Danıştay Kararı 10. Daire 1997/6941 E. 2000/646 K. 22.02.2000 T.

10. Daire         1997/6941 E.  ,  2000/646 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 1997/6941
Karar No : 2000/646

Davacı : …
Davalı : Vakıflar Genel Müdürlüğü – ANKARA
Vekili : …
İstemin Özeti : Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 21.9.1997 tarih ve 23117 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, “Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkında Tebliğin; Anayasada, Medeni Kanunda, Tüzükde vakıf kurucusu olmayı sınırlayan hiç bir hüküm getirilmediği, gayelerini gerçekleştirmek için sadece vakıf ikametgahında faaliyet göstermelerinin yeterli olmayacağı, mevzuatta vakıf kuruluşu için rakama dayalı olarak hiçbir şekilde malvarlığı şartı getirilmediği, vakıflarda organları belirleme yetkisinin esas olarak vakfedene ait olduğu, genel kurul toplantısı için gazete ilanı, genel kurula katılan vakıflar Genel Müdürlüğü temsilcisi için ödeme yapılmasının ve yine genel kurula temsilci göndermenin yasal dayanağı bulunmadığı, hesapların ve defterlerin yeminli mali müşavirlere tasdik ettirilmesinin mali külfet getirdiği, tebliğle vakıfların yaygınlaşmasının engellendiği, Vakıflar Genel Müdürlüğünün güvenlik makamlarınca kendisine bildirilen vakıflar hakkında hiçbir ön inceleme yapmadan dağıtılması için mahkemeye başvurmasının doğru bir hareket olmadığı iddialarıyla iptali istenilmektedir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü Savunmasının Özeti : Davacı derneğin dava ehliyetinin bulunmadığı, Türk Medeni Kanununa göre kurulan bazı vakıfların Devletin ve Milletin bütünlüğünü zedeleyen yıkıcı, bölücü faaliyetlerde bulunduklarının kamuoyu gündeminde sıkça yer aldığı, bu nedenle vakıf kurucuları ile ilgili Dernekler Kanununa paralel hükümler getirildiği, faaliyetlerin kanuni ikametgahtan yürütülmesinin yetkili mahkemenin belirlenmesi, teftiş gibi hususlar yönünden kolaylık sağladığı, eğitim, sağlık kurumu yapıp işletmek gibi çok geniş kapsamlı büyük harcama gerektiren amaçlarla kurulan vakıfların çok cüz’i malvarlığıyla kurulma girişiminde bulundukları, vakıfların genel kurul toplantılarının basın yoluyla duyurulmasının katılımı sağlayacağı, genel kurul toplantılarına temsilci göndermelerinin kendilerine tanınan teftiş ve denetleme yetkisi kapsamında olduğu, temsilciye yaptığı hizmet karşılığı ücret ödenmesinin mevzuata aykırı olmadığı, vakıfların hesaplarının işin uzmanı mali müşavirlerce incelenmesi ve tastik edilmesinin muhasebe sistemiyle uyum sağlamaya yönelik olduğu savunularak davanın reddine karar verilmesi istenilmektedir.
D.Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi : T.C.Anayasa’sının 33.maddesinde dernek kurma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usullerin kanunda gösterileceği, bu madde hükmünün vakıflara ve bu nitelikteki kuruluşlara da uygulanacağı öngörülmüştür.
Anayasa’nın amir hükmüne karşın vakıfların kurulmasında uygulanacak şekil, şart ve usulleri düzenleyen bir kanun yapılmamıştır.
Ortada bir kanun yokken vakıfların kurulmasında uygulanacak şekil, şart ve usullere yönelik olarak düzenlemeler getiren dava konusu tebliğde mevzuata uyarlık görülmemektedir.
Açıklanan nedenle dava konusu tebliğin iptali gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : …
Düşüncesi : Dava; 21.9.1997 tarihli Resmi Gazetede neşredilen Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkında Tebliğ’in iptali talebiyle açılmıştır.
743 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 903 sayılı Kanunla değişik 73 üncü maddesi “Vakıf, başlıbaşına mevcudiyeti haiz olmak üzere bir malın belli bir gayeye tahsisidir” hükmünü amir bulunmaktadır. Bu hükme istinaden belli bir gaye için tahsis edilen malların çok büyük mali ve ekonomik değeri olacağı şüphesizdir. İşte kanun koyucu böyle çok büyük ekonomik değeri olan mal varlıklarının kötüye kullanılmasını önlemek için aynı kanunun 903 sayılı Kanunla değişik 74 üncü maddesi 2 inci fıkrası “Kanuna, ahlaka ve adaba veya milli menfaatlere aykırı olan veya siyasi düşünce veya belli bir ırk veya cemaat mensuplarını desteklemek gayesi ile kurulmuş olan vakıfların tesciline karar verilemez” hükmünü koymuştur.
227 sayılı Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 27 inci maddesi de “Genel Müdürlük yerine getirmekle sorumlu olduğu hizmetleri kanun, tüzük, yönetmelik, genelge ve diğer idari metinlerle düzenlemekle görevli ve yetkilidir” hükmünü amir bulunmaktadır.
227 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 27 inci maddesine istinaden 21.9.1997 tarihli Resmi Gazetede Vakıflar Genel Müdürlüğünce neşredilen dava konusu Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkındaki Tebliğ; Medeni Kanun’un yukarıda madde metni açıklanan 903 sayılı Kanunla değişik 74 üncü maddesi 2 inci fıkrası amir hükmüne uygun bulunmaktadır.
Nitekim dava konusu Tebliğin “Vakfın kuruluşunda aranacak şartlar” başlıklı bölümünün 2 inci maddesi getirdiği mali düzenlemeler ile hem vakıf gibi çok büyük ekonomik güçlerin kolayca heba edilmesini ve bu vakıfların perişan edilmelerini engelleyici hükümler koymuş hem de bu çok büyük ekonomik güçlerle topluma verilebilecek zararları engelleyici düzenlemeler yapılmıştır.
Açıklandığı şekilde dava konusu Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkındaki Tebliğ; Medeni Kanun’un 903 sayılı Kanunla değişik 74 üncü maddesi 2 inci fıkrası amir hükmü ile 227 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamenin 27 inci maddesi amir hükmüne uygun bulunduğundan hukuki mesnedi bulunmayan davanın reddi gerekeceği düşünülmüştür.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği düşünüldü:
Dava, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 21.9.1997 tarih ve 23117 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkında Tebliği”in iptali istemiyle açılmıştır.
Davalı idare tarafından, davacı derneğin sözkonusu tebliğin iptali istemiyle dava açma ehliyeti olmadığı ileri sürülmekte ise de; Hukukçu Hanımlar Derneği Tüzüğünde derneğin faaliyetleri arasında amaçlarını gerçekleştirmek için vakıf kurma işide olduğundan vakıf kurmayı kısıtlayan dava konusu tebliğ davacının menfaatini ihlal ettiğinden bu iddia yerinde görülmeyerek işin esasına geçildi.
1982 Anayasasının 33.maddesinde, “Dernek kurma hürriyeti” düzenlenmiş olup, maddede, herkesin önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahip olduğu, dernek kurabilmek için kanunun gösterdiği bilgi ve belgelerin kanunda belirtilen yetkili mercie verilmesinin yeterli olduğu, bu bilgi ve belgelerin kanuna aykırılığının tespiti halinde yetkili merciin derneğin faaliyetinin durdurulması veya kapatılması için mahkemeye başvuracağı, dernek kurma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usullerin kanunda gösterileceği, bu madde hükümlerinin vakıflarla ilgili olarakda uygulanacağı öngörülmüştür.
Anayasanın 13.maddesinde ise, temel hak ve hürriyetlerin Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, milli egemenliğin, Cumhuriyetin, milli güvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlakın ve genel sağlığın korunması amacı ile ve ayrıca Anayasanın ilgili maddelerinde öngörülen özel sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunla sınırlanabileceği belirtilmiştir.
Cemiyetler, Medeni Kanunun 53 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş iken 1982 Anayasasından sonra dernekler, 2908 sayılı Kanun ile kuruluşundan sona ermesine kadar ayrıntılı bir şekilde özel olarak düzenlenmiştir.
Anayasada Vakıflarda derneklerle ilgili hükümlere tabi kılınmakla beraber derneklerde olduğu gibi vakıflar bakımından Medeni Kanunda yeralan hükümler dışında özel bir düzenleme yoluna gidilmemiştir. Bu itibarla vakıflar, kurulmasından sona ermesine kadar Medeni Kanundaki hükümlerle denetim bakımından Vakıflar Genel Müdürlüğünün Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun hükümlerine tabi kılınmışlardır.
Medeni Kanunda 903 sayılı Yasayla yapılan değişiklikle özel hukuk tüzel kişisi olarak kurulan vakıfların tabi oldukları kurallar yeniden düzenlenmiş, anılan Yasanın uygulanmasını göstermek amacıyla Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkında Tüzük 21.8.1970 tarih ve 13586 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Sosyo ekonomik şartlarda zaman içinde ortaya çıkan değişiklik ve uygulamadan doğan aksaklıklar nedeniyle Tüzükde 1982 yılında yapılan değişikliklerle yeni hukuki düzenleme getirilmiş; ancak vakıf sayısındaki hızlı artış nedeniyle uygulamanın yeniden yönlendirilmesi için 12 Eylül 1991 tarih ve 20989 sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkında Tüzük’ün Değiştirilmesine İlişkin Tüzük Yürürlüğe konulmuştur
Tebliğin (A) bölümünde “Vakfın Kuruluşunda Aranacak Şartlar” düzenlenmiş ve birinci paragrafın 1. maddesinin a, b, c ve d bentlerinde, zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlar ile istimal ve istihlak kaçakçılığı dışında kalan kaçakçılık suçları ve resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma suçlarından biriyle mahkum olanların, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitabının Birinci Babında yazılı suçlardan veya bu suçların işlenmesini aleni olarak tahrik etmek suçlarından biriyle mahkum olanların, Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesinin ikinci fıkrasında yazılı halkı; sınıf, ırk, dil, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek, kin ve düşmanlığı açıkca tahrik etme suçlarıyla, aynı Kanunun 316, 317, 318 inci maddelerinde yazılı kalpazanlık suçlarından biriyle mahkum olanların, Türk Ceza Kanununun 536 ncı maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarında yazılı fiillerle aynı Kanunun 537 nci maddesinin birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci fıkralarında yazılı fiilleri siyasi ve ideolojik amaçlarla işlemekten mahkum olanların, 2, maddesinde ise, işlediği herhangi bir suçtan dolayı ağır hapis veya taksirli suçlardan gayri suçlar için altı aydan fazla hapis cezasına mahkum olanların, vakıf kuramayacakları, ikinci paragrafının (c) bendinde, vakıf kurucularının vakıf kurmak için yukarıda sayılan suçlardan mahkum edilmemiş olduğuna dair sabıkasızlık belgesini ilgili merciye vermeleri gerektiğine ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.
Gerek Medeni Kanunun 73.maddesinde, gerekse Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkında Tüzük’ün 2.maddesinde vakıf; “başlıbaşına mevcudiyeti haiz olmak üzere, bir malın belli bir gayeye tahsisidir.” şeklinde tanımlanmıştır.
Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere yasada, vakıf kurucularının niteliklerini belirleyen, kısıtlama getiren bir düzenleme olmadığından tebliğin bu bölümünün yasal dayanağı bulunmamaktadır.
İptali istenilen tebliğin (B) bölümünde “Vakıf Senedinde Bulunması Gereken Hususlar” düzenlenmiş olup, birinci paragrafın altıncı fıkrasında, kuruluş malvarlığının 1997 yılı için sosyal ve kültür amaçlı vakıflarda beş milyardan, eğitim ve sağlık amaçlı vakıflarda on milyardan, diğer vakıf kuruluşlarında yirmi milyardan az olamayacağı, bu miktarın her yıl Vakıflar Genel Müdürlüğünce ocak ayında yeniden belirleneceği esası getirilmiştir.
Medeni Kanunda vakfın kuruluş malvarlığı olarak rakamsal bazda bir değerden sözedilmediği gibi Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkında Tüzük’ün 2.maddesinde de vakfın tescilinden önce, gayesini gerçekleştirecek oranda belirli malvarlığının vakıf senedinde gösterileceği öngörülmüştür. Kaldıki, Medeni Kanunun 77 nci maddesinin üçüncü fıkrasına göre vakfa tahsis edilen mallar gayenin tahakkukuna yetmediği takdirde vakfedilmiş mallar mümkün mertebe gayece aynı olan bir vakfa tahsis olunabilmektedir. Uygulamada malvarlığı yeterli olmayan vakıfların tescili mahkemelerce yapılmamaktadır. Bu nedenle yasada yer almayan bir hususun dava konusu edilen tebliğle getirilmesi mümkün görülmemektedir.
Tebliğin (B) bölümünün ikinci paragrafının birinci fıkrasında “Vakfın Organları” düzenlenmiş olup, vakıf senedinde vakfın organı olarak dar amaçlı en fazla 5 kişi tarafından kurulan ve bu kişilerce yürütülmesi öngörülen vakıflarda en az 3 kişiden oluşan bir heyete, üçüncü fıkrasında, istihdam edilenlere ve işçilere yardım vakıfları ile benzer üyeli vakıflar dışında kalan vakıflarda kurucuların da yer aldığı mütevelli heyete, yönetim kurulu ve denetim kuruluna yer verileceği, dördüncü fıkrasında, yönetim kurulunun 5 ila 9, denetim kurulunun 3 ila 5 kişiden oluşturulacağı, bu organlara çoğunluk oluşturmamak şartıyla vakıf dışından kişilerin de seçilmesinin mümkün olduğu belirtilmiştir.
Medeni Kanunun 77 ve ilgili tüzüğün 17.maddesinde; vakfın bir idare uzvunun bulunmasının mecburi olduğu, vakfedenin bundan başka lüzumlu göreceği diğer uzuvları vakıf senedinde gösterebileceği, vakıf senedinde vakfın uzuvları, idare sureti ve temsil tarzının kafi derecede gösterilmemiş veya sonradan bir imkansızlık doğması halinde teftiş makamının bunları vakfedene tamamlattırılacağı, vakfedenin ölümü veya bu tamamlamayı yapamayacak bir durumda bulunması halinde, teftiş makamının noksanların ikmali için düşüncesiyle birlikte mahkemeye müracaat edeceği öngörülmüştür.
Yine yasa ve tüzükde öngörülmeyen hususlar getiren tebliğin bu fıkralarınında yasal dayanaktan yoksun olduğu anlaşılmaktadır.
Tebliğin (B) bölümünün ikinci paragrafının altıncı fıkrasında, genel kurul toplantılarının Resmi Gazetede ve enyüksek baskı yapan mahalli gazetede ilan edileceği, genel kurul toplantılarında Vakıflar Genel Müdürlüğü temsilcisinin bulundurulmasının zorunlu olduğu, yedinci fıkrasında temsilci bulunmasıyla ilgili olarak Vakıflar Genel Müdürlüğünce belirlenecek miktarda ödemenin vakıf tarafından yapılacağı belirtilmiştir.
Medeni Kanunda ve ilgili tüzükde vakıfların yapacakları genel kurul toplantılarının ilanının nasıl yapılacağı, Vakıflar Genel Müdürlüğü temsilcisine ödeme yapmasına ilişkin düzenleme olmadığından tebliğin bu hükümlerinde de isabet bulunmamaktadır.
Tebliğin (B) bölümünün birinci paragrafının ikinci fıkrasında, vakfın, faaliyetlerini senedinde gösterdiği ikametgahında yürüteceği, (D) bölümünde, vakfın, faaliyetlerini merkezle birlikte vakıf senedinde açıkça yer alması kaydıyla açacağı şube, temsilcilik ve irtibat büroları vasıtasıyla yürütebileceği öngörülmüştür.
Medeni Kanunun 75.maddesinde vakıf senedinde ikametgahının gösterileceği, 74.maddesinde ise vakfın vakfedenin ikametgahı asliye mahkemesi nezdinde tutulan sicile tescil ile tüzel kişilik kazanacağı hüküm altına alınmıştır.
Tebliğle getirilen düzenleme vakıfların gayelerini gerçekleştirmek için gerekli olan faaliyetlerini sadece vakıf senedinde gösterilen ikametgahında yürüteceği anlamında olmayıp, vakıfların idari işlerini tek merkezde toplamayı amaçladığı anlaşıldığından bu hükümlerde mevzuata aykırılık görülmemiştir.
Tebliğin (C) bölümünde “Vakıf Faaliyetlerinde Uyulması Gereken Hususlar”dan biride sekizinci fıkrasında, vakıf tarafından kurulan işletmelerin, kar-zarar cetvellerini ve bilançolarını müteakip yılın şubat ayı sonuna kadar vakfa bildireceği, vakfın yönetim organının, her takvim yılı başında işletme hesabı esasına göre defter tutuluyorsa hesap özetini yeni yılın ilk üç ayı, bilanço esasına göre defter tutuyorsa bilanço ile kar-zarar cetvellerini yeni yılın ilk altı ayı içinde yeminli mali müşavirlere tastik ettirmeleri şeklinde belirtilmiştir.
Vakıflar sürekli olarak gelişmekte ve gelirleri artmaktadır.Öte yandan vakıflar tarafından açılan birimlerin son yıllar da hem sayısal olarak hemde ekonomik potansiyel olarak çok büyümeleri ve bunların nakit giriş çıkışının artması nedeniyle bilanço ile kar-zarar cetvellerinin yeminli müşavirlere tastik ettirmelerinde hem mali denetim yönünden hemde muhasebe sisteminde birliktelik sağlamak yönünden mevzuata aykırılık bulunmamaktadır.
Tebliğin (D) bölümü, beşinci fıkrasında, vakfın şube açabilmesi için, vakfın amacını gerçekleştirmesi, kuruluşunu takip eden yılbaşından itibaren en az 1 yıl geçmesi ve vakfın amaçlarına uygun faaliyette bulunması ve her halükarda Vakıflar Genel Müdürlüğünce denetlenmiş olması şartı getirilmiştir.
Gerek sosyo-ekonomik şartlarda zaman içinde ortaya çıkan değişiklik, gerekse vakıf sayısındaki artış sonucu, vakıfların vakıf senetlerinde belirtilen amaçlarını gerçekleştirmeleri için ekonomik potansiyellerini öncelikle asıl gayeyi gerçekleştirmek için kullanmaları, bu gayelerininin belirli bir ölçüde gerçekleşmesi sonucunda, amaçlanan gayenin tamamının gerçekleştirilmesi için, şube açılışının böyle bir şarta bağlanmasında yasaya aykırılık bulunmamaktadır.
Tebliğin (F) bölümünde, Anayasada yer alan Devletin temel niteliklerini değiştirmeye yönelik yıkıcı ve bölücü faaliyette bulunan vakıfların yasalara aykırı faaliyetlerinin güvenlik makamlarınca tesbit edilip Vakıflar Genel Müdürlüğüne yazılı olarak bildirilmesi halinde vakfın dağıtılması için Vakıflar Genel Müdürlüğünce mahkemeye başvurulacağı öngörülmüştür.
Tebliğde belirtilen faaliyetlerde bulunduğu güvenlik makamlarınca tesbit edilip Vakıflar Genel Müdürlüğüne yazılı olarak bildirilmesi halinde vakfın dağıtılmasına yetkili mahkemece karar verilmesi için Vakıflar Genel Müdürlüğünün yetkili mahkemeye başvurması gözetim ve denetim yetkisi gereğidir.
Açıklanan nedenlerle 21.9.1997 tarih ve 23117 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkında Tebliğ”in (A) bölümünün birinci paragrafının, ikinci paragrafının (c) bendinin, (B) bölümünün birinci paragrafının altıncı fıkrasının, ikinci paragrafının birinci fıkrasının, üçüncü fıkrasının, dördüncü fıkrasının, altıncı fıkrasının, yedinci fıkrasının iptaline oybirliğiyle, (B) Bölümünün birinci paragrafının ikinci fıkrası ile (D) Bölümünün beşinci fıkrasına yönelik davanın reddine oyçokluğu ile diğer hükümlerine yönelik davanın reddine oybirliğiyle, aşağıda dökümü yapılan yargılama giderlerinin yarısı olan …-liranın davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, diğer yarısı olan …-liranın davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre …-lira avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine 22.2.2000 tarihinde karar verildi.

AYRIŞIK OY : Medeni Kanunun 75.maddesinde, vakıf senedinde, vakfın gayesi, uzuvları, bu gayeye tahsis edilen mallar ve hakları, vakfın teşkilatı, ikametgahı ve isminin gösterileceği hüküm altına alınmıştır.
Gerek Medeni Kanunda, gerekse Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkında Tüzükte, vakfın faaliyetlerini senedinde gösterdiği ikametgahında yürüteceğine ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
Bu nedenle mevzuatda düzenlenmemiş olmasına karşın vakfın faaliyetlerini senedinde gösterdiği ikametgahında yürüteceğine ilişkin olarak sınırlayıcı düzenleme getiren dava konusu tebliğin (B) bölümü birinci paragrafının ikinci fıkrası ile vakıfların şube açmalarının koşullarını gösteren mevzuatta herhangi bir hüküm bulunmadığından, vakfın şube açmasını, amacını gerçekleştirmesi, kuruluşunu takip eden yılbaşından itibaren en az bir yıl ve vakfın amaçlarına uygun faaliyette bulunması ve her halükarda Vakıflar Genel Müdürlüğünce denetlenmiş olması şartını getiren Tebliğin (D) bölümü beşinci fıkrasının yasal dayanağı bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle dava konusu tebliğin (B) bölümü birinci paragrafı ikinci fıkrası ile (D) Bölümü beşinci fıkrasının iptal edilmesi gerektiği düşüncesiyle aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyoruz.