Danıştay Kararı 10. Daire 1996/3996 E. 1997/2544 K. 23.06.1997 T.

10. Daire         1996/3996 E.  ,  1997/2544 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 1996/3996
Karar No : 1997/2544

Temyiz Eden ve Karşı Taraf (Davacılar) : 1)… , 6)…
Vekilleri : …
Temyiz Eden ve Karşı Taraf (Davalı) : İçişleri Bakanlığı – ANKARA
İstemin Özeti : Davacıların, … Bürosunda görevli polis memuru murislerinin bomba patlaması sonucu ölümü nedeniyle desteğinden yoksun kaldıklarını ileri sürerek 723.000.000 lira maddi ve 750.000.000 lira manevi tazminatın ödenmesi istemiyle açılan dava sonucunda, … Nolu İdare Mahkemesince; davanın kısmen kabulü, kısmen reddi yolunda verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararın temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.
Savunmaların Özeti : Davacılar tarafından savunma verilmemiş olup, davalı idarece manevi tazminata faiz yürütülmesinin hukuken mümkün olmadığı ileri sürülerek kararın bu bölümünün onanması gerektiği savunulmaktadır.
D.Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi : Gelişen teknoloji ve ihtiyaçlara bağlı olarak idarenin yürüttüğü hizmetlerin bazılarının, bünyesinde risk taşıdığı görülmektedir. İşte içinde hizmetin özelliğinden kaynaklanan risk bulunan faaliyetlerden dolayı gerek bu faaliyeti yürüten idare ajanlarının gerekse hizmetten yararlananların yada üçüncü kişilerin uğradıkları zararların kusursuz sorumluluk ilkesine göre tazmini gerekmektedir.
Bomba imhası riskli hizmetlerdir. Yani idarece bütün önlemler, araç, gereç ve personel sağlansa bile aynı sonuç doğabilecektir. Bu nedenle bomba imhası nedeniyle meydana gelen ölüm olayından dolayı ilgilerin uğradığı zararın İdare Mahkemesi kararında belirtildiği gibi hizmet kusuru ilkesine göre değil, yukarda aktarılan kusursuz sorumluluk ilkesine göre tazmini gerekmektedir.
Bu nedenle davalı idarenin temyiz isteminin reddi gerekmektedir.
Davacıların temyiz istemine gelince; bilindiği üzere günümüzde enflasyon olgusu paranın alım gücünü hızla azaltmakta ve uzun süren davalar sonucunda alınan maddi ve manevi tazminat miktarları ilgilileri tatmin etmek özelliğini yitirmektedir. Bu nedenle İdare Mahkemesince hükmedilen maddi ve manevi tazminat miktarına olayın meydana geldiği tarihten itibaren faiz yürütülmesi gerekir. Dolayısıyla davacıların temyiz isteminin kabulü ile İdare Mahkemesinin faize ilişkin kısmının bozulması, diğer kısımlarının onanması gerektiği düşünülmüştür.
Danıştay Savcısı : …
Düşüncesi : İleri sürülen bozma nedenleri, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1 numaralı bendinde öngörülen nedenlerden hiçbirisine girmediğinden, temyiz isteğinin reddi ile hukuka ve usul hükümlerine uygun bulunan, İdare Mahkemesi kararının onanması gerekeceği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği düşünüldü:
Dava; davacıların, … Bürosunda görevli polis memuru murislerinin bomba patlaması sonucu ölümü nedeniyle desteğinden yoksun kaldıklarını ileri sürerek 723.000.000 lira maddi ve 750.000.000 lira manevi tazminatın ödenmesi istemiyle açılmıştır.
Açılan bu dava sonunda, … Nolu İdare Mahkemesince; 2709 sayılı Anayasanın 125.maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğunun hükme bağlandığı, idarelerin yasalarla kendilerine verilen kamu hizmetlerinin gereği gibi işlemesini sağlayacak örgütü kurmak, araç, gereç ve personeli o hizmetin gereklerine uygun biçimde hazırlamakla yükümlü olduğu, hizmetin iyi işlememesi yüzünden kişilerin zarara uğramaları halinde idarenin hukuksal sorumluluğunun olduğu ve uğranılan zararın hizmeti yürütmekle görevli idarece tazmini gerektiği, dava konusu olayda cadde ve sokaktaki bir bombaya, insanları uzaklaştırıp çevre emniyetini aldıktan sonra müdahale eden uzmanların çok sayıda insanın bulunduğu bir binada patlayıcı madde ile uğraşmalarının bir çelişki olduğu, teşkilatlarındaki şu anki uygulamada olaylarda elde edilen bomba ve patlayıcı maddelerin Emniyet Müdürlükleri binalarına getirildiği, uygun depo olmadığı için varsa uzmanlara ait bürolardaki depolarda ekletildiği, gerekli olan işlemler sonuçlandırıldıktan sonra uygun görülen bir açık arazide bomba ve patlayıcı maddelerin imha edildiği, bilhassa olayların yoğun olduğu illerde bazen büro ve depolarda bekletilen bomba ve patlayıcı miktarının fazla olabildiği, olası bir patlamada zayiatın çok fazla olabildiği, bu tür olaylara meydan vermemek ve olabildiğince zayiatı asgariye indirmek için bomba ve patlayıcı maddelerin insanların bulunduğu yerlere ve binalara getirilmemesi, incelemelerin belirlenecek veya hazırlanacak uygun yerlerde yapılması, işi bitenlerin bekletilmeden, biriktirilmeden gayrimeskun bir mahalde nihai imhasının gerektiği, İl Emniyet Müdürlüklerinde uygun yerlere ve ihtiyacı karşılayacak şartlara haiz depolama ve inceleme yerlerinin temininin zorunlu olduğu, bu durumda personeli, gerekli örgütünü ve araç ve gerecini hizmetin gereklerini uygun biçimde hazırlamayan davalı idarenin olayda hizmet kusururun bulunduğu, bu nedenle ilgililerin zararlarını tazminle yükümlü olduğu, görevi sırasında ölen …’ın kanuni mirasçılarına 8.4.1992 günlü ve 98 sayılı Nakdi Tazminat Komisyonu kararıyla otuz maaş tutarında tazminat ödenmesine karar verildiği, 2330 sayılı Nakdi Tazminat Kanununun 6.maddesine göre yargı organlarınca ödemekle yükümlü tutulan tazminatın hesabında bu Yasaya göre ödenen nakdi tazminatın gözönünde tutulacağının hükme bağlandığı, davacılara T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünce dul ve yetim aylığı bağlandığı, bunun ölüm olayında hizmet kusuru bulunan davalı İçişleri Bakanlığının tazmin sorumluluğunu doğuran idari eylemin sonucu değil, davacılar murisinin çalışması nedeniyle ve çalıştığı süreyle sınırlı olarak tanınan sosyal güvenlik hakkının doğal sonucu olduğu, bu itibarla davacıların murislerinin desteğinden yoksun kalmak suretiyle uğradıkları zarardan düşülmesi suretiyle maddi tazminatın hesap edilmesine olanak bulunmadığı, zarar miktarının tesbitine yönelik olarak yapılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda nakdi tazminat miktarı düşülmek suretiyle bulunan çocuklardan … için 55.485.415 lira, … için taleple bağlı olarak 68.000.000 lira, … için taleple bağlı olarak 70.000.000 lira, … için taleple bağlı olarak 116.000.000 lira, anne … için taleple bağlı olarak 35.000.000 lira, eş … için talep edilen 243.000.000 lira, çocuğu … için talep edilen 125.000.000 lira maddi tazminat ödenmesi gerektiği, bir idari işlem veya eylem nedeniyle elem ve ızdırap duyan kişiye sadece tatmin aracı olarak bir miktar para verilerek bu elem ve ızdırabın tam olmasa bile bir miktar azaltılmasının yolunun manevi tazminat olduğu, günümüzde Türkiye’de çağdaş aile düşüncesini oluşturan karı, koca ve çocuklardan oluşan bir çekirdek aile tipi hakim ise de, ölüm olayından dolayı çocuklar ve anne-baba dışında kardeşlerin elem ve ızdırap duymayacaklarının söylenebilmesinin mümkün olmayacağı, kardeşlere de manevi tazminat ödenmesi gerektiği, bu nedenle eş … için 100.000.000 lira, çocuklardan …, …, …, … ve …’a 70.000.000 lira, anne için 100.000.000 lira, kardeşler … için 50.000.000 lira, … için 50.000.000 lira, … için 50.000.000 lira, … için 50.000.000 lira manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile toplam 712.485.415 lira maddi tazminatın başvuru tarihi olan 15.3.1993 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davalı idareden alınarak davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin talep edilen 10.514.585 lira maddi tazminata ilişkin davanın reddine, 750.000.000 lira manevi tazminatın davalı idareden alınarak davacılara verilmesine, manevi tazminata yasal faiz yürütülmesinin hukuken mümkün olmadığından bu talebin ise reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafından; hükmedilen maddi tazminata olay tarihinden itibaren faizin yürütülmesi gerektiği ve manevi tazminata faiz uygulanmamasının hukuka aykırı olduğu; davalı idare tarafından ise; ilgililere dul ve yetim aylığı bağlandığı, nakdi tazminat ödendiği, bu tutarların hükmedilen tazminat miktarından düşülmesi gerektiği ileri sürülerek anılan Mahkemenin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
2709 sayılı Anayasanın 125.maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kuralına yer verilmiştir. Ancak gelişen toplum ihtiyaçları ile birlikte bu hüküm geniş yorumlanmak suretiyle idare ajanlarının kişisel davranışları, hatta üçüncü kişilerin eylemlerinin doğurduğu zararların da idarenin sorumluluğu sonucunu doğurmuştur. Özellikle kitle hareketlerinden doğan kargaşa ve saldırıların yol açtığı zararların onların doğumunda hiç bir kusuru olmayan kişilerin omuzlarında bırakılmasının hakkaniyete uygun olmayacağı düşüncesi kusursuz sorumluluk ilkesini doğurmuştur.
Gelişen teknoloji ve ihtiyaçlara bağlı olarak idarenin yürüttüğü hizmetlerin bazılarının, bünyesinde risk taşıdığı görülmektedir. İşte içinde hizmetin özelliğinden kaynaklanan risk bulunan faaliyetlerden dolayı gerek bu faaliyeti yürüten idare ajanlarının gerekse hizmetten yararlananların yada üçüncü kişilerin uğradıkları zararların kusursuz sorumluluk ilkesine göre tazmini gerekmektedir.
Dava konusu olayda; aralarında bomba imha uzmanı olarak görev yapan davacılar murisi …’ın görevlilerce önceden bulunan ve Bomba İmha Büro Amirliğinin bulunduğu Emniyet Müdürlüğü ek binasına getirilen bombayı burda imha ettikleri, ancak imhadan sonra bilinmeyen bir nedenle ortaya çıkan patlama sonucu davacılar murisinin vefat ettiği dava ve temyiz dosyasının incelenmesinden anlaşılmaktadır. Bomba uzmanlarının olayla ilgili görüşlerinde patlamaya neden olacak olgular olarak; tüplerden örnek patlayıcı alınırken veya boşaltılırken tüplerin ağız kısımlarına ve üzerlerine patlayıcı bulaşmış olabileceği, bir miktar patlayıcının beton zemine dökülmesi ihtimalinin mevcut olduğu, yerde patlayıcı üzerinde yürümek, sert bir cisim bırakmanın patlayıcıların patlaması sonucunu doğurduğunu belirtmektedirler. Bunlarda göstermektedir ki, bomba imhası riskli hizmetlerdir. Yani idarece bütün önlemler, araç, gereç ve personel sağlansa bile aynı sonuç doğabilecektir. Bu nedenle bomba imhası nedeniyle meydana gelen ölüm olayından dolayı ilgilerin uğradığı zararın İdare Mahkemesi kararında belirtildiği gibi hizmet kusuru ilkesine göre değil, yukarda aktarılan kusursuz sorumluluk ilkesine göre tazmini gerekmektedir. Dolayısıyla İdare Mahkemesi kararı sonucu itibariyle yerinde bulunmaktadır.
İdare ve Vergi Mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 3622 sayılı Yasayla değişik 49.maddesinde yer alan sebeblerden birinin varlığı halinde mümkündür.
Temyizen incelenen ve yukarıda özetlenen gerekçelere dayalı olarak verilen … İdare Mahkemesinin … tarih E:…, K:… sayılı kararı, usul ve hukuka uygun olup, bozma nedeni bulunmadığı anlaşıldığından, temyiz isteminin reddine ve anılan kararın onanmasına, 23.6.1997 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.