Danıştay Kararı 10. Daire 1996/943 E. 1998/6950 K. 23.12.1998 T.

10. Daire         1996/943 E.  ,  1998/6950 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 1996/943
Karar No : 1998/6950

Temyiz Eden (Davalı): Sermaye Piyasası Kurulu
Vekili : …
Karşı Taraf (Davacılar): 1- …
2- …
3- …
Vekilleri : …
İstemin Özeti : Davalı idare, … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
D.Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi : Davacı şirketin, müşterilerine karşı nakit ve sermaye piyasası araçlarının teslimi yükümlülüğünü, ancak yatırımcıların alacaklarının bir kısmından vazgeçmesiyle yerine getirebilmesi karşısında, mali durumunun “taahhüdlerini karşılamayacak” derecede zayıfladığı sonucuna ulaşılarak yetki belgesinin iptali ile tedrici tasfiyesine karar verilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığından, temyiz isteminin kabulüyle, dava konusu işlemi iptal eden İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : …
Düşüncesi : 2499 sayılı “Sermaye Piyasası Kanunu”nun 1nci maddesinde” Bu kanunun konusu…. tasarruf sahiplerinin hak ve yararlarının korunmasını düzenlemek ve denetlemektir” hükmü 46 ncı maddesinin (h) bendinde “sermaye piyasası kurumlarının mali yapılarının ciddi suretle zayıflamakta olduğunun yapılan denetimler sonucu tespiti halinde… yetkilerini kaldırma…” hükmü getirilmiştir.”
Yukarıda metinleri açıklanan madde hükümlerinin beraberce incelenmesinden anlaşılacağı üzere SPK kurumlar üzerinde denetim yetkisine sahip olup bu denetim tasarruf sahiplerinin hak ve yararlarının korunması amacına yöneliktir.
Borçlar Hukukunda düzenlenen “ibra” müessesi ise, bireysel düzeydeki akitlerde geçerli bir düzenleme olup özel kanuna tabi bir kuruluş bünyesinde halkın tasarruflarını toplayarak mali piyasaya arz eden bir kuruluşun öncelikle özel kanundaki hükümlere ancak bu hükümlerin cevaz verdiği ve bu hükümlerle bağdaşı olduğu ölçüde genel hükümlere tabi olduğunun kabulü zorunludur.
Dava konusu olayda SPK nın yasal olarak yapmak zorunda olduğu denetimler sonucu davacı kuruluşun mali bünyesinin zayıflamakta olduğunun saptanması üzerine mali kuruluşun yapacağı iş özkaynak ile mali bünyesini kuvvetlendirmek olup alacaklılardan ibra alınması yolu ile borçlarından kurtulması değildir. Bireysel düzeydeki ilişkiler için alacak borç ilişkisini çözen “ibra, müessesesinin SPK denetimi altındaki kuruluşun borçları için geçerli olmasının bütün düzenleme ve denetleme yetkisinin inkarı anlamına gelir.
Yukarıda açıklanan nedenle temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünüldü.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği düşünüldü:
Dava, yapılan incelemeler sonunda, kayıt ve belge düzeninin inceleme yapılacak hale getirilmesi, mevzuata uygun olmayan işlemlerinin düzeltilmesi ve mali durumunu güçlendirmesi amacıyla süre verilen davacı şirketin, mali yapısını güçlendirecek önlemleri almadığının ve mali yapısının taahhüdlerini karşılamayacak kadar zayıfladının anlaşıldığından bahisle yetki belgesinin iptal edilerek tedrici tasfiyesine karar verilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
Açılan bu dava sonunda, … İdare Mahkemesince; dava dosyasının incelenmesinden, davacı şirketin, 26.5.1995 tarihi itibariyle nominal değerde, 703.571.000.000.-Türk Lirası Hazine Bonosu ve Devlet Tahvili açığının belirlendiğinin, davacının başvurusu üzerine, 14.6.1995 tarihinde, müşterileri ile karşılıklı ibra çalışmalarının sürdürülmesi ve bu işlemlerin sonuçlarının değerlendirilmesi için faaliyeti durdurulmak şartıyla verilen sürenin aynı koşullarla yeniden uzatıldığının, davacı şirketin 19.6.1995 tarihli yazısıyla, hazine bonosu yükümlülüğünün 2.298.686.000.000.-liralık kısmı için müşterilerinden ibraname aldığını ve bunun devam ettiğini bildirdiğinin, ibraların kabul edilemeyeceğini belirten davalı idarenin ise, 27.6.1995 tarihini esas alarak davacının mali yapısının “taahhütlerini karşılayamayacak” oranda zayıfladığından bahisle dava konusu işlemi tesis ettiğinin anlaşıldığı, “ibra” nın alacaklının bir hakkından tamamen veya kısmen vazgeçmesi anlamına geldiği, bunun üçüncü bir şahsın kabulüne ve onayına tabi tutmanın mümkün olmadığı, bu haliyle, davalı idarenin davacı şirketin müşterilerinin vermiş olduğu ibranameleri uygun görüp görmeme yetkisinin bulunmadığı, davacı şiretin İstanbul … Ticaret Mahkemesi aracılığıyla yaptırılan bilirkişi incelemesiyle, müşterilerinden alınan ibraların kabulü halinde, mevcutları ve alacaklarının taahhütleri karşılama oranının % 115,5 olduğunun belirlendiğinin, diğer taraftan, mevzuata uygun olmayan işlemlerinde düzeltilmesi konusunda gerekli gayretinde davacı şirket tarafından gösterildiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
Davalı idare, çeşitli denetim ve inceleme raporlarıyla davacı şirketin mevzuata aykırı işlemlerinin ve mali durumunun zayıfladığının belirlendiği, şirketin açıklarını kapatıcı kaynaklar yaratmak yerine alacaklılarına ibra çağrısında bulunduğu, bunun, davacı şirketin mali durumunun taahhütlerini karşılayamayacak hale gelmesinin en açık kanıtı olduğu iddialarıyla anılan kararın temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
2499 sayılı “Sermaye Piyasası Kanunu”nun gerek işlemin tesis edildiği, gerekse temyize konu kararın verildiği tarihte yürürlükte bulunan 558 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle değişik 46.maddesinin (g) bendinde; halka açık anonim ortaklık ve sermaye piyasası kurumlarının mevzuat, esas sözleşme ve içtüzük hükümlerine aykırı faaliyetlerinin veya mali durumlarının ciddi suretle zayıflamakta olduğunun tespit edilmesi halinde, ilgililerden aykırılıkların giderilmesi ve kanuna, işletme amaç ve ilkelerine uygunluğun sağlanmasını istemeye, …, aykırılıkların giderilmemesi veya giderilemeyecek aykırılıkların tespit edilmesi durumunda, gerekli her türlü tedbiri almaya ve sermaye piyasası kurumlarının yetkilerini kaldırmaya; (h) bendinde ise; Sermaye Piyasası Kurumlarının, mali yapılarının ciddi surette zayıflamakta olduğunun yapılan denetimler sonucunda tespiti halinde; verilecek uygun süre içinde, mali durumlarının güçlendirilmesini istemeye; verilen bu süre içinde, bu kurumlar tarafından gerekli tedbirlerin alınmaması halinde veya mali durumlarının taahhütlerini karşılayamayacak kadar zayıflamış olduğu tespit edildiği takdirde herhangi bir süre vermeksizin yetkilerini kaldırmaya, bu tedbirlerden netice alınmadığı takdirde tedrici tasfiyelerine karar vermeye ve tasfiyenin bitmesini takiben gerektiğinde veya tedrici tasfiyeye gitmeksizin doğrudan iflaslarını istemeye “Sermaye Piyasası Kurulu”nun yetkili olduğu belirtilmiştir.
Yasayla tanınan anılan yetkinin, 2499 sayılı Yasanın 1.maddesinde belirtilen sermaye piyasasının güven, açıklık ve kararlılık içinde çalışması, tasarruf sahiplerinin hak ve yararlarının korunması amacıyla sınırlı olduğu açık bulunmaktadır.
Zaten 2499 sayılı Yasanın 31.maddesinde, sermaye piyasası faaliyetlerinde bulunacak kurumların faaliyet ve aracılık türleri itibariyle başvuru ve izin esasları; yine Yasanın 34.maddesinde, aracı kurumların faaliyetleri ile ilgili ilkeleri düzenlemek görevi, Yasanın belirtilen amacı doğrultusunda davalı idareye verilmiştir.
Görüldüğü gibi, bir özel hukuk tüzel kişisi, anonim ortaklık şeklinde kurulan aracı kurumların, 2499 sayılı Yasa kapsamındaki sermaye piyasası faaliyetlerine ilişkin işlemleri, kamu hukuku kuralları içinde, davalı idarenin müdahalesi ve denetimine tabi tutulmaktadır.
Belirtilen çerçevede Sermaye Piyasası Kurulunun bir görevi de, sermaye piyasasının güven, açıklık ve kararlılık içinde çalışması, tasarruf sahiplerinin hak ve yararlarının korunması amacının gereği olarak, sermaye piyasasında faaliyet gösteren aracı kuruluşların, yatırımcılara (müşterilerine) karşı nakit ve menkul kıymet teslimi yükümlülüğünü yerine getirecek güçte bir mali yapıya sahip olmasının beklenmesi ve bunun denetlenmesidir.
Bu görev, 2499 sayılı Yasanın amacının, bu amacın gerçekleşmesi içinde Yasayla oluşturulan davalı idarenin işlevinin, tanınan yetkilerinin doğal sonucu olup, aracı kuruluşların özel hukuk kuralları içerisinde yatırımcılarla kurduğu ilişkinin, kamu hukuku kurallarıyla düzenlenen sahadaki etki ve sonuçlarının davalı idarece değerlendirilebileceği şüphesizdir.
Bilindiği gibi, borcun konusu edimin belirli bir sürede yerine getirilmesi, borç ilişkisinin hem amacı, hem de sona ermesinin doğal biçimidir. “İbra” ise, alacaklının tek taraflı irade açıklamasıyla alacak hakkından vazgeçmesiyle borç ilişkisini sona erdiren “iradi” nedenlerden bir tanesidir.
Dolayısıyla, davacı aracı kurumun, yatırımcılara (müşterilerine) karşı olan yükümlülüklerini; kendiliğinden karşılayamaması, ancak yatırımcının bir kısım alacağından vazgeçmesi, yani yalnızca yatırımcının iradesiyle sağlanabilmesi hali, sermaye piyasası faaliyeti için aranılan güçte bir mali yapıya sahip bulunmadığı anlamına gelmekte olup; bu durumu tespit ederek davacının yetki belgesinin iptaliyle, yatırımcının alacaklarının tasfiyesine ilişkin bulunan dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüne, … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının bozulmasına, dosyanın, yeniden bir karar verilmek üzere anılan Mahkemeye gönderilmesine 23.12.1998 tarihinde oybirliği ile karar verildi.