Danıştay Kararı 10. Daire 1996/10292 E. 1998/1190 K. 18.03.1998 T.

10. Daire         1996/10292 E.  ,  1998/1190 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 1996/10292
Karar No : 1998/1190

Temyiz Eden ve Karşı Taraf (Davalı) : …
Vekili : …
Temyiz Eden ve Karşı Taraf (Davalı) : İçişleri Bakanlığı – ANKARA
İstemin Özeti : Davacıların murisi gazeteci-yazar …’nun önceden arabasına yerleştirilen patlayıcı maddenin otomobili çalıştırırken patlaması sonucu yaşamını yitirmesi nedeniyle uğranıldığı öne sürülen maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açılan davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar veren … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının, taraflarca temyizen incelenip, bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : 1- Davacılar, davalı idarenin temyiz istemine cevap vermemiştir.
2- Davalı idare, yerinde olmadığını öne sürdüğü davacılar temyiz isteminin reddi gerektiğini savunmaktadır.
D.Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi : Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas olduğundan, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup, olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp, uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de herhalde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası’nın 20. maddesine göre terör örgütlerinin açık hedefi haline gelenler hakkında gerekli koruma önlemlerinin Devlet tarafından alınması gerekmekte ise de, terör olaylarının devletin ve ülkenin bütünlüğüne yönelik, kamu düzenini yıkmayı amaçlayan, tüm toplumu hedef alan yıldırma ve korkuya dayalı eylemlerden olması, siyasi yelpaze içerisinde yer alan her yazarın savunduğu düşünceye karşı olduğunu öne süren terör örgütlerinin her zaman hedefi olması, hatta demokratik toplumun vazgeçilmez unsurlarından olan siyasi parti ve sivil toplum örgütü üyelerinin dahi hedef seçilmesi karşısında belirtilen örgüt ve kişilerin tümünün özel olarak korunması olanağı olmadığı gibi, objektif bir belirleme olanağı da yoktur. Ancak bu kişilerin açık hedef haline geldikleri ve korunmaları için başvurdukları halde gerekli önlemin alınmaması halinde idarenin hizmet kusurundan söz edilebilir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden …’nun bu konuda idareye yaptığı bir başvuruya rastlanamadığı gibi, belirtilen hususun dışında da idareye hizmet kusuru yüklenebilecek başka bir durum bu aşamada saptanamamıştır.
Bunun yanında tam yargı davasının niteliği gereği, dosyadaki bilgi ve belgelere göre saptanan durumla ilgili yeni gelişmelerin ve idarenin hizmet kusurunun ortaya çıkması halinde, eylemin ve zararın niteliği değişeceğinden en azından bu durumun manevi zarar ve tazminatı etkileyeceğinden ayrıca dava açılması da olanaklıdır.
Ancak idarenin hukuki sorumluluğu sadece kusur esasına, hizmet kusuru teorisine dayanmamakta; İdare, kusur koşulu aranmadan da sorumlu sayılabilmektedir. Kural olarak idare, yürüttüğü hizmetin doğrudan sonucu olan nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlüdür. Buna karşın sözü edilen kuralın istisnası olarak, idarenin faaliyet alanıyla ilgili, önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemediği bir takım zararları da nedensellik bağı aramadan tazmin etmesi gerekmektedir. Kollektif sorumluluk anlayışına dayalı, sosyal risk adı verilen ilke, doktrin ve yargısal içtihatlarla kabul edilmiştir.
Ülkemizde terör olaylarının Devlete yönelik olduğu, devletin anayasal düzenini yıkmayı amaçladığı, bu tür olayların zarar gören kişi ve kurumlara karşı kişisel husumetten ileri gelmediği bilinmekte ve gözlenmektedir.
Sözü edilen eylemler nedeniyle zarara uğrayan, terör eylemlerine her hangi bir şekilde katılmamış olan kişiler kendi kusur ve eylemleri sonucu değil toplumun içinde bulunduğu sosyal kargaşadan zarar görmektedirler. Kısaca zararın nedeni toplumun bireyi olmaktır. Belirtilen şekilde ortaya çıkan zararların özel ve olağan dışı nitelikleri dikkate alınıp nedensellik bağı aranmadan, terör olaylarını önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemeyen idarece yukarıda açıklanan sosyal risk ilkesine göre tazmini gerekir. Esasen terör olaylarının sonucu ortaya çıkan zararların idarece tazmini böylece topluma pay edilmesi hakkaniyet gereği olduğu gibi, sosyal devlet ilkesine de uygun düşecektir.
Olayda da, devletin ve ülkenin bütünlüğüne yönelik yaygın terör faaliyetlerinin bir sonucu olarak ilgilinin öldürüldüğü sonucuna varıldığından, bu aşamada idareye yüklenebilecek bir hizmet kusuru saptanamasa bile uğranılan özel ve olağandışı zararın idarece tazmini suretiyle toplumca paylaşılması gerekmektedir.
Mahkemece hükmedilen maddi tazminat miktarı hukuki ve bilimsel verilere dayalı bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen ve hükme esas alınabilecek yeterlikte olan raporla belirlendiğinden hukuka uygundur. Ancak manevi zararın tazminine hükmedilirken ilgililerin sosyal ve ekonomik durumu da dikkate alınarak, duyulan elem ve ızdırabın kısmen de olsa hafifletilmesini ifade edebilecek bir miktar takdir edilmesi gerektiğinden, ölüm olayının meydana geliş biçimi ve ölenin ve ailesinin sosyal ve ekonomik durumu karşısında mahkemece hükmedilen manevi tazminat miktarı duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmek bir yana, artırır niteliktedir.
Öte yandan ilgililerin uğradığı gerçek zararın karşılanmasını amaçlayan maddi tazminat davasında, ilgililerin olay tarihini esas alarak tanımlayıp, belirlediği zararın tazmininde ödenmesi öngörülen faizin de bu tarih esas alınarak hesaplanması gerekmektedir.
Ancak manevi tazminatın niteliği gereği ilgililerin dava tarihinde belirleyip, tanımladığı manevi zararın giderilmesi için karar tarihi itibariyle ilgililerin istediği miktar da güncelleştirilerek bir miktara takdir edilmesi, bunun yanında manevi tatmin niteliğini yitirmemesi için de karar tarihinden ödeme tarihine kadar ayrıca faize hükmedilmesi gerekir, aksi halde geciken yargı ve enflasyon gerçeği karşısında ödenmesine karar verilen miktar tazmin amacının aksine elem ve ızdırabı artırır bir nitelik alacaktır.
Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin reddine, mahkeme kararının davanın kabulüne ilişkin kısmının onanmasına; davacının temyiz isteminin kabulüyle mahkeme kararının davanın reddine ilişkin bölümünün bozulmasına karar verilmesi gerektiği düşünülmüştür.
Danıştay Savcısı : …
Düşüncesi : Davacılar murisinin bir terör olayı neticesinde ölümü sebebiyle uğranılan zararın tazmini talebiyle açılan dava üzerine mahkeme ara kararına istinaden yaptırılan bilirkişi incelemesi sonunda tanzim edilen bilirkişi raporu ile tesbit ve tevsik edilen miktar üzerinden ve tazminat talebinin reddi tarihinden itibaren hesaplanacak kanuni faizi ile birlikte 5.055.000.000,- lira maddi ve oğlu, kızı ve karısı için 5.000.000.000,- lira manevi tazminat ödenmesine hükmeden … üncü İdare Mahkemesi kararı; manevi tazminatın bir zenginleşme aracı olmayıp, olay sebebiyle uğranılan üzüntü ve elemin giderilmesi için bir sembol olduğundan bu niteliği ile 5.000.000.000,- lira manevi tazminatın kabulü mümkün olmadığı cihetle temyiz talebinin kabulü ile Ankara 4 üncü İdare Mahkemesi kararının manevi tazminat miktarı noktasından bozulması gerekeceği düşünülmüştür.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği düşünüldü:
2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu’nun 17. maddesinin 2. Fıkrası uyarınca davacının duruşma istemi kabul edilmeyip, esasa geçildi.
Dava, davacıların murisi gazeteci yazar …’nun önceden arabasına yerleştirilen patlayıcı maddenin patlaması sonucu 24.1.1993 tarihinde parçalanarak yaşamını yitirmesi nedeniyle uğranıldığı öne sürülen eşi … için 3.295.500.000.- lira maddi, 10.000.000.000.- lira manevi, oğlu … için 630.000.000.- lira maddi, 10.000.000.000.- lira manevi kızı … için 1.072.500.000.- lira maddi, 10.000.000.000.- lira manevi ve ayrıca olay sırasında parçalanarak kullanılmaz hale gelen 1985 model … Marka özel otomobil için 90.000.000.- lira maddi olmak üzere toplam 5.085.000.000.- lira maddi, 30.000.000.000.- lira manevi tazminatın olay tarihi olan 24.1.1993 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davalı idarece ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
… İdare Mahkemesince; insan hak ve özgürlükleriyle sosyal devlet kavramlarının önem kazandığı günümüzde, idarenin sorumluluğunun yalnızca “hizmet kusuru” ilkesiyle sınırlı tutulmadığı, “kusursuz sorumluluk, objektif sorumluluk ve kollektif sorumluluk anlayışına dayalı sosyal risk” ilkesine göre de idarenin sorumlu tutulacağının yargı kararlarıyla kabul edildiği, bu nedenle ülkenin içinde bulunduğu yoğun terör eylemlerinin bir sonucu olarak öldürülen …’nun mirasçılarının, olay nedeniyle uğradıkları zararlarının kusursuz sorumluluk ve kollektif sorumluluk ilkesi gereği tazmini gerektiği, uğranılan maddi zararın tesbiti için yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu maddi zarar unsurlarının destek ve hak sahipliği yönünden incelenerek, kişilerin pay durumlarının saptanıp, desteğin ölümünden sonra kitap satışları nedeniyle hak kazandığı telif ücretlerinin saptanan zarardan indirilerek gelir durumu da araştırılmak suretiyle eşi … için 18.048.038.198.- lira, oğlu … için 1.929.018.953.- lira kızı … için 4.329.013.435 lira zarar belirlendiği, ancak davacıların istemiyle bağlı kalmanın zorunlu olması nedeniyle istemi aşan kısma re’sen hükmetme olanağı bulunmadığı, ara kararı ile de ilgilinin otomobilinin rayiç bedelinin 60.000.000.- lira olduğunun saptandığı; diğer taraftan mal varlığındaki eksilmeyi gidermeye yönelik bir tazmin aracı olmayan manevi tazminatla, duyulan elem ve ızdırabın kısmen de olsa hafifletilmesinin amaçlandığı dikkate alındığında davacıların elem ve ızdırabının hafifletilebilmesi amacıyla eş için 2.000.000.000.- lira, çocukların her biri için ayrı ayrı 1.500.000.000.- lira manevi tazminat takdir edildiği gerekçesiyle davanın maddi tazminat istemine ilişkin kısmının kısmen kabulüyle … için 3.292.500.000.- lira, … için 630.000.000.- lira … için 1.072.500.000.- lira ve parçalanan otomobil için 60.000.000.- lira olmak üzere 5.055.000.000.- lira maddi tazminatın tazminat isteminin idarece reddedildiği 20.3.1994 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte ödenmesine, maddi tazminat isteminin otomobile ilişkin kısmının 30.000.000.- liralık bölümünün reddine, davanın manevi tazminat istemine ilişkin bölümünün kısmen kabulüyle … için 2.000.000.000.- lira, … için 1.500.000.000.- lira, … için 1.500.000.000.- lira olmak üzere toplam 5.000.000.000.- lira manevi tazminatın da ayrıca ödenmesine, manevi tazminat isteminin hükmedilen miktarı aşan kısmı ile manevi tazminata faiz isteminin reddine karar verilmiştir.
Davacı, terör örgütlerinin açık hedefi haline gelen …’nun korunamadığı ya da korunmak istenmediği, bu nedenle idarenin ağır hizmet kusuru bulunduğu, gerek olayın niteliği gerekse idarenin ağır hizmet kusuru dikkate alındığında takdir edilen manevi tazminatın çok düşük olduğu, maddi tazminata maddi tazminat başvurusunun reddi tarihi itibariyle, manevi tazminata da hiç faiz uygulanmaması suretiyle tazminata hükmedilmesinde isabet olmadığı, ayrıca maddi ve manevi tazminat için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmedilmesi gerekirken maddi ve manevi tazminatın toplamları üzerinden avukatlık ücretine hükmedilmesinin de yanlış olduğu iddiasıyla anılan mahkeme kararının davanın reddine ilişkin kısmı ile avukatlık ücretine ilişkin kısmının temyizen incelenip bozulmasını istemiştir.
Davalı idare de, eylemin idarenin dışında üçüncü şahısların haksız fiili sonucu meydana geldiği, idare ile illiyet bağı bulunmadığı, bilirkişi raporunun varsayıma dayandığı, hayali ölçülerden hareketle birilerine devlet bütçesinden para aktarmanın vatandaşlara haksızlık olduğu iddiasıyla mahkeme kararının davanın kabulüne ilişkin kısmının temyizen incelenip, bozulmasını istemektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp, uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de herhalde sorumluluk sebebinin açıkca belirtilmesi gerekmektedir.
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 20. maddesinde, terör ve anarşi ile mücadelede görev veren veya bu görevi ifa eden adli istihbari, idari ve askeri görevliler, zabıta amir ve memurları, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü ve Genel Müdür Yardımcıları terör suçlularının muhafaza edildiği ceza ve tutukevlerinin savcıları ve müdürleri, Devlet Güvenlik Mahkemeleri Hakim ve Savcıları ile bu görevlerinden ayrılmış olanlar ve terör örgütlerinin açık hedefi haline gelen veya getirilenler ile suçların aydınlatılmasında yardımcı olan tanık ve ihbarcılar hakkında gerekli koruma tedbirlerinin Devlet tarafından alınacağı hükme bağlanmıştır.
Bu yasa maddesine dayanılarak, Bakanlar Kurulunca 16.8.1991 tarihinde kararlaştırılan ve onaylandığı tarihte yürürlüğe giren ancak yayınlanmayan “Teröre Karşı Koruma Tedbirleri Yönetmeliği”nde ise suçların aydınlatılmasında yardımcı olan kişilerden terörist örgütlerin açık hedefi haline gelen veya getirilenlerin istekleri halinde ve Merkez Özel Koruma Komisyonu kararı ile korunmalarının sağlanacağı öngörülmüştür.
Görüldüğü üzere, terör örgütlerinin açık hedefi haline gelenler hakkında gerekli koruma önlemlerinin Devlet tarafından alınacağı 3713 sayılı Yasa’nın 20 maddesiyle açık ve kesin olarak hükme bağlandığından, dayalı olduğu Yasaya aykırı düzenlemeler içermesinin kabulüne olanak bulunmayan Yönetmelik hükmünün esas alınması da olanaksızdır.
…’nun araştırmacı gazeteci, yazar ve aydın olarak yaptığı araştırmalarla suçların ve suç örgütlerinin ortaya çıkarılmasındaki katkıları ve düşünceleri nedeniyle terör örgütlerinin açık hedefi haline geldiği bilinmekteydi.
…’nun terör örgütlerinin açık hedefi haline gelmesi yanında, bu örgütlerce, 3713 sayılı Yasanın 20. maddesi kapsamına girenlere yönelik eylemlerde bulunulduğu da dikkate alındığında Yasa’nın açık ve kesin hükmü karşısında gerekli koruma tedbirlerinin alınmaması bir hizmet kusurudur.
Bu durumda, hizmet kusuru belirlenen idarenin, olay nedeniyle uğranılan zararı da tazmini gerekmektedir.
Mahkemece hükmedilen maddi tazminat miktarı hukuki ve bilimsel verilere dayalı bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen ve hükme esas alınabilecek yeterlikte olan raporla belirlendiğinden hukuka uygundur.
Ancak idari eylemler nedeniyle uğranılan zararın tazmini için idareye başvuru ön koşul olduğundan ve idarece başvuru kabul edilmediği takdirde dava açılabileceğinden, idari eylemden doğan tazminat davalarında faizin başlangıç tarihini, idarenin zararı sulhen tazmin edeceği en erken tarih olan, idareye başvuru tarihi olarak kabul etmek gerektiğinden, mahkemenin maddi tazminata faiz başlangıç tarihini tazminat başvurusunun idarece reddedildiği tarih olarak almasında isabet yoktur.
Mahkeme kararının manevi tazminata ilişkin kısmına gelince;
Manevi tazminatın, patrimuanda meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracı olduğu, olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçladığı dikkate alındığında takdir edilecek manevi tazminatın da zenginleşmeye yol açmayacak miktarda saptanması gerektiğinden, bu yönden bir irdeleme yapılmadan manevi tazminata hükmedilmesi de hukuka aykırı görülmüştür.
Buna karşın, manevi tazminatın belirtilen niteliğine göre manevi tazminat için ayrıca faize hükmedilmemesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Diğer yandan, davacı tarafından, maddi ve manevi tazminat için ayrı ayrı avukatlık ücreti hesaplanıp, ayrı ayrı hesaplanan avukatlık ücretleri toplamına hükmedilmesi gerektiği iddia edilmişse de, gerek davanın aynı olay nedeniyle açılan bir dava olması nedeniyle gerekse de dava açma tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde ayrı bir düzenleme olmaması nedeniyle hükmedilen maddi ve manevi tazminat miktarı toplamı üzerinden avukatlık ücretine hükmedilmesi de hukuka uygun bulunmaktadır. Ancak manevi tazminat yönünden mahkemece ayrı bir karar verildiği takdirde yeni miktara göre Avukatlık ücretinin değişeceği de açıktır.
Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı Yasa’nın 49. maddesi uyarınca davacının temyiz isteminin kısmen kabul edilerek, … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının maddi tazminata faiz başlangıç tarihi yönünden bozulmasına; İdare Mahkemesince başvuru tarihi ile başvurunun reddi tarihi arasındaki dönem için ayrıca bir karar verilmesi gerektiğine oybirliğiyle; davacının temyiz isteminin kısmen reddiyle, kararın davanın reddine ilişkin diğer bölümlerinin, belirtilen gerekçelerle onanmasına oyçokluğuyla; davalı idare’nin temyiz isteminin kısmen kabulüyle kararın manevi tazminata ilişkin kısmının bozulmasına oyçokluğuyla, davalı idare’nin temyiz isteminin kısmen reddiyle davanın kabulüne ilişkin kısmının diğer bölümlerinin belirtilen gerekçelerle onanmasına oybirliğiyle 18.3.1998 tarihinde karar verildi.

AZLIK OYU (X) : Manevi tazminatın niteliği gereği, tazminata hükmedilirken olayın oluş şekli ve ilgililerin konumu ve toplumdaki statülerinin de dikkate alınması gerektiğinden, davacılar için takdir edilen manevi tazminat davacıların zenginleşmesine yol açabilecek bir miktar olarak kabul edilmez.
Bu sebeple davalı idarenin mahkeme kararının manevi tazminatın kabulüne ilişkin kısmına yönelik temyiz isteminin reddiyle, mahkeme kararının manevi tazminata ilişkin kısmının onanması gerekirken, bu kısmının bozulmasına ilişkin çoğunluk kararına katılmıyorum.

AZLIK OYU (XX) : Manevi tazminat, ilgililerin malvarlığında meydana gelen eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı olmayıp manevi tatmin aracı olsa da; duyulan elem ve acının kısmen de olsa hafifletilebilmesi amaçlandığından, manevi tazminat belirlenirken olayın oluş şekli ve ilgililerin toplum içindeki konumu, statüleri ve ekonomik durumlarının da gözönüne alınması gerekmektedir.
Bu itibarla, davacılar için takdir edilen manevi tazminat miktarı olayın oluş şekli ve davacıların konumu karşısında duydukları acıyı kısmen de olsa hafifletebilmek için yeterli değildir.
Bu nedenle de, davacıların kararın bu kısmına yönelik temyiz istemlerinin kabulüyle, mahkeme kararının manevi tazminatın hükmedilen kısmını aşan bölümünün reddine ilişkin kısmının bozulması, davalı idarenin mahkeme kararının manevi tazminatın kısmen kabulüne ilişkin temyiz isteminin reddiyle, mahkeme kararının manevi tazminatın kısmen kabulüne ilişkin kısmının da onanması gerektiği düşüncesiyle çoğunluk kararının manevi tazminata ilişkin kısmına katılmıyorum.