Danıştay Kararı 10. Daire 1998/2944 E. 2000/362 K. 09.02.2000 T.

10. Daire         1998/2944 E.  ,  2000/362 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 1998/2944
Karar No : 2000/362

Temyiz Eden (Davalı) : Sanayi ve Ticaret Bakanlığı-ANKARA
Karşı Taraf (Davacı) : …
Vekili : …
İstemin Özeti : Davacı şirkete ait televizyon kanalında yayınlanan reklam nedeniyle 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 16. maddesine aykırı hareket edildiğinden bahisle idari para cezası verilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan dava sonunda … İdare Mahkemesi … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla dava konusu işlemi iptal etmiştir.
Davalı idare, anılan mahkeme kararının yerinde olmadığını ileri sürerek temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
D.Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : …
Düşüncesi : … televizyon kanalında 27-28-28 Eylül 1996 tarihlerinde yayınlanan … Yayıncılık AŞ ne ait … ve … televizyon promosyon kampanyası reklamlarının 4077 sayılı Yasanın 16. maddesine aykırı olduğundan bahisle 12.000.000.000 lira tutarında para cezası kesilmesine ilişkin işlemin iptali yolundaki İdare Mahkemesi kararının temyizen bozulması istenilmektedir.
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 26. maddesinin ikinci fıkrasında; “Bu Kanunda düzenlenen her türlü para cezası idari niteliktedir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içerisinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz ve zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. İtiraz üzerine İdare Mahkemesince verilen kararlar kesindir”hükmü yer almıştır. Sözü geçen madde hükmü karşısında, idari para cezaları hakkında verilen İdare Mahkemesi kararının hukuken temyizinin mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
Herne kadar; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 3622 sayılı yasa ile değişik 46/l. maddesinde “idare…. mahkemelerinin nihai kararları, başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi Danıştay’da temyiz edilebileceği” hükmü yer almış ise de, yargı yolunu kapayan 4077 sayılı yasanın, 2577 sayılı Yasanın 46. maddesinin 1. fıkrasını değiştiren 3622 sayılı yasadan sonra yürürlüğe girmiş
olması karşısında yukarıda ulaşılan “idari para cezaları hakkında idare Mahkemelerince verilen kararların kesin olduğu ve bu kararlara karşı yargı yolunun kapalı olduğu “sonucunu değiştirmez.
Öte yandan; Anayasa Mahkemesinin 7.2.1992 tarih ve 2135 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 1.10.1991 tarih ve E:1990-40; K:1991-33 sayılı olup, 2577 Sayılı Yasanın 3622 sayılı Yasanın 26. maddesiyle değişik “ek 3. Maddesini “iptal eden kararının gerekçesinde de “kanun yolunu” kapatan yasa kuralının adalet duygusunu sarsmaması ve hukuk devleti ilkesini zedelememesi gerektiği belirtilmektedir.
Büyük miktarlarda para cezalarına ilişkin idari işlemlere karşı itiraz üzerine verilecek kararlarda kanun yolunun kapatılması halinde bu ilkenin zedelenmemesi mümkün değildir.
Bu itibarla hiç bir sınırlama getirilmeden tüm para cezalarına itiraz üzerine verilen İdare Mahkemesi kararlarına karşı kanun yolunun kapatılmasına ilişkin 4077 sayılı Yasanın 26. maddesinin son cümlesi Anayasaya aykırı bulunduğundan iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması ve yargılamanın Anayasa Mahkemesi kararı sonucuna kadar bekletilmesi gerekeceği;
Bu görüşümüz kabul edilmeyerek temyiz incelemesine geçilmesi halinde; ise temyiz isteminin incelenmeksizin reddi gerekeceği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği düşünüldü:
Dava, davacı şirkete ait televizyon kanalında yayınlanan reklam nedeniyle 4077 sayılı Yasanın 16. maddesine aykırı hareket edildiğinden bahisle idari para cezası verilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
… İdare Mahkemesi, 4077 sayılı Yasaya göre tüketiciyi korumak amacıyla getirilen ilkelerin ihlali halinde üretici-imalatçı ve satıcıların sorumlu olduklarında kuşku olmadığı, 16.maddeye aykırılığın ülke düzeyinde yayın yapan yazılı, sözlü, görsel vesair araçlarla gerçekleşmesi durumunda 25.madde kapsamında cezai sorumluluğun ticari ilan ve reklamı yaptırana ait olacağı, yasada açıkca sorumluluğu düzenlenmeyen ve belirtilmeyen basın kuruluşlarına ceza verilmesinde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemi iptal etmiştir.
Davalı idare, anılan mahkeme kararının yerinde olmadığını ileri sürerek temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 16.maddesinde “Ticari reklam ve ilanların yasalara ve genel ahlaka uygun, dürüst ve doğru olmaları esastır.
Tüketiciyi aldatıcı, yanıltıcı veya onun tecrübe ve bilgi noksanlıklarını istismar edici, tüketicinin can ve mal güvenliğini tehlikeye düşürücü, şiddet hareketlerini ve suç işlemeyi özendirici, kamu sağlığını bozucu, hastaları, yaşlıları,çocukları ve özürlüleri istismar edici reklam ve ilanlar yapılamaz.” hükmü yer almaktadır.
Yine aynı Yasanın 25.maddesi üçüncü fıkrasında 16.maddeye aykırı hareket edenler hakkında para cezası uygulanacağı, 16.maddeye aykırılığın ülke düzeyinde yayın yapan yazılı, sözlü, görsel vesair araçlarla gerçekleşmesi halinde ise cezanın on katının uygulanacağı öngörülmüştür.
21.12.1995 tarih ve 22500 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Ticari Reklam ve İlanlara İlişkin İlkeler ve Uygulama Esaslarına Dair Tebliğin 3.maddesinde”Mecra (Reklam araçları) kuruluşu ise reklamı hedef kitleye ulaştıran iletişim kanallarının yada her türlü reklam taşıyan aracın sahibi, işleticisi veya kiralayıcısı olan gerçek ve/veya tüzel kişiyi ifade eder” şeklinde tanımlanmaktadır.
4077 sayılı Yasanın 3.maddesinde hernekadar “Mecra Kuruluşu” tanımlanmamış ise de aynı Yasanın 16.maddesine aykırılık fiili ancak ticari reklam ve ilanların hedef kitleye ulaştırılması ile işleneceğinden ve bu işde yine mecra kuruluşu aracılığıyla yapılacağından, bunları yasa kapsamı dışında saymaya hukuken imkan görülmemektedir.
Bu durumda uyuşmazlığın esasına girip karar vermesi gerekirken usulden dava konusu işlemin iptali yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle 2577 sayılı Yasanın 49.maddesine uygun bulunan temyiz isteminin kabulüne, …İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının bozulmasına, dosyasının yeniden bir karar verilmek üzere anılan mahkemeye gönderilmesine usülde oyçokluğuyla, esasta oybirliğiyle 9.2.2000 tarihinde karar verildi.

AYRIŞIK OY: İdare Mahkemesinin temyiz edilen kararı, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 26 ncı maddesine göre, İdari nitelikteki para cezasına davacının itirazı üzerine verilmiş bir karardır.
Anılan Yasanın 26 nci maddesinde, bu Yasada öngörülen idari nitelikteki para cezalarına karşı itiraz üzerine idare mahkemesince verilen kararların kesin olduğu, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 46 ncı maddesinin 1 inci fıkrasında ise, Danıştay dava daireleri ile idare ve vergi mahkemelerinin nihai kararları, başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi Danıştayda temyizi kurala bağlanmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu 20.01.1982 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak bu tarihte, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ise, 08.03.1995 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak bu tarihten altı ay sonra yürürlüğe girmiştir.
Bu duruma göre Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun 2577 sayılı Kanundan sonra yürürlüğe girmiş ve 2577 sayılı kanundaki usul hükümlerine nazaran bir usul hükmü getirmiş olan özel bir kanun konumundadır.
2577 sayılı Kanunun 46/1 maddesindeki hüküm ile 4077 sayılı Kanunun 26 ncı maddesindeki hüküm birbirine zıt hükümler değildir. Zira, 2577 sayılı Kanundaki söz konusu hüküm, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte mevzuatta başka hükümler bulunsa dahi nihai kararlara karşı Danıştayda temyiz yolunu açan bir hükümdür. Yasama organının bir döneminde çıkarılan bir kanun hükmü ile kendinden sonraki dönemin Yasama organının iradesine kısıtlama getirmesi ne hukuka nede
Anayasaya göre mümkün bulunmamaktadır. Yasama organı herhangi bir döneminde kendinden önceki dönemde çıkartılmış bir kanunu yürürlükten kaldırabilir, değiştirebilir veya yeni bir hüküm de getirebilir.
4077 sayılı Kanunun 26 ncı maddesiyle, bu kanunda düzenlenen idari para cezalarına ilişkin işlemlere karşı açılan davalarda cezaların niteliği ve etkinliği nazara alınarak buna mahsus yargılama yöntemi özel olarak düzenlenmiş ve yargı yoluna başvurma “itiraz” olarak nitelendirilmiştir.
Maddede bu yargılama yöntemine göre verilen kararların kesin olduğu belirtilmiştir. Yargı kararlarının kesin olduğunun belirtilmesi bu kararlara karşı normal kanun yollarına başvurulamayacağı anlamını taşır. Bu kararlara karşı normal kanun yollarına başvurulamaz ise de, yazılı emir yolu ile Danıştaya başvurulması mümkün bulunmaktadır.
Anayasa Mahkemesi, 3622 sayılı Yasa ile 2577 sayılı Yasaya eklenen aynı içerikteki hükmü (Ek 3.madde) 01.10.1991 tarih ve E:1990/40, K:1991/33 sayılı kararı ile Anayasaya aykırı bularak iptaline karar vermiş ise de, kararın gerekçesinde, 23.01.1986 tarih ve E:1985/23, K:1986/2 sayılı kararına gönderme yaparak, kamu yararı gerektirdiğinde, hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayacak sonuçlara yol açma olanak ve olasılığına neden olmadıkça kimi kararlara karşı yasa yollarına başvurmanın sınırlanıp önlenebileceğini kabul etmiştir. Önemli olan hangi işlemlere karşı yapılacak başvuruların bu sınırlı yargılamaya bağlı olduğunun belirtilmesi, bunun ölçülerinin Yasalarda gösterilmesi, idarenin yargısal etkinliğinin ortadan kaldırılması amacıyla yapılmaması ve kişilere tanınan yargı güvencesini anlamsızlaştırmamasıdır denilmiştir.
Olayımızda ise, 2577 sayılı Kanununa göre özel kanun olan Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun özelliği dikkate alınarak getirilmiş olan idari yargıya has özel yargılama yönteminde, idari nitelikte para cezalarına karşı olağan kanun yolu kapatılmış bulunduğundan temyiz isteminin incelenmeksizin reddi gerektiği görüşüyle çoğunluğun temyiz incelemesine geçilmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.