Danıştay Kararı 1. Daire 2003/44 E. 2003/49 K. 18.04.2003 T.

1. Daire         2003/44 E.  ,  2003/49 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
BİRİNCİ DAİRE
Esas No : 2003/44
Karar No : 2003/49

Mülkiyet haklarının ve din hürriyetlerinin ihlal edildiği ileri sürülerek … Fransız Nam Rahipleri topluluğu adına Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna yapılan ve Komisyonca kabuledilebilir bulunan 26308/95 sayılı başvuru ile ilgili olarak, taraflar arasında dostane çözüme ulaşıldığı gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince davanın kayıttan düşürülmesi yolunda verilen karar gereğince, uyuşmazlığın “Tapu Sicil Müdürlüğünde Düzenlenecek Resmi Senede Yazılacak Hususlar” başlıklı sulhname taslağı hükümlerine göre çözümlenebilmesi hususunda 4353 sayılı Yasanın 30 uncu maddesi hükmü uyarınca uygun görüş bildirilmesi isteğine ilişkin Maliye Bakanlığının 20.3.2003 günlü ve Baş Hukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğü 10577 sayılı yazısında aynen:
” … Topluluğu tarafından, … İli, … İlçesi, … Mahallesi, … Caddesi yeni … ve … Sokağında bulunan ve tapuda adlarına “… Medresesi ve Manastır ve Mabet” vasfıyla kayıtlı bulunan … pafta, eski … yeni … ada, … parsel sayılı ve 19.289 m2 yüzölçümlü taşınmazın, Lozan Barış Antlaşması ile öngörülen esaslar göz ardı edilerek büyük bir kısmının kiralanmak suretiyle amacı dışında kullanılması üzerine Hazine ve Vakıflar Genel Müdürlüğünce açılan, aynı dosyada birleştirilen tapu iptali ve tescil, muarazanın men’i davaları sonucunda, … Asliye Hukuk Mahkemesince verilen ve yasa yollarından geçerek kesinleşen … gün ve … E., … K. sayılı karar uyarınca, anılan taşınmazın tapusunun iptali ile 17.112 m2’lik kısmının “arsa” vasfı ile Hazine adına, 2.177 m2’lik kısmının ise “… Medresesi ve Manastır ve Mabet” vasfıyla Vakıflar Genel Müdürlüğü adına tescili üzerine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü” başlıklı 9. ve Ana Sözleşmeye ek 1 No’lu Protokolün “Mülkiyetin korunması” başlıklı 1. maddesinin ihlal edildiği savı ile Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna başvuruda (31790/96) bulunulmuştur. Anılan başvuru Komisyonca 19 Ocak 1998 tarihinde, her iki sav açısından da başvurunun Sözleşmenin (eski) 27/1. maddesi uyarınca dayanaktan yoksun olmadığı, esasa girilmesini gerektirdiği gerekçesi ile kabuledilebilir bulunmuştur. (Ek: 1, Ek: 2 a-b)
Başvurunun kabuledilebilir bulunmasını takiben Komisyonca, söz konusu kabul edilebilirlik kararı ile birlikte Hükümetten yanıtlanması istenilen sorular iletilmiştir. Yönetilen soruların yanıtlanması açısından Dışişleri Bakanlığınca ilgili tüm idarelerden bu sorulara verilecek yanıta esas olmak üzere görüş istenilmesi yoluna gidilmiştir. (Ek:3, , EK:4 a-b) Başvurunun esasına yönelik görüşlerin alınmasını takiben gereken yanıt Komisyona iletilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin tadiline ilişkin 11 No’lu Protokolün 1 Kasım 1998 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, Komisyon’a ait görevlerin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne devredilmesini takiben, elindeki işler açısından Komisyon’a tanınan bir yıllık süre sonunda (1 Kasım 1999) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine devredilen başvuru, Mahkemece Sözleşmenin 38/1 b hükmü uyarınca,. “dostane çözüm” sürecine konu edilmiştir. “Dostane çözüm” konusunda başvurucu topluluğun temsilci Prof. … tarafından başvuru sahibi kurumun haklarının zedelendiği, üyelerinin dini vecibelerini yerine getirememe tehlikesi ile karşı karşıya bulunduğu, arazinin başvuru sahiplerine geri verilmesinin doğru bir çözüm olabileceği, eski hale dönüş sağlayacak diğer formüller konusunda da Hükümet ile işbirliğine hazır oldukları bildirilmiştir. (Ek:6 a,b) Aynı konuda Dışişleri Bakanlığınca, başvuruya ilişkin bilgi notu ekli olarak, ilgili tüm idarelere gönderilen, 11 Nisan 2000 günlü yazı ile Hükümet olarak bu başvuruya ilişkin ileri sürülen tezlerin Komisyonca kabul görmediği, bu tezlerin Mahkemece de kabul edilme şansının yüksek olmadığı, başvuru konusu taşınmazdan elde edilen gelirin bu kuruluşun faaliyetlerini sürdürmesine katkıda bulunduğu yolundaki başvurucu görüşü ışığı altında Sözleşmenin 9. maddesinin ihlali yolunda karar vermesi olasılığının hayli kuvvetli olduğu, … Topluluğu üyesi olan rahiplerin vatandaşı oldukları Fransa, Belçika, Almanya, İtalya ve İsviçre gibi Devletlerin Sözleşmenin 36., İçtüzüğün 61. maddesi uyarınca duruşmaya katılmaya ve/veya yazılı görüş vermeye davet edildikleri, anılan Devletlerin bu başvuruya müdahil olarak katılması durumunda sözkonusu başvurunun Türkiye aleyhinde adeta bir devlet başvurusuna dönüşeceği, verilecek bir ihlal kararının, ağır bir tazminat hükmü yanında, ülkemizde bulunan başka gayr-ı müslüm toplulukları benzer başvurularda bulunma yönünde özendirici bir rol oynayacağı şeklinde gerekçeler belirtilerek başvurunun “dostane çözüm” ile sonuçlandırılmasının, Ülkemiz aleyhinde pek çok eleştirinin önüne geçeceği, dostane çözüm konusunda tutum belirlemek açısından Bakanlıklarında toplantı yapıldığı, bu toplantıya Başbakanlık İHKÜK Sekretaryası, Adalet Bakanlığı, Maliye Bakanlığı (MİLE) , Vakıflar Genel Müdürlüğü, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü yetkililerinin katıldığı, bu toplantıda hasıl olan mutabakat dairesinde dostane çözüm konusunda 4353 sayılı Yasanın 30. maddesi hükümleri çerçevesinde gerçekleştirilmesine ilişkin görüş bildirilmesi istenilmiştir. (Ek: 7) İlgili idarelerce dostane çözüm konusunda verilen yanıtların birer örneği ekte sunulmaktadır.(Ek: 8,a,b,c)
Dostane çözüm konusundaki görüşleri içeren bu yazılardan da anlaşılacağı üzere, … Genel Müdürlüğü adına tahakkuk etmiş bulunan … ABD Doları tutarındaki kira alacağından vazgeçilmesi konusu Danıştay 1. Daire’since verilen 19.04.2000 gün ve 2000/62 E., 2000/60 K.sayılı uygun mütalaa ile (Ek: 9) aşılmış olmasına karşın, taşınmazlar üzerinde Rahipler Topluluğu adına intifa hakkı tesisine ilişkin husus henüz bir sonuca bağlanmamış ve idareler arasında bir görüş birliği oluşturulmamış iken Dışişleri Bakanlığınca dağıtımlı 30 Ekim 2000 gün ve AKGY -2771-15100 sayılı yazı ile başvurunun dostane çözümü açısından herhangi bir öneri oluşturulması için bir kez daha talep edilen süre uzatımının Mahkemece kabul edilmediği ve 16 Kasım 2000 tarihinde esasa ilişkin duruşma yapılmaya karar verildiği bildirilerek bu duruşmada bulunmak üzere … Genel Müdürlüğü’nden bir temsilci istenilmiştir. (Ek: 10) Anılan Genel Müdürlüğün 01.11.2000 gün ve 23553 sayılı dağıtımlı yazısı ve eki savunma layihası eklidir. (Ek: 11) Dışişleri Bakanlığınca söz konusu Genel Müdürlük savunmasının içerik itibariyle Komisyon aşamasındaki savunmalardan farklı olmadığı, 16 Kasım tarihine değin dostane çözüm konusunda bir ilerleme sağlanamaması halinde nasıl bir savunmada bulunulacağı 03.11.2000 gün ve 2863 sayılı yazı ile bildirilmiştir. (Ek:12)
Esasa ilişkin olmak üzere 16 Kasım 2000 tarihinde duruşması yapılması kararlaştırılmış bulunan başvuru ile ilgili olarak duruşmadan önce karşı tarafa iletilmek üzere, dostane çözüm konusunda yukarıda sözü edilen yazışmalar göz önünde bulundurularak, tapuda … Genel Müdürlüğü ve Hazine adına kayıtlı bulunan taşınmazlar üzerinde, geliri tamamen dini amaçlarla kullanılmak ve kilisenin bakım ve onarımını vs. sağlamak koşulu ile, ivazlı olarak adı bildirilecek rahiplerden biri lehine intifa hakkı tesis etmek, bu rahibin ölümü halinde aynı şekilde seçilecek olan başka biri üzerinden bu ilişkiyi güvenli bir biçimde sürdürmek, … Genel Müdürlüğü adına tahakkuk etmiş bulunan ….- ABD Doları tutarındaki kira alacağından vazgeçmek şeklinde bir öneri götürülmek konusunda Dışişleri Bakanlığınca 08.11.2000 gün ve AKGY – 2898-15618 sayılı yazı ile Başbakanlık’tan (KKGM) talimat istenilmesi yoluna gidilmiştir. (Ek: 13) Bu yazıya Başbakanlıkça verilen 11.11.2000 günlü yanıt ile bu konuda karar verme yetkisinin Adalet ve Dışişleri Bakanlıklarında olduğu bildirilmiştir. (Ek: 14)
Dostane çözüm konusunda, yukarıda içeriğinden söz edilen öneri metninin karşı tarafça da kabulünü takiben başvuru, Mahkemece 14 Aralık 2000 tarihinde kayıttan düşürülmüştür. Anılan kayıttan düşürme kararının orijinal metni ve Türkçe özet çevirisi ekte sunulmuştur. (Ek:15 a-b)
Tarafların, anılan başvurunun “dostane çözüm” ile sonuçlandırılması yolundaki bildirimleri üzerine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince, “… Mahkeme, tarafların dostane çözüm konusunda başarılı olduklarını kaydetmiştir. (Sözleşmenin 39. maddesi). Bu düzenlemenin, Sözleşme ve eki Protokollerinin tanımlandığı insan hakları ile uyumlu olduğu belirtilmektedir (Sözleşmenin 37/1., İçtüzüğün 62/3 maddeleri).” denilmek suretiyle kayıtlardan düşürülmesine karar verilen başvuru halen infaz açısından Bakanlar (Delegeler) Komitesi gündeminde bulunmaktadır.
Bilindiği üzere, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince, Sözleşmenin 37. maddesi uyarınca verilmiş bulunan “kayıttan düşürme kararı” gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, karar konusu başvurunun Mahkemece yeniden kayda alınabileceği, gerek anılan madde, gerekse AİHM İçtüzüğünün 44. maddesi ile öngörülmektedir.
Ekli belgelerden de anlaşılacağı üzere (Milli Emlak Gn. Müd. İşlem dosyası), Mahkemece dostane çözüm ile sonuçlandırılması uygun bulunan söz konusu başvuru ile ilgili olarak, 14 Aralık 2000 günlü kayıttan düşürme kararı gereklerinden olan ve tüzel kişiliği bulunmayan ruhani topluluk yararına intifa hakkı tesisi açısından, ulusal mevzuat hükümleri dairesinde nasıl bir yol izleneceği ve intifa hakkının karşı tarafça da kabul edilecek hangi koşullara dayalı olacağı konularında Dışişleri Bakanlığınca, ilgili tüm idarelerin ve bazen de karşı tarafın katılımı ile yapılan toplantılarda, Mahkeme kararlarının infazı açısından sadece 3 aylık bir süre bulunmasına rağmen, bu süre fazlası ile aşılarak, konunun değerlendirilmesine devam edilmiştir. Bu konudaki Dışişleri Bakanlığının 11 Temmuz 2001, 31 Temmuz 2001, 27 Eylül 2001, 5 Ekim 2001, 15 Ekim 2001 günlü yazılarının (Ek: 16 a-b-c-d-e), tüm bu çabalara karşın olayda herhangi bir sonuca ulaşılamaması nedenleri ve çözüm önerileri konusundaki Bakanlığımız Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nün 16.10.2001 günlü, Baş Hukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğü’nün dağıtımlı 05.11.2001 günlü yazılarının birer örneği ilişiktedir. (Ek: 17 a-b). Bu süreç içinde etkin bir biçimde yer alan … Genel Müdürlüğü’nün çözüme ilişkin görüşlerini dile getiren 05.12.2001 gün ve 23378 sayılı yazısının bir örneği de ektedir. (Ek: 18)
Avrupa Konseyi Bakanlar (Delegeler) Komitesi gündeminin “Özel problemler” bölümünde yer alan (Ek: 19) söz konusu başvuru ile ilgili olarak verilen dostane çözüm kararı çerçevesinde üstlenilen yükümlülüklerin yerine getirilmesi açısından harcanan tüm çabaların 2 yılı aşkın bir süre sonuç vermemesi üzerine (Ek: 20, 21) Bakanlar (Delegeler) Komitesi Dönem Başkanı Lüksemburg Dışişleri Bakanı Polfer tarafından Dışişleri Bakanımıza hitaben yazılmış olan 6 Kasım 2002 günlü mektup alınmıştır. (Ek: 22) Bu gelişmeyi takiben Dışişleri Bakanlığınca icracı idarelerin (… Genel Müdürlüğü ve Bakanlığımız) talimatlandırılması yolundaki istemi üzerine (Ek: 24,25) Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığınca yapılan toplantıyı takiben başvurucu topluluk temsilcisi bilgisi ve ilgili tüm idarelerce varılan mutabakat dairesinde başvuru konusu taşınmazlar üzerinde dostane çözüm kararı çerçevesinde tanınacak olan intifa hakkı konusunda düzenlenecek olan resmi senede yazılacak olan hususlar, … Genel Müdürlüğü’nün de istemi doğrultusunda (Ek: 23) Bakanlığımız Milli Emlak Genel Müdürlüğünce hazırlanmış ve 07.02.2003 gün ve 4424 sayılı ve elde edilecek gelirin paylaşım oranları ile ilgili 25.02.2003 gün ve 5568 sayılı yazılar ekinde Bakanlığımız Baş Hukuk Müşavirliğine iletilmiştir. (EK: 26, 27, 28)
Anılan yazılar ekinde gönderilen “Tapu Sicil Müdürlüğünde Düzenlenecek Resmi Senede Yazılacak Hususlar” başlığını taşıyan metinde, (25.02.2003 günlü yazı ekinde iletilen üçüncü sayfadaki değişiklik bu metne eklenmiştir.) aynen;

“TAPU SİCİL MÜDÜRLÜĞÜNDE DÜZENLENECEK
RESMİ SENEDE YAZILACAK HUSUSLAR

MADDE 1- ÜZERİNDE İNTİFA HAKKI KURULACAK TAŞINMAZLARIN TAPU KAYDI
1) İLİ : ..
İLÇESİ : …
MAHALLESİ : …
SOKAĞI : …ve … Yol.
PAFTA NO : –
ADA NO : …
PARSEL NO :…
VASFI : Arsa
YÜZÖLÇÜMÜ M2 : 17.112. m2
MALİKİ : Maliye Hazinesi

2) İLİ : …
İLÇESİ : ..
MAHALLESİ : …
SOKAĞI : … ve … Yol.
PAFTA : –
ADA NO : …
PARSEL NO : …
VASFI : … Medresesi, Manastır ve Mabet.
YÜZÖLÇÜMÜ M2 : 2.177 M2
MALİKİ : … Genel Müdürlüğü

MADDE 2- : TARAFLAR
Maliye Hazinesi adına ……………………………………………………………………………………….
yetkilidir.
… Genel Müdürlüğü adına…………………………………………………………………………..
yetkilidir.
… Topluluğu adına…………………………………………………………………
yetkilidir.

MADDE 3- İNTİFA HAKKININ DAYANAĞI
Yukarıda belirtilen taşınmazlar üzerinde, bu taşınmazlar hakkında, …Topluluğu tarafından Türkiye Cumhuriyeti aleyhine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) yapılan 26308/95 no.lu başvuru üzerine, AİHM tarafından verilen ve taraflar arasındaki ihtilafın dostane çözümle sonuçlandırılmasına ve bu şekilde davanın kayıttan düşürülmesine ilişkin olarak verdiği 14 Aralık 2000 tarihli kararı uyarınca; 4353 sayılı Kanunun 30 uncu maddesi gereğince, Maliye Bakanlığı Baş Hukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğü teklifi üzerine, Danıştay 1 nci Dairesince verilen …../…./200 … tarih ve Esas No. 200…/….. Karar No.200../…….. sayılı muvafık mütaalası ve ………../………../200… tarih ve …………/……….sayılı Kararname uyarınca, … Topluluğunu temsilen Rahip Sn. … adına kaydı hayatla (ölünceye kadar) intifa hakkı tesis edilmiş olup, lehine intifa hakkı tesis edilen rahibin ölümü halinde, … Topluluğunu temsilen göreve yeni ve daha sonra gelecek diğer rahip/rahipler için de aynı koşullarla bu hak geçerli olacak ve devam edecektir.

MADDE 4- İNTİFA HAKKININ BAŞLAMA VE BİTİM
TARİHLERİ İLE SÜRESİ
Birinci maddede nitelikleri belirtilen taşınmazlar üzerinde aşağıdaki koşullarla … Topluluğunu temsilen Rahip Sn. … adına kaydı hayatla (ölünceye kadar) intifa hakkı tesis edilmiştir.
Bu hak tapuya tescil tarihinde başlayacaktır.
Lehine intifa hakkı tesis edilen rahibin ölümü halinde ise, … Topluluğunu temsilen göreve yeni ve daha sonra gelecek diğer rahip/rahipler için de aynı koşullarla bu hak geçerli olacaktır.

MADDE 5- HAK SAHİBİ
… Topluluğunu temsilen Rahip Sn. …’dir.

MADDE 6- İNTİFA HAKKININ AMACI, KONUSU, KAPSAMI VE İNTİFA
HAKKINA KONU TAŞINMAZIN KULLANIM ŞEKLİ
1) İntifa hakkına konu taşınmazlardan tapuda … Genel Müdürlüğü adına tescilli olan … ada, … parsel no.lu, 2.177 m2 yüzölçümlü, “… Medresesi ve Manastır ve Mabet” vasıflı taşınmazın ekli krokide işaretli kısmı üzerinde bulunan kilise binası sadece dini amaçlarla kullanılacak, bakım ve onarımı yapılacaktır.
2-A) Tapuda … Genel Müdürlüğü adına tescilli olan … ada,.. parsel no.lu, 2.177 m2 yüzölçümlü, “… Medresesi ve Manastır ve Mabet” vasıflı taşınmazın ekli krokide işaretli kısmı üzerinde bulunan kilise binası dışında kalan ve üzerinde halen kilisenin müştemilatı olup, ticari amaçla kullanılan binaların ve diğer ünitelerin (kulüp binası, restaurant vb.) bulunduğu kısımlar ise, ticari amaçla kullanılacaktır.
B) Tapuda Maliye Hazinesi adına kayıtlı olan ve üzerinde tenis kortları, yüzme havuzu vb. tesisler bulunan … ada, … parsel no.lu, 17.112 m2 yüzölçümlü taşınmaz ticari amaçla kullanılacaktır.
Hak lehdarınca, ticari amaçla kullanılan kısımların kullanım değişikliği, ilgili yerlerden izin ve ruhsatlar alınmak kaydıyla yapılabilir. Bu taktirde, yapılan bu kullanım değişikliği hak lehdarınca, 30 gün içinde Maliye Bakanlığı ile … Genel Müdürlüğüne bildirilmek zorundadır.

MADDE 7- İNTİFA HAKKININ BEDELİ VE ELDE EDİLEN GELİRLERİN
PAYLAŞIM ŞEKLİ VE ÖDEME ZAMANI
Yukarıda 6 ncı maddenin (1) inci bendinde belirtilen, sadece dini amaçlarla kullanılmak üzere intifa hakkı tesis edilen ve bu amaçla kullanılan taşınmazların kullanım amaçları da dikkate alınmak suretiyle, bu yerlerin intifa hakkı bedelsizdir.
Yukarıda 6 ncı maddenin (2) nci bendinin (A) ve (B) bölümlerinde belirtilen, sadece ticari amaçlarla kullanılmak üzere intifa hakkı tesis edilen ve bu amaçla kullanılan taşınmazların, hak lehdarı tarafından kiraya verilerek veya başka surette gelir getirici faaliyetlerde kullanılarak işletilmesinden/işlettirilmesinden elde edilecek her türlü gelirin % 40’ı, bu yerlerin intifa hakkı bedeline karşılık olmak üzere, % 30’u Maliye Bakanlığına % 10’u da … Genel Müdürlüğünce verilecektir.
Taahhüt senedinin 6 ncı maddesinin (2) nci bendinin (A) ve (B) bölümlerinde belirtilen, sadece ticari amaçlarla kullanılmak üzere intifa hakkı tesis edilen ve bu amaçla kullanılan taşınmazların, hak lehdarı tarafından kiraya verilerek veya başka surette gelir getirici faaliyetlerde kullanılarak işletilmesine/işlettirilmesine ilişkin olarak hak lehdarı ile kiracı/kiracılar arasında yapılan kira sözleşmesinin bir örneği sözleşmenin yapıldığı tarihten itibaren en geç 1 (bir) ay içinde, bu konuda daha önce hak lehdarı ile kiracı/kiracılar arasında yapılmış kira sözleşmesinin bir örneği de, hakkın tapuya tescil edildiği tarihten itibaren 1 (bir) ay içinde … Defterdarlığı (Milli Emlak Dairesi Başkanlığı) ile … Bölge Müdürlüğüne verilir.
İntifa hakkı bedeline karşılık olmak üzere, yukarıda belirtilen oranlarda Maliye Bakanlığına ve … Genel Müdürlüğüne verilecek paylar, hak lehdarı ile kiracı/kiracılar arasında yapılan sözleşmeye göre kira bedellerinin hak lehdarına ödenmesi gereken ayı takip eden ayın 20 nci günü akşamına kadar Maliye Bakanlığı payının ilgili Saymanlığa, …
Genel Müdürlüğü payı ise ………………………………………………………….hesabına yatırılır.
Süresi içinde ödenmeyen kira payları hakkında 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanunun 51 inci maddesinde yazılı nispette gecikme zammı uygulanır.
Hak lehdarına kalan % 60’lık gelir payı ise, sadece bu taşınmazlar üzerinde bulunan kilise ve dini amaçlarla kullanılan binaların, yolun ve bahçenin bakım ve onarımında, rahiplerin bakım ve iaşesinde kullanılacak, başka amaçlarla kullanılmayacaktır.

MADDE 8- İNŞAAT YASAĞI
Hak lehdarı tarafından intifa hakkına konu taşınmazlar üzerindeki binalar mevcut durumu ile kullanılacak ve korunacak, Maliye Bakanlığı ile … Genel Müdürlüğünden ayrı ayrı yazılı izin alınmadan ruhsata tabi hiçbir değişiklik ve tadilat yapılmayacaktır.

MADDE 9- TESİSLERİN KONTROLÜ
Maliye Bakanlığı ve … Genel Müdürlüğü intifa hakkı süresince, intifa hakkı konusu taşınmazların üzerindeki bütün yapı ve tesislerin amacına uygun olarak kullanılıp kullanılmadığını kontrol etmeye veya ettirmeye yetkilidir. Bu sırada belirlenecek amaca aykırılık, hata ve noksanlıklar, bu İdareler tarafından ortaklaşa saptanacak sürede ve şartlarla hak lehdarı tarafından tamamlanacaktır.
Her üç yılda bir ilgili idarelerin yöresinde yapacağı kontrollerde tesisin onarımının gerektiği saptandığı takdirde, masrafı hak lehdarı tarafından karşılanmak koşuluyla gerekli onarım hak lehdarınca yapılacak, bu masraflar dolayısıyla Maliye Bakanlığından ve Vakıflar Genel Müdürlüğünden hiç bir bedel talebinde bulunulmayacaktır.

MADDE 10- VERGİ, RESİM, HARÇ, PRİM VE BENZERİ YÜKÜMLÜLÜKLER
İntifa hakkının tapuya tescili, devri ve terkini, taşınmazlar ile üzerindeki yapı ve tesislerin inşası ve kullanımı için Maliye Bakanlığı, mahalli idareler ve benzeri kuruluşlara ödenmesi gereken her türlü vergi, resim, harç, prim ve benzeri yükümlülükler hak lehdarı tarafından karşılanacaktır.

MADDE 11- ALTYAPI GİDERLERİNE KATILMA
İntifa hakkı konusu arazinin bulunduğu alanda belediye hizmetlerinin Belediyece, diğer hizmetlerin ilgili kuruluşlarca karşılanmaması halinde, bu hizmetlerin görülmesi için kurulacak idarenin kararlarına kesinlikle uyulacak ve talep edilen katkı payları hak lehdarınca ödenecektir.

MADDE 12- DEVİR
İntifa hakkı hiç bir şekilde devredilemez.

MADDE 13- İNTİFA HAKKININ SON BULMASI
İntifa hakkı, lehine intifa hakkı tesis edilen rahibin ölümü halinde, … Topluluğunu temsilen göreve yeni ve daha sonra gelecek diğer rahip/rahipler için de aynı koşullarla geçerli olacaktır.
Ancak, lehine intifa hakkı tesis edilen rahibin ölümü halinde, … Topluluğunu temsilen göreve yeni rahip/rahipler atanmaması, bu Topluluğun dağılması veya bu kilisenin kapatılması halinde, intifa hakkı sona erecektir.
Hak lehdarı, hakkın süresi sonunda veya bu taahhütnamede belirtilen nedenlerden dolayı hakkın son bulması halinde, bu taahhütnamede yazılı şartlarla tüm yapı ve tesisleri hakkın iptal edildiği tarihten itibaren 30 gün içinde Hazineye ve … Genel Müdürlüğüne teslim edecektir.

MADDE 14- SORUMLULUK
Hak lehdarı hakkın tapuya tescil edildiği tarihten itibaren taşınmazın Hazineye ve … Genel Müdürlüğüne fiilen teslim edileceği güne kadar çevreye verebileceği her türlü zarar ve ziyandan (kaza dahi olsa) idari, mali ve cezai açıdan sorumludur.

MADDE 15- UYGULANACAK HÜKÜMLER
Bu taahhütnamede belirtilmeyen hallerde ilgili mevzuat uygulanacaktır.

MADDE 16- DAVALARIN İHBARI
Üzerinde intifa hakkı tesis edilen taşınmazlarla ilgili olarak hak lehdarı aleyhine açılacak her türlü dava hak lehdarı tarafından HUMK hükümleri uyarınca 15 gün içinde Hazineye ve … ihbar edilecektir.
Bu davalar Hazine, … veya hak lehdarı aleyhine sonuçlanacak olursa hak lehdarı Hazine ve …dan uğradığı veya uğrayacağı zarar ziyana ve kar kaybına karşı herhangi bir tazminat, hak, bedel ve benzeri bir şey istemeyecektir.

MADDE 17- UYUŞMAZLIKLARIN ÇÖZÜM YERİ
Uyuşmazlıkların çözüm yeri taşınmazın bulunduğu ilçedeki İcra Daireleri ve Mahkemeleridir…………………(İmzalar)” denilmektedir. (Ek: 26)
” Dostane çözüm” bağlamında Hükümetimizce taahhüt edilen intifa hakkı tesisine ilişkin olarak hazırlanan bu metnin yasalar çerçevesinde ve ihtilafı nihai olarak çözümleyecek nitelikte olduğu ve başvurunun AİHM’nce yeniden ele alınmasını önleyeceği değerlendirilmektedir.
Anılan başvuruya ilişkin ekli dosya incelenmek suretiyle, intifa hakkı tesisine konu olan taşınmazların değeri göz önüne alınarak, 4353 sayılı Yasanın değişik 30. maddesi hükmü uyarınca, yukarıda etraflıca açıklanan ihtilafın, taahhütname hükümleri dairesinde sulhen halli konusunda uygun görüşlerinin bildirilmesini arz ederim.” denilmektedir.
Dairemizce yapılan çağrı üzerine gelen Maliye Bakanlığı Hukuk Müşaviri …, Hazine Avukatı …, Milli Emlak Genel Müdürlüğü Daire Başkanı …, Dışişleri Bakanlığı Çok Taraflı Siyasi İşler Genel Müdürlüğü Daire Başkanı …, Uzman Hukukçu …, Vakıflar Genel Müdürlüğü Hukuk Müşaviri …, Şube Müdürü …, Adalet Bakanlığı Tetkik Hakimi … ve Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı Başbakanlık Uzmanı …’ın sözlü açıklamaları dinlendikten sonra;

Gereği Görüşülüp Düşünüldü :
Dosyanın incelenmesinden; Maliye Bakanlığı ile … Genel Müdürlüğünce, “… Medresesi ve Manastırı ve Mabet” vasfıyla … Fransız Rahipleri adına tapuya kayıtlı bulunan 19.289 m2 yüzölçümlü taşınmaza ilişkin tapu kaydının iptali ve bu taşınmazın kendi adlarına tescil edilmesi istemiyle açılan davada … Asliye Hukuk Mahkemesinin … günlü, E: …, K: … sayılı kararıyla davalı … Topluluğunun taşınmazı iktisap ettiği tarihte ve halen tüzelkişiliğinin olmadığı, Fransa tarafından tanınmış ve tescil edilmiş bir kuruluş olmadığından Lozan Antlaşması hükümleri kapsamında değerlendirilmesine olanak bulunmadığı, tapu kaydı belgelerine göre bu topluluğun tanınmasına dair ferman, padişah iradesi veya Bakanlar Kurulu kararının mevcut olmadığı, taşınmaz üzerinde yüzme havuzu, tenis kortu, lokanta, kafeterya gibi binalar yaptırılmak ve kiraya verilmek suretiyle taşınmazın ibadet amacı dışında ticari amaçla kullanılmakta olduğu gerekçesiyle tapu kaydının iptal edildiği, 19.289 m2 yüzölçümlü taşınmazın … Vakfından mukataalı 2.177 m2′ sinin … Genel Müdürlüğü adına, 17.112 m2’sinin ise Hazine adına tapuya tesciline karar verildiği, söz konusu mahkeme kararının Yargıtayca onanarak kesinleştiği, rahipler tarafından mülkiyet haklarının ve din hürriyetlerinin ihlal edildiği ileri sürülerek 18.1.1995 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna başvurulduğu, Komisyonca başvurunun bu aşamada çözülmesi mümkün olmayan hukuki ve vakai sorular ortaya koyduğu ve bunların esasa ilişkin inceleme aşamasında ele alınması gerektiği belirtilerek 19.1.1998 tarihinde söz konusu başvurunun kabul edilebilirliğine karar verildiği, Avrupa İnsan Hakları Komisyonunun 1.11.1998 tarihi itibariyle görevinin sona ermesi ve anılan tarihe kadar başvuruya ilişkin raporun Komisyonca hazırlanamamış olması nedeniyle söz konusu başvuru dosyasının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine intikal ettiği, uyuşmazlık hakkında tarafların dostane çözüme ulaştıkları gerekçesiyle Mahkemece 14.12.2000 tarihinde davanın kayıttan düşürülmesine karar verildiği, anılan karar uyarınca hazırlanan ve başvuran rahiplerin vekilince kabul edilen “Tapu Sicil Müdürlüğünde Düzenlenecek Resmi Senede Yazılacak Hususlar” başlıklı sulhname taslağı hakkında 4353 sayılı Yasanın 30 uncu maddesi uyarınca uygun görüş verilmesinin istenildiği anlaşılmaktadır.
Ülkemizce de imzalanmış ve onaylanmış bulunan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 11 nolu protokol ile değiştirilmiş 39 uncu maddesi hükmüne göre, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin dostane çözüm başvurularını sonuçlandırması için yürüttüğü sürecin gizli olduğu, bu süreç sonucu dostane çözüme ulaşılması halinde, mahkemece bu maddeye göre davanın kayıttan düşürülmesine karar verileceği, ancak davanın yeniden kayda alınmasını haklı gösterecek istisnai şartların bulunduğu sonucuna ulaşıldığı takdirde, Mahkeme tarafından Sözleşmenin 37 nci maddesi hükmü gereğince davanın yeniden kayda alınmasına karar verilebileceği anlaşılmaktadır.Bu durumda, Sözleşme hükümleri uyarınca Dışişleri Bakanlığınca “dostane çözüm” çerçevesinde uyuşmazlığın çözümü için taahhütte bulunulmasından sonra hazırlanan sulhname taslağı hakkında uygun görüş istenilmesinde usule aykırılık bulunmadığından işin esasının incelenmesine geçildi.
4353 sayılı Yasanın 30 uncu maddesinde, genel bütçe içindeki daireleri ilgilendiren ve mahkemelere, hakeme veya icraya intikal etmiş olan işlerin sulh yoluyla hallinde menfaat görüldüğü takdirde Muhakemat Genel Müdürlüğünün teklifi üzerine, 2003 yılı Bütçe Kanunu ile belirlenen 500.000.000.000 liraya kadar bir hakkın tanınması ya da menfaatin terkini öngören anlaşmalar yapmaya Maliye Bakanının yetkili olduğu, bu miktarı geçen anlaşmaların ise Danıştay’ın olumlu görüşü üzerine hazırlanacak kararnameler ile yapılacağı hükme bağlanmıştır.
Bu hükme göre, uyuşmazlığın sulh yoluyla veya dostane çözüm çerçevesinde hallini öngören anlaşmaların, taahhütlerin veya protokollerin, mevcut hukuk kurallarıyla bağdaşıp bağdaşmadığının ve bu anlaşmalarda idarenin menfaatinin bulunup bulunmadığının saptanması gerekmektedir.
… Topluluğu Başvurusu (…) Dostane Çözüm Kararının eki olan dostane çözüm metninin Türkçe çevirisinde yer alan kabullere göre Mahkeme, tarafların dostane çözüm konusunda başarılı olduklarını kaydetmiş, bu anlaşmanın Sözleşme ve protokollerin tanımladığı insan hakları ile uyumlu olduğunu belirterek 14.12.2000 tarihinde davanın kayıttan düşürülmesine oybirliğiyle karar vermiştir.
Dostane çözüm metninde, kesinleşmiş mahkeme kararı ile … Genel Müdürlüğü adına tapuya tescil edilen taşınmaz üzerinde bulunan kilise ve müştemilatı dışındaki ticari amaçla kullanılan araziden elde edilecek gelirin tarafların anlaşacağı belli bir oranının Vakıflar Genel Müdürlüğüne verilmesi koşuluyla … lehine intifa hakkı tesisinin; rahiplerin kullanımında olan kilise ve müştemilat bölümü üzerinde de sadece dini amaçla kullanılmak, bakım ve onarımı vb. yapılmak üzere rahipler adına intifa hakkı tesisinin, bu husustaki gerekli tüm şerhlerin tapuya kaydedilmesi ve rahiplerin ölümü halinde göreve yeni gelecekler için aynı kolaylığın gösterileceğine dair uygun görülecek bir güvencenin verilmesinin kabul edildiği, söz konusu taşınmazın kesinleşmiş mahkeme kararı ile Hazineye devredilmiş kısmı için Milli Emlak Genel Müdürlüğünün kendi mevzuatı çerçevesinde intifa hakkı için çözüm sağlamayı kabul ve taahhüt ettiği, ayrıca Danıştay Birinci Dairesinin 19.04.2000 tarihli ve 2000/80 sayılı kararı uyarınca … Genel Müdürlüğünün, taşınmazın ticari amaçla kullanılan bölümü için açılan dava sonucu tahakkuk eden …-ABD Doları ile yasal faizinden dostane çözüm çerçevesinde vazgeçmeyi taahhüt ettiği belirtilmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin davanın kayıttan düşürülmesi kararına dayanak oluşturan dostane çözüm metninde yer alan hususların bir kısmının kesin olmadığı ve bir kısmının da iç hukukumuzla bağdaşmayan hükümler içerdiği görülmektedir.
Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre gerçek ve tüzel kişiler hak ehliyetine sahiptirler. Mülkiyet hakkına da hak ehliyetine sahip gerçek ve tüzel kişiler sahip olabilirler.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 1 No’lu Protokolün, “Mülkiyetin korunması” başlıklı 1 inci maddesinde; “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına riayet edilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin genel menfaate uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez” hükmü yer almaktadır.
Görüldüğü üzere, iç hukukumuzda olduğu gibi Sözleşmede de mülkiyet hakkı, yalnızca gerçek ve tüzel kişilere tanınmaktadır.
Bu durumda, yabancı gerçek ve tüzel kişilerin ülkemizde taşınmaz edinmelerine ve tasarruf haklarına ilişkin hükümlere de değinmekte yarar vardır.
Yabancı gerçek kişilerin Ülkemizde taşınmaz edinme ve tasarruf haklarının geçirdiği evreler, 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan’da aktedilen ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 340 sayılı Kanunla onaylanan Sulh Antlaşmasıyla bugünkü esaslar üzerine oturtulmuştur. Lozan Sulh Antlaşmasının “Emval, Hukuk ve Menafi” başlığını taşıyan Birinci Faslının birinci kısmındaki 3 üncü maddeye göre, Türkiye’de diğer akit devletler uyruklarının, kanunlara ve mahalli düzenlemelere göre her türlü taşınır ve taşınmazı edinmeye, tasarrufa, devre ve ferağa hakları olduğu kabul edilmiş, bu antlaşmaya bağlı “İkamet ve Selahiyeti Adliye Hakkındaki Sözleşme”nin 1 inci maddesinde, Ülkemizde taşınmaza tasarrufun sınırı ve kapsamı” tam bir muamelei mütekabile tatbiki” şart ve esasına bağlanmıştır. Yedi yıl süreli olan bu Sözleşme 1930 yılında Türkiye tarafından feshedilerek yürürlükten kalkmıştır. Bunu takiben yürürlüğe giren, 22.12.1934 tarihli ve 2644 sayılı Tapu Kanununun 35 inci maddesi hükmü ile yabancı gerçek kişilerin Türkiye de taşınmaza tasarruf hakları, karşılıklı olmak koşuluna bağlanmış bulunmaktadır.
Yabancı tüzel kişilere gelince, Lozan Antlaşmasına kadar yabancı tüzel kişilerin, Türkiye’de taşınmaza tasarrufları kabul edilmemiş olmasına rağmen, yabancı dini topluluklar ile ilmi ve hayri müesseselerin Osmanlı imparatorluğu döneminde, irade ve fermanlara dayanarak taşınmaz edindikleri ve bunlar üzerinde fiilen tasarruf ettikleri görülmüştür. Bu hususları dikkate alan ve kazanılmış hakların saklı tutulmasına önem veren kanun koyucu, Tapu Kanununun 35 inci maddesi hükmü ile eskiden olduğu gibi yabancı tüzel kişileri taşınmaz mal edinmek hakkından yoksun bırakmış, ancak 3 üncü maddesinde, “Mevcudiyetleri Türkiye Cumhuriyeti Hükümetince tanınmış olan yabancılara ait dini, ilmi ve hayri müesseselerin fermanlara ve Hükümet kararlarına müsteniden sahiplendikleri gayrimenkuller bu belgelerin dışına çıkmamak ve Hükümetin izni alınmak şartı ile müesseselerin hükmi şahsiyetleri namına tescil olunabilir.” hükmünü koymuştur. Bu hüküm ile yabancı dini, ilmi ve hayri nitelikteki tüzel kişilere tanınan taşınmaz mülkiyeti hakkı, bu müesseselerin varlıklarının Türkiye Cumhuriyeti Hükümetince tanınmış olması koşuluna bağlanmıştır. Ayrıca tapu sicil müdürlüklerince tescil işleminin yapılabilmesi için, Hükümetin izninin olup olmadığının, yabancı dini, ilmi ve hayri müesseselerin mevcudiyetinin tanınıp tanınmadığının, diğer yandan tanınmış olan hakkın sınırının ve kapsamının aşılıp aşılmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
Ancak, 3.8.2002 günlü, 4771 sayılı Yasanın 4 üncü maddesiyle 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 1 inci maddesine eklenen altıncı fıkrada, cemaat vakıflarının, vakfiyeleri olup olmadığına bakılmaksızın, Bakanlar Kurulunun izniyle dini, hayri, sosyal, eğitsel ve kültürel alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere taşınmaz mal edinebilecekleri ve taşınmaz malları üzerinde tasarrufta bulunabilecekleri, yedinci fıkrada da, bu vakıfların ihtiyaçlarını karşılamak üzere, her ne suretli olursa olsun tasarrufları altında bulunduğu, vergi kayıtları, kira sözleşmeleri ve diğer belgelerle belirlenen taşınmaz malların bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde başvurulması halinde vakıf adına tescil olunacağı hükmü getirilmiştir.
… Topluluğunun, … Asliye Hukuk Mahkemesinin … günlü, E:…, K:… sayılı kararında da belirtildiği üzere, söz konusu taşınmazı iktisap ettiği tarihte ve halen tüzel kişiliğinin olmadığı açıkça görülmektedir. Kararda, mahkemece Dışişleri Bakanlığı kanalı ile Fransa Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığına gönderilen talimata cevaben verilen 19.8.1992 tarihli yazının tercüme ettirilmiş metninin incelendiği, “… Fransız rahipleri’nin 1845 yılında Fransanın … kentinde dini bir topluluk olarak … isimli rahip tarafından kurulduğu, Fransa’da dini cemaatlerin mülkiyet edinebilmeleri yönünden 1.7.1901 tarihinde yasa çıkarıldığı, fakat davalı topluluğun Fransız devletinden izin almaması nedeniyle feshedilmiş sayıldığı, 1.7.1901 tarihli kanunun 18 inci maddesi gereğince feshedilmiş duruma düşen topluluğun yasa dışı faaliyetlerde de bulunması nedeniyle Fransa Devletince yasaklanması üzerine, mensuplarının Fransa dışında faaliyette bulunmaya başladıkları, sonuç olarak bu dini topluluğun tüzel kişiliği iktisap ettiğine ilişkin Fransada yasal bir statüsü bulunmadığı, ayrıca Fransada tanınmasına dair herhangi bir başvurusunun olmadığı” hususlarının tespit edildiği görülmektedir.
Yine mahkeme kararında, aynı konuda Vatikan’a yazılan yazıya verilen cevapta, bu dini topluluğun Vatikan tarafından 1853 yılında mezhep olarak tescil edildiği, 1857 yılında da statüsünün Roma tarafından kabul ve tescil edildiği, bu tescilin tüzel kişilik kazanımıyla ilgili olmadığı, sadece hristiyanlık dini içinde bir mezhep olduğunun belgelenmesi niteliğinde bulunduğu belirtildikten sonra bu rahipler topluluğunun, cemiyetler veya dernekler kanununa göre kurulup yasal statüsünü iktisap ettiğine, kurulduğu veya bağlı olduğu devletten izin aldığına ilişkin herhangi bir kayıt bulunmadığı, Fransa Devleti tarafından tescil edilmiş ve tanınmış bir kuruluş olmadığından Lozan Antlaşması ve eki mektuplarda tanınan haklardan yararlanmasına da olanak bulunmadığı hususları belirtilmiştir. Mahkeme kararında ayrıca tapuda müştemilat bahçesi olan ruhban medresesi ve manastırı ve mabed olarak kayıtlı taşınmaz üzerine, beton spor sahası, yüzme havuzu kompleksi, otopark yeri, futbol ve oyun sahaları, tenis sahaları, gazino binası ve ekleri ile mutfak bölümlerinin yaptırıldığı, bu bölümleriyle taşınmazın turistik amaçlı tesis vasfını kazandığı, içerisinde ufak bir mabed ile papaz evinin bulunduğu bölümün bir kısmının da dini faaliyet dışında ve gelir elde etmek için, ticari amaçla çalışan bir şirkete kiraya verildiği ve kira tahsil edildiği vurgulanmıştır.
Kaldı ki, … Topluluğunun bir Fransız kurumu olmadığı, varlığının bir kilise hukuku kurumu olmasına dayandığı, başvuru sahibinin A.İ.H.M. nin … nolu dosyasına gönderdiği cevabi görüşünde de açıkça ifade edilmektedir.
Bu durumda, tapu kaydı mahkemece iptal edilen ve Lozan Antlaşması hükümleri uyarınca Türkiye Cumhuriyeti Hükümetince tanınmamış olan, ayrıca Fransa tarafından da münfesih sayılması nedeniyle tanınmamış ve tescil edilmemiş bulunan söz konusu Topluluğun Tapu Kanununun 3 üncü maddesinde belirtilen şartları taşımadığı ve vakıf tüzel kişiliği de bulunmadığı açık olduğundan Vakıflar Kanununun 1 inci maddesine 4771 sayılı Yasa ile eklenen hükümlerinden yararlanmasına olanak bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, Dairemizden olumlu görüş istemine esas olmak üzere hazırlanan “Tapu Sicil Müdürlüğünde Düzenlenecek Resmi Senede Yazılacak Hususlar” başlıklı 17 maddeden oluşan sulhname taslağının 3,4,5 ve 13 üncü maddelerinde yer alan intifa hakkı, intifa hakkının dayanağı, intifa hakkının tesisi ve tescili, intifa hakkının başlama ve bitim tarihi ile süresi, hak sahibi, intifa hakkının son bulması konularındaki düzenlemenin mevcut hukuk kuralları ile bağdaşıp bağdaşmadığının irdelenmesi zorunludur.
Mülkiyet yönünden yukarıda belirtilen hususlar, sınırlı ayni haklar yönünden de geçerlidir. Yasal sınırlamalar saklı kalmak ve karşılıklılık esasına uyulmak suretiyle Türkiye’de taşınmaz edinme hakkı tanınmış olan yabancı gerçek ve tüzel kişilerin, yasaların taşınmaz edinmelerine izin verdiği yerlerde yasalara uygun olarak mülkiyetin gayri ayni hakları edinmeleri de kural olarak mümkündür.
Öte yandan, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 795 inci maddesinde, intifa hakkının taşınmazlarda tapu kütüğüne tescil ile kurulacağı, taşınmazlarda intifa hakkının kazanılması ve tescilinde, aksine düzenleme olmadıkça, mülkiyete ilişkin hükümlerin uygulanacağı, 796 ncı maddesinde, intifa hakkının konusunun tamamen yok olması ve taşınmazlarda tescilin terkini ile sona ereceği, sürenin dolması veya hak sahibinin vazgeçmesi ya da ölümü gibi diğer sona erme sebeplerinin, taşınmazlarda malike terkin isteme yetkisi vereceği, 797 nci maddesinde de intifa hakkının, gerçek kişilerde hak sahibinin ölümü, tüzel kişilerde, kararlaştırılan sürenin dolması, süre kararlaştırılmamışsa kişiliğin ortadan kalkmasıyla sona ereceği, tüzel kişilerin intifa hakkının en çok yüz yıl devam edebileceği hükme bağlanmıştır.
Bu açık hükümlere rağmen, görüş istemine esas olan düzenlemenin 3 ve 4 üncü maddelerinde, … Topluluğunu temsilen rahip … adına kaydı hayatla (ölünceye kadar) intifa hakkı tesis edileceği, ölümü halinde, adı geçen topluluğu temsilen göreve yeni ve daha sonra gelecek diğer rahipler için de aynı koşullarla bu hakkın geçerli olacağı ve devam edeceği, 5 inci maddesinde, hak sahibinin … Topluluğunu temsilen rahip … olduğu belirtilmekte, 13 üncü maddesinin birinci fıkrasında, 3 ve 4 üncü maddelerdeki, intifa hakkının ölüm halinde topluluğu temsilen göreve yeni ve daha sonra gelecek diğer rahip/rahipler için de aynı koşullarla geçerli olacağı hükmü tekrarlandıktan sonra, ancak lehine intifa hakkı tesis edilen rahibin ölümü halinde, … Topluluğunu temsilen göreve yeni rahip/rahipler atanmaması, bu topluluğun dağılması veya bu kilisenin kapatılması halinde intifa hakkının sona ereceği hükmü getirilmektedir.
Bu durumda, yukarıda belirtilen hükümler karşısında tüzelkişiliği olmaması nedeniyle hak ehliyetine sahip bulunmayan … Topluluğuna sulhname taslağında belirtildiği şekilde bir intafa hakkı tanınması, Türk Medeni Kanununun yukarıda belirtilen hükümleriyle çeliştiğinden hukuken olanaklı bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, … Fransız … Rahipleri sıfatıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru ile ilgili olarak uyuşmazlığın “Tapu Sicil Müdürlüğünde Düzenlenecek Resmi Senede Yazılacak Hususlar” başlıklı sulhname taslağı hükümlerine göre çözümlenmesinde hukuka uygunluk ve idare yararı bulunmadığı sonucuna varılarak istemin 4353 sayılı Yasanın 30 uncu maddesi uyarınca reddine ve dosyanın Danıştay Başkanlığına sunulmasına 18.4.2003 gününde usulde oyçokluğu, esasta oybirliğiyle karar verildi.

AZLIK OYU

İstem, dostane çözüm çerçevesinde Dışişleri Bakanlığı tarafından taahhüt edilen hususlarla ilgili olarak, 4353 sayılı Yasanın 30 uncu maddesi hükmü uyarınca uygun görüş verilmesine ilişkindir.
4353 sayılı Kanun, Maliye Bakanlığı Başhukuk Müşavirliğinin ve Muhakemat Genel Müdürlüğünün Görevlerine, Devlet Davalarının Takibi Usullerine ilişkin bir kanundur.
Bu Kanunun adli mercilerde temsil başlıklı 18 inci maddesinde, genel bütçe içindeki dairelere ait hukuk ve ceza davalarında ve her türlü icra takiplerinde bu daireleri mahkemeler, hakemler, icra daireleri ve dava icra işleriyle alakalı sair merciler nezdinde temsil görevinin, Maliye Bakanlığına bağlı Hazine avukat ve yardımcı avukatları tarafından görüleceği, hukuk müşavirleriyle müşavir avukatlar ve muhakemat müdürlerinin de bu yetkiyi kullanabilecekleri, 26 ncı maddesinde, merkezde Başhukuk Müşaviri ve Muhakemat Genel Müdürünün, illerde muhakemat müdürlerinin ve teşkilat olmayan yerlerde Hazine avukatının uygun mütalaası olmadıkça hiçbir davanın açılamayacağı ve icra takibi yapılamayacağı belirtilmiş, müteakip maddelerinde, açılan davalar ile başlayan icra takiplerinden vali ve kaymakamların vazgeçme yetkileri, Maliye Bakanının vazgeçme yetkisi, Danıştay Kararıyla vazgeçme hususlarına yer verildikten sonra, davaya veya icraya intikal etmiş olan ihtilafların sulh yoluyla halli başlıklı 30 uncu maddesinde, genel bütçe içindeki daireleri ilgilendiren ve mahkemelere, hakeme veya icraya intikal etmiş olan işlerin sulh yoluyla hallinde menfaat görüldüğü takdirde Muhakemat Genel Müdürünün teklifi üzerine, 2003 yılı Bütçe Kanunu ile belirlenen 500.000.000.000 liraya kadar bir hakkın tanınması ya da menfaatin terkini öngören anlaşmalar yapmaya Maliye Bakanlığının yetkili olduğu, bu miktarı geçen anlaşmaların ise Danıştay’ın olumlu görüşüyle ve alınacak kararnameyle yapılacağı hükme bağlanmıştır.
Bilindiği gibi Türk medeni usul hukukunda sulh, görülmekte olan bir davanın tarafların karşılıklı anlaşması ile sona erdirilmesidir. Taraflar arasındaki uyuşmazlığa son veren bir akit olan sulh, mahkeme önünde yapılmakla davaya son veren bir taraf muamelesi haline gelir. Taraflar,mahkeme önünde şarta bağlı bir sulh sözleşmesi de yapabilirler ve böyle bir sulh ile de davaya son verebilirler.
30 uncu maddesinde sulhen hal yoluna ilişkin kurallar içeren 4353 sayılı Yasa, her ne kadar 1943 tarihinde yürürlüğe girmiş ise de, davaya veya icraya intikal etmiş olan tüm ihtilafları ve bunlara uygulanması gereken kuralları kapsayan genel Kanun olduğundan T.C. Devletinin davalı konumunda olduğu AİHM’deki davaların dostane çözüm yöntemiyle sonuçlandırılmasında da, iç hukukumuzun öngördüğü bir prosedür olarak uygulanmak durumundadır.Aksi düşünüldüğü takdirde, bu hükme dayanılarak Dairemizden uygun görüş istenilmesi yoluna başvurulmasının ne anlama geldiği üzerinde durulması gerekir. 4353 sayılı Yasanın 30 uncu maddesi uyarınca Dairemizden uygun görüş verilmesi istenilen olayda, AİHM’nde T.C. Devleti aleyhine açılan davanın, dostane çözüm (sulh) yoluyla hallinde, idarenin menfaatinin bulunup bulunmadığının tespitini yapma ve sonucuna göre T.C. Devleti adına sulh anlaşması yaparak davanın kayıttan düşürülmesini sağlamada ön izin verme yetkisinin hangi makama ait olduğunun ve bu yetkinin nasıl ve ne zaman kullanılması gerektiğinin saptanması, sorunun usul yönünü oluşturmaktadır. İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesinin 39 uncu, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi İçtüzüğünün 62 inci maddelerinde öngörülen dostane çözüm yolunun iç hukukumuzda yer alan sulh müessesesinden, işleyiş tarzından ve hukuki sonuçlarından farklı bir yanı bulunmamaktadır. AİHM’nin dostane çözüm başvurularının sonuçlandırılması için yürüttüğü çalışmaların gizli olmasının ya da sözleşmenin 39 uncu maddesine göre verdiği kayıttan düşme kararının nihai karar olup olmamasının çözümlenmesi gereken usule ilişkin sorunla bir bağlantısı olmadığı kanısındayım.
Yukarıda belirtildiği üzere, 4353 sayılı Yasanın 30 uncu maddesinde öngörülen anlaşmazlıkların sulhen halli konusunda ön izin verme yetkisi, bütçe kanunları ile belirlenen sınırlar içinde Maliye Bakanlığına ait olup, bu miktarı geçen sulh anlaşmalarının ise Danıştayın olumlu görüşü ve kararnameyle yapılabileceği açıktır.
Bu durumda, 4353 sayılı Yasanın 30 uncu maddesinde belirtilen yetkili mercilerin kararı veya olumlu görüşü ve kararname alınmadan AİHM nezdinde T.C. Devleti adına bir taahhütte bulunmak mümkün değildir.
Zira mevzuatımızda, bu hüküm dışında yetkili makamlardan görüş, karar, kararname yani ön izin alınmadan, Dışişleri Bakanlığına bir uyuşmazlığı sulhen ya da dostane çözüm yoluyla sonuçlandırabilmek için Devlet adına bir taahhüdde bulunma yetkisi veren bir başka kural bulunmamaktadır. Bu yetkinin, 4353 sayılı Yasanın 30 uncu maddesinin gereklerinin yerine getirilmesinden yani yetkili makamlardan ön izin alınmasından sonra AİHM nezdinde Dışişleri Bakanlığı vasıtasıyla kullanılması söz konusu olabilir.
Aksi takdirde, sulhen yapılacak anlaşmalarda ya da dostane çözümle ulaşılacak sonuçlarda İdarenin menfaatinin bulunup bulunmadığı, sulhen veya dostane çözüm önerilerinin mevcut hukuk kurallarıyla bağdaşıp bağdaşmadığı hususlarında 30 uncu maddede belirlenen mercilerin önceden yapacakları hukuka uygunluk ve kamu yararı denetimi sonucunda ön izin verme görevinin yerine getirilmesi engellenmiş olur ve böylece bu olayda olduğu gibi usulüne uygun alınmış görüş, karar veya kararnameye yani ön izne dayanmadan başlatılan dostane çözüm girişiminin ve yapılan taahhütlerin yarattığı hukuki sonuçlara ve sorunlara sonradan hukuki çözüm arama (icazet alma) çabalarına girişilmiş olur.
Kısaca vurgulamak gerekirse,ister sulh, ister dostane çözüm yoluyla olsun Devletin veya İdarenin taraf olduğu bir davanın sona erdirilmesinde menfaat görüldüğü takdirde, 4353 sayılı Yasanın 30 uncu maddesinde belirtilen yetkili mercilerden görüş, karar veya kararname alınmasının, dostane çözüm başvurusunun bir ön şartı olduğunun kabul edilmesi yasa hükmünün gereğidir.
Nitekim Dairemizin, Argun Sünkitay başvurusu hakkında verdiği 5.11.2001 gün ve E: 2001/148, K: 2001/158 sayılı kararının gerekçesinden ve istem yazısı ile eklerinden, Maliye Bakanlığının benzer olaylarda dostane çözüm sürecinde AİHM sekreteryasında 4353 sayılı Yasanın 30 uncu maddesine göre Bakanlık oluru alarak sulhen anlaşma prosedürünü işlettiği anlaşılmış, E:2002/147, K:2002/144 sayılı dosyada da dostane çözüm sürecinden önce Dairemizden görüş istenilmiş ve olumlu görüş verilmiştir. Kamil Yıldırım başvurusu hakkındaki Dairemizin 12.2.2002 gün ve E: 2002/94, K: 2002/106 sayılı kararında, dostane çözüm süreci çerçevesinde, yetkili makamlardan sulh anlaşması yapma konusunda gerekli görüş, karar veya kararname alınmadan AİHM nezdinde taahhütte bulunulduktan sonra Danıştay’dan olumlu görüş istenmesinde 4353 sayılı Yasanın 30 uncu maddesi hükmüne uyarlık bulunmadığı belirtildikten sonra, yaratılan fiili durum nedeniyle AİHM tarafından kayıttan düşürülen bir davada dostane çözüm çerçevesinde uyuşmazlığın sona erdirilmesinde İdare yararı görülerek olumlu görüş verilmiştir.
Bir kanun hükmünün öngördüğü kamu gücü ve yetkisi kullanımının hukuki dayanağı olan ön izin verme prosedürünün önceden işletilmesi yerine, işlemler tamamlanıp hukuki sonuçlar yaratan taahhütlerden ve fiili durumlardan sonra bu prosedürün tamamlanmasına çalışılmasının kabul edilmesi, hukuk kurallarıyla sağlanmak istenen güveni, kamu düzenini ve hukuka saygıyı zedeler. Ön izin alınmadan yapılan bu tür işlemler, iç hukukumuz bakımından sakat ve eksik sayılır ve bu prosedüre uymadan Devleti bağlayıcı taahhütte bulunanların sorumluluğunu gerektirir.
Açıklanan nedenlerle, 4353 sayılı Yasanın 30 uncu maddesinde öngörülen sulhen anlaşma yapma konusunda yetkili mercilerden önceden uygun görüş ve karar alınmadan hareket edilmesine ve T.C. Devleti adına taahhütte bulunulmasına hukuken olanak bulunmadığı görüşüyle kararın, bu hususun usul yönünden bir eksiklik ve yasaya aykırılık arzetmediğine, yapılan işlemlere sonradan da icazet verilebileceğine ilişkin kısmına katılmıyorum.