Danıştay Kararı 10. Daire 1997/6999 E. 2000/204 K. 25.01.2000 T.

10. Daire         1997/6999 E.  ,  2000/204 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 1997/6999
Karar No : 2000/204

Temyiz Eden (Davacı) : …
Vekili : …
Karşı Taraf (Davalı) : …
Vekili : …
İstemin Özeti : Davacının 4077 sayılı Yasanın 12. Maddesine aykırı hareket ettiğinden bahisle idari para cezası verilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan dava sonunda … İdare Mahkemesi … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla davayı reddetmiştir.
Davacı, anılan mahkeme kararının yerinde olmadığını ileri sürerek temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
D.Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi : Büyükşehir belediyelerinin 4077 sayılı Yasanın 12. maddesinin uygulanması ve izlenmesine ilişkin işlemlerdeki yetkisi, 3030 sayılı Yasanın 6. maddesine göre kurup işlettiği alanlarla sınırlıdır.
Açıklanan nedenle temyiz isteminin reddedilerek mahkeme kararının belirtilen gerekçe eklenerek onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : …
Düşüncesi : İşyerinde satılan bazı mallar üzerinde etiket bulundurulmadığından bahisle 4077 sayılı Yasa uyarınca davacı adına para ceza kesilmesine ilişkin işlemin iptali için açılan davayı reddeden İdare Mahkemesi kararının temyizen bozulması istnilemektedir.
4077 sayılı Yasanın 26.maddesinin 2.fıkrasının son cümlesinde,itiraz üzerine idare mahkemesince verilen kararın kesin olduğu belirtilmiştir.İdari para cezalarına tebliğinden itibaren en geç yedi gün içinde idare mahkemelerine yapılan itiraz üzerine mahkemece verilen kararın kesin olması,bu kararlara karşı üst yargı yollarının kapalı olduğu anlamına gelmektedir.2577 sayılı Yasanın değişik 46/1 maddesinde Danıştay Dava Daireleri ile idare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının,başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi Danıştayda temyiz edilebileceği öngörülmüş ise de “kanun yolunu” kapayan 4077 sayılı Yasanın 25 nci maddesi, 2577 sayılı Yasanın 46 ncı maddesinin 1 nci fıkrasını değiştiren 3622 sayılı Yasadan daha sonra yürürlüğe girmiş olduğundan yukarıda ulaştığımız sonucunun değiştirilmesini gerektiren hukuki bir etken olarak kabul edilmemiştir. Anayasa Mahkemesinin 7.2.1992 tarih ve 2135 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 1.10.1991 tarih ve E:1990/40, K:1991/33 sayılı olup,2577 sayılı Yasanın 3622 sayılı Yasanın 26.maddesiyle değişik “Ek 3.maddesini” iptal eden kararının gerekçesinde de belirtildiği üzere “kanun yolunu” kapatan yasa kuralının adalet duygusunu sarsmaması ve hukuk devleti ilkesini zedelememesi gerekmektedir.Büyük oranda para cezalarına ilişkin idari işlemlere karşı itiraz üzerine verilecek kararlarda “kanun yolunun” kapatılmasında ise bu ilkenin zedelenmesi kaçınılmazdır.Bu itibarla,hiçbir sınırlama getirilmeden tüm para cezalarına itiraz üzerine verilen İdare Mahkemesi kararlarına karşı “kanun yolunun” kapatılmasına ilişkin 4077 sayılı Yasanın 26.maddesinin son cümlesi Anayasaya aykırı bulunduğundan iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması ve yargılamanın Anayasa Mahkemesi karar sonucuna kadar bekletilmesi gerekeceği;
Bu görüşümüz kabul edilmeyerek temyiz incelemesine geçildiğinde ise, temyiz isteminin incelenmeksizin reddi gerekeceği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği düşünüldü:
Dava, davacının 4077 sayılı Yasanın 12. maddesine aykırı hareket ettiğinden bahisle idari para cezası verilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
… İdare Mahkemesi, davacıya ait işyerinde yapılan denetimde satışa sunulan teyp kasetleri üzerine nizami etiket konulmadığı ve yine satışa sunulan oto kılıfları üzerinde hiç etiket bulunmadığının 21.8.1996 tarihli tutanakla saptanması üzerine davacı şirketin yıl içinde yapılan başka bir denetimde ikinci kez aynı olaydan dolayı ceza almış olması nedeniyle tekerrür hükümleri uygulanmak suretiyle belediye encümeni kararıyla 60.000.000 lira para cezası verilmesine ilişkin işlemde mevzuata aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
Davacı anılan mahkeme kararının yerinde olmadığını ileri sürerek temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 12.maddesinde ticaret konusu olan ve perakende satışa arz edilen malların veya ambalajlarının yahut kaplarının üzerine kolaylıkla görülebilir, okunabilir şekilde o malın menşei, cinsi ve fiyatı hakkında bilgileri içeren etiket konulması, etiket konulması mümkün olmayan hallerde aynı bilgileri kapsayan listelerin görülebilecek şekilde uygun yerlere asılması, belediyelerin bu madde hükümlerinin uygulanması ve izlenmesine ilişkin işleri yürütmekle görevli oldukları öngörülmüştür.
Sözkonusu Yasanın 12.maddesinin genel gerekçesinde; etiket denetiminin ülke genelinde yaygınlığı dikkate alınarak belediyelerin görevlendirildiği belirtilmiştir.
3030 sayılı Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek kabulü Hakkında Kanun’un 6.maddesinde ise Büyükşehir ve ilçe belediyelerinin görevleri sayılmış, büyükşehir belediyesinin görevleri arasında; yolcu ve yük terminalleri, katlı otoparklar yapmak, yaptırmak, işletmek veya işlettirmek, yeşil sahalar, parklar ve bahçeler yapmak, sosyal ve kültürel hizmetleri yerine getirmek, spor, dinlenme, eğlence ve benzeri yerleri yapmak, yaptırmak, işletmek veya işlettirmek, büyükşehir dahilindeki su, kanalizasyon, her nevi gaz, merkezi ısıtma ve toplu taşıma hizmetlerini yürütmek ve bu amaçla gerekli tesisleri kurmak, kurdurmak, işletmek veya işlettirmek, toptancı halleri ve mezbahalar yapmak, yaptırmak, işletmek veya işlettirmek şeklinde belirleme yapılmıştır.
Yine aynı maddenin (e) bendinde 1, 2 ve 3 üncü sınıf gayrisıhhi müesseselerin gıda ile ilgili olanları hariç açılışı ve çalışmalarına ruhsat verme, (p) bendinde ise büyükşehir belediyesince işletilen alanlarda zabıta hizmeti ile diğer belediye hizmetleri ve ruhsat verme işlemlerinin büyük şehir belediyelerince yapılacağı esası getirilmiştir.
3030 sayılı Yasanın 6.maddesi (B) fıkrasında da; (A) fıkrası dışında kalan ve yürürlükteki mevzuatla belediyelere verilen bütün görevlerin ilçe belediyelerince yürütüleceği belirtilmiştir.
3030 sayılı Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun’un 6.maddesinin genel gerekçesinde; büyükşehir belediyeleri ile ilçe belediyelerine ait görevlerin kanun hükmünde kararname metninde iki fıkra halinde düzenlendiği, ileri de aralarında ihtilaf çıkmasını önlemek amacıyla genel olarak görevlerin kesin bir çizgiyle ikiye ayrıldığı, maddenin (A) fıkrasının (f) bendinde sayılan husus hariç (A) fıkrasında sayılanları ilçe belediyelerinin yapamayacağı, (B) fıkrası ile ilçe belediyelerine bırakılan görevlerin ise büyükşehir belediyelerinin görev sahası dışında kalacağı öngörülmüştür.
Bu gerekçeden hareketle Yasa koyucunun büyükşehir belediyelerini 3030 sayılı Yasanın 6.maddesinde sayılan görevlerle bağlı kılmayı amaçladığı görülmektedir.
12 Aralık 1984 tarih ve 18603 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında 3030 sayılı Kanun’un Uygulanması” ile ilgili Yönetmeliğin 19.maddesinde 1, 2 ve 3 üncü sınıf gayrisıhhi müesseselerin açılışı ve çalışmalarına ilişkin, 1580 sayılı Belediye Kanununa göre yapılması gerekli işlemler dahil, her türlü iş ve işlemleri yerine getirme, ruhsat verme ve işleyişlerini denetleme, gerektiğinde kanuni müeyyide uygulama görev ve yetkilerinin büyükşehir belediye başkanlığına ait olduğu, 23.maddesinde de; Büyükşehir belediyelerince idare edilen ve işletilen yer ve alanlar hariç, belediye zabıta hizmetlerinin ilçe belediyeleri itibariyle teşkilatlanacağı ve büyükşehir belediye başkanının gözetim ve koordinatörlüğünde ilçe belediye başkanları emrinde yürütüleceği vurgulanmıştır.
Aktarılan mevzuatın birlikte değerlendirilmesinden; büyükşehir belediyelerinin, 4077 sayılı Yasanın 12.maddesinin uygulanması ve izlenmesine ilişkin işlemlerdeki yetkisinin, 3030 sayılı Yasanın 6.maddesine göre kurup işlettiği alanlarla sınırlı olduğu, gayri sıhhi müesseselere yönelik olarak ise; gayri sıhhi müesseselere ilişkin mevzuatın uygulanması açısından denetim yetkisinin saklı olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
Dava ve temyiz dosyalarının birlikte incelenmesinden; davacıya ait 2.sınıf gayri sıhhi müessese kapsamında olan işyerinde ilçe belediyesi denetim elemanlarınca yapılan denetim sonucunda markette satılan mallar üzerinde etiket bulunmadığı, bu nedenle ilçe belediyesi encümeni kararıyla 4077 sayılı Yasaya göre para cezası verildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda davanın reddi yolunda verilen idare mahkemesi kararında hukuka aykırılık görülmemektedir.
Açıklanan nedenlerle 2577 sayılı Yasanın 49. maddesine uygun bulunmayan temyiz isteminin reddine, … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının belirtilen gerekçe eklenerek onanmasına, usülde oyçokluğu, esasta oybirliğiyle 25.1.2000 tarihinde karar verildi.

AYRIŞIK OY: İdare Mahkemesinin temyiz edilen kararı, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 26 ncı maddesine göre, İdari nitelikteki para cezasına davacının itirazı üzerine verilmiş bir karardır.
Anılan Yasanın 26 nci maddesinde, bu Yasada öngörülen idari nitelikteki para cezalarına karşı itiraz üzerine idare mahkemesince verilen kararların kesin olduğu, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 46 ncı maddesinin 1 inci fıkrasında ise, Danıştay dava daireleri ile idare ve vergi mahkemelerinin nihai kararları, başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi Danıştayda temyizi kurala bağlanmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu 20.01.1982 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak bu tarihte, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ise, 08.03.1995 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak bu tarihten altı ay sonra yürürlüğe girmiştir.
Bu duruma göre Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun 2577 sayılı Kanundan sonra yürürlüğe girmiş ve 2577 sayılı kanundaki usul hükümlerine nazaran bir usul hükmü getirmiş olan özel bir kanun konumundadır.
2577 sayılı Kanunun 46/1 maddesindeki hüküm ile 4077 sayılı Kanunun 26 ncı maddesindeki hüküm birbirine zıt hükümler değildir. Zira, 2577 sayılı Kanundaki söz konusu hüküm, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte mevzuatta başka hükümler bulunsa dahi nihai kararlara karşı Danıştayda temyiz yolunu açan bir hükümdür. Yasama organının bir döneminde çıkarılan bir kanun hükmü ile kendinden sonraki dönemin Yasama organının iradesine kısıtlama getirmesi ne hukuka nede Anayasaya göre mümkün bulunmamaktadır. Yasama organı herhangi bir döneminde kendinden önceki dönemde çıkartılmış bir kanunu yürürlükten kaldırabilir, değiştirebilir veya yeni bir hüküm de getirebilir.
4077 sayılı Kanunun 26 ncı maddesiyle, bu kanunda düzenlenen idari para cezalarına ilişkin işlemlere karşı açılan davalarda cezaların niteliği ve etkinliği nazara alınarak buna mahsus yargılama yöntemi özel olarak düzenlenmiş ve yargı yoluna başvurma “itiraz” olarak nitelendirilmiştir.
Maddede bu yargılama yöntemine göre verilen kararların kesin olduğu belirtilmiştir. Yargı kararlarının kesin olduğunun belirtilmesi bu kararlara karşı normal kanun yollarına başvurulamayacağı anlamını taşır. Bu kararlara karşı normal kanun yollarına başvurulamaz ise de, yazılı emir yolu ile Danıştaya başvurulması mümkün bulunmaktadır.
Anayasa Mahkemesi, 3622 sayılı Yasa ile 2577 sayılı Yasaya eklenen aynı içerikteki hükmü (Ek 3.madde) 01.10.1991 tarih ve E:1990/40, K:1991/33 sayılı kararı ile Anayasaya aykırı bularak iptaline karar vermiş ise de, kararın gerekçesinde, 23.01.1986 tarih ve E:1985/23, K:1986/2 sayılı kararına gönderme yaparak, kamu yararı gerektirdiğinde, hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayacak sonuçlara yol açma olanak ve olasılığına neden olmadıkça kimi kararlara karşı yasa yollarına başvurmanın sınırlanıp önlenebileceğini kabul etmiştir. Önemli olan hangi işlemlere karşı yapılacak başvuruların bu sınırlı yargılamaya bağlı olduğunun belirtilmesi, bunun ölçülerinin Yasalarda gösterilmesi, idarenin yargısal etkinliğinin ortadan kaldırılması amacıyla yapılmaması ve kişilere tanınan yargı güvencesini anlamsızlaştırmamasıdır denilmiştir.
Olayımızda ise, 2577 sayılı Kanununa göre özel kanun olan Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun özelliği dikkate alınarak getirilmiş olan idari yargıya has özel yargılama yönteminde, idari nitelikte para cezalarına karşı olağan kanun yolu kapatılmış bulunduğundan temyiz isteminin incelenmeksizin reddi gerektiği görüşüyle çoğunluğun temyiz incelemesine geçilmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.