkiye Cumhuriyetinin “sosyal hukuk devleti” niteliğinin doğal bir sonucudur.
İdarenin hukuki sorumluluğu sadece kusur esasına, hizmet kusuru teorisine dayanmamakta; İdare, kusur koşulu aranmadan da sorumlu sayılabilmektedir. Kural olarak idare, yürüttüğü hizmetin doğrudan sonucu olan nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlüdür. Ancak sözü edilen kuralın istisnası olarak, idarenin faaliyet alanıyla ilgili, önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemediği bir takım zararları da nedensellik bağı aramadan tazmin etmesi gerekmektedir. Kollektif sorumluluk anlayışına dayalı, sosyal risk adı verilen ilke, öğretide ve yargısal içtihatlarla kabul edilmiştir.
Ülkemizin belli bir yöresinde yoğunlaşan terör eylemlerinin Devlete yönelik olduğu, Devletin anayasal düzenini yıkmayı amaçladığı, bu tür olayların zarar gören kişi ve kurumlara karşı kişisel husumetten ileri gelmediği bilinmekte ve gözlenmektedir.
Sözü edilen eylemler nedeniyle zarara uğrayan, terör eylemlerine her hangi bir şekilde katılmamış olan kişiler kendi kusur ve eylemleri sonucu değil toplum içinde ortaya çıkan bu olaylardan zarar görmektedirler. Başka bir deyişle toplumun birer parçası olmak sıfatıyla zarar gören kişilerin belirtilen şekilde ortaya çıkan zararlarının özel ve olağan dışı nitelikleri dikkate alınıp nedensellik bağı aranmadan, terör olaylarını önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemeyen idarece yukarıda açıklanan sosyal risk ilkesine göre tazmini gerekir. Esasen terör olayları sonucu ortaya çıkan zararların idarece tazmini böylece topluma pay edilmesi hakkaniyet gereği olduğu, gibi sosyal devlet ilkesine de uygun düşecektir.
Olayda, devletin ve ülkenin bütünlüğüne yönelik yaygın terör faaliyetlerinin bir sonucu olarak davacının … İli, … İlçesi, … Köyü, … mezrasını terk etmek zorunda kaldığı ve güvenlik sağlanamadığı için de geri dönemediği anlaşılmaktadır.
Dava dosyasının incelenmesinden; davacı tarafından; terör sebebiyle terk etmek zorunda kaldığı … mezrasının … Dağına en yakın yerleşim birimi olduğu, güvenlik güçlerinin terör örgütü ile bu bölgede çatışmalarının olduğu, güvenliğin sağlanamaması sebebiyle mezrada yaşayanların terkettikleri yerlerine 1998 yılı içinde dönebildikleri; uğranıldığı ileri sürülen toplam zarar tutarının dava dilekçesinde, ev ve ahırda bakımsızlıktan meydana gelen hasar ile 1993 yılından 1997 yılına kadar tarla ve çayırlık alandan ürün elde edilememesinden doğan kazanç kaybından ve zararın tesbitine ilişkin masraftan oluşan maddi zarar ve ayrıca manevi zarar olduğu ileri sürülerek maddi zarara ilişkin olarak … Sulh Hukuk Mahkemesinde açılan tespit davası sonucunda belirlenen zararın tazmini istemiyle 29.7.1998 tarihli dilekçeyle davalı idareye yaptığı başvurusunun zımnen reddi üzerine bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
İdare Mahkemesi kararında da belirtildiği üzere, davacının yerleşim yerini idarenin isteği veya talimatıyla değil, terörden dolayı güvenliğin sağlanamaması sebebiyle terketmek zorunda kaldığı anlaşılmakta; bu itibarla, olayın oluşumu ve zararın özel ve olağandışı niteliği değerlendirildiğinde davalı idareye yüklenebilecek bir hizmet kusuru bulunmasa bile, davacının terketmek zorunda kaldığı ve güvenlik sağlanamadığı için de geri dönemediği yerleşim birimindeki malvarlığından tasarruf edememesi nedeniyle yararlanamaması ve malvarlığının kısmen harap olması sonucu uğradığı bireysel ve gerçek zararın; genel güvenliği sağlamak, toplumun can ve mal güvenliğini korumak, terör olaylarını önlemekle yükümlü olan davalı idarece sosyal risk ilkesine göre tazmin edilmesi, böylece topluma pay edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Bu noktadan hareketle, davacının uğradığını ileri sürdüğü zararın idare hukukuna özgü tazminat ilke ve kuralları çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Maddi zarar, genel olarak kişilerin malvarlığında iradeleri dışında ortaya çıkan kayıp ve eksilme olarak tanımlanmaktadır. Yukarıda anılan sosyal risk ilkesi uyarınca, idarenin tazminle sorumlu tutulabilmesi için, belirlenen nitelikte maddi zararın bulunması yanında; bu zararın belirgin veya belirlenebilir, ispatlanabilir olması, yani gerçek olması gerekmektedir.
Davacının ev ve ahırında bakımsızlıktan dolayı meydana gelen gerçek zarar; oturulan bir evde yıllar itibariyle oluşabilecek yıpranma payının zarardan düşülmek suretiyle, o yörenin özellikleri, evlerin niteliği gibi unsurlar dikkate alınmak suretiyle, gerekirse bu konuda dosya üzerinde teknik bilirkişi incelemesi yaptırılarak hesaplanmalıdır.
Davacının 1993 yılından 1997 yılına kadar tarla ve çayırlık alandan ürün elde edilememesinden doğan kazanç kaybından oluşan maddi zarara gelince;
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 13/1.maddesinde; “İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde dava açabilir.” Hükmü yer almıştır.
Dolayısıyla, davacının 1993 yılından beri tarla ve çayırlık alandan ürün elde edilememesinden doğan kazanç kaybını en geç o yılın hasat mevsimi sonunda öğrenebileceğinin kabulü gerektiğinden, yukarıda yer verilen Yasa hükmü gereğince, ürün elde edilemeyen yılı takip eden yılın sonuna kadar uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle davalı idareye başvurulması gerekmektedir. Davalı idareye 29.7.1998 tarihinde başvuruda bulunulduğu dikkate alındığından, 1997 yılı ürün kaybı dışındaki yıllara ait zararların tazmini için davalı idareye süresinde başvurulmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
Öte yandan, manevi tazminatın koşulları dikkate alınarak anılan olaydan dolayı manevi tazminat ödenmesinin gerekip gerekmediği de değerlendirilmelidir.
Bu itibarla, yukarıda aktarılan bütün hususlar dikkate alınarak gerçek zararın yapılacak incelemeyle belirlenmesinden sonra uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekmekte olup, eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı olarak verilen idare mahkemesi kararında hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davacı temyiz isteminin kabulüne, … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının bozulmasına, dosyanın yeniden karar verilmek üzere anılan Mahkemeye gönderilmesine, 11.10.2000 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.