Danıştay Kararı 1. Daire 1999/15 E. 1999/23 K. 05.02.1999 T.

1. Daire         1999/15 E.  ,  1999/23 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
BİRİNCİ DAİRE
Esas No : 1999/15
Karar No : 1999/23

… İli, … İlçesi … ve … Köyleri çevresinde … Madencilik Anonim Şirketi tarafından yapılacak altın madeni işletmeciliğine izin verilmesi yolundaki Çevre Bakanlığı işleminin … İdare Mahkemesince iptal edilmesi ve bu kararın kesinleşmesi üzerine, anılan iptal kararının uygulanması ile ilgili olarak düşülen duraksamanın giderilmesi amacıyla istişari düşünce istemine ilişkin Başbakanlığın 8.1.1999 günlü ve B.02.0.KKG/174-219/123 sayılı yazısının eki Çevre Bakanlığının 29.12.1998 günlü ve B.19.0.HKM.0.00.00.00/1290-11142 sayılı yazısında aynen:
“… Madencilik A.Ş.’nin 16 Ağustos 1989 tarihinde arama izni, 12 Şubat 1992 tarihinde de işletme ruhsatı aldığı … Altın Madeniyle ilgili olarak, … Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü’nün 14.1.1992 tarih ve 392 sayılı yazısı ile faaliyet hakkında Bakanlığımız görüşü sorulmuştur. Bunun üzerine yapılan incelemeler ve yöre halkının görüşleri bir arada değerlendirilerek 2872 sayılı Çevre Kanununa istinaden yürürlüğe giren Yönetmeliklerin konuya ilişkin hükümlerine uyulması ve ilgili kurum ve kuruluşlardan mer’i mevzuat çerçevesinde gerekli izinlerin alınması kaydıyla anılan faaliyetin gerçekleştirilmesinde Bakanlığımızca sakınca görülmediği şeklinde görüş verilmiştir. (Ek 1)
Bakanlığımızın bu işlemine karşı … İdare Mahkemesinde, … ve arkadaşları; .. ve arkadaşları; … ve arkadaşları; tarafından olmak üzere üç adet dava açılmıştır. (Ek 2)
… İdare Mahkemesi önce “Yürütmenin Durdurulması” yolundaki davacı taleplerini reddetmiş (Ek 3), daha sonra davayı esastan reddetmiştir. (Ek 4)
Davacılar … İdare Mahkemesi tarafından davanın reddi yolunda verilen kararlara karşı “Yürütmenin Durdurulması” talepli olarak temyiz yoluna başvurmuşlardır.
Danıştay 6. Daire’si davacıların “Yürütmenin Durdurulması” yolundaki taleplerini reddetmiş, ancak, mahkeme kararlarını bozmuştur. (Ek 5)
Anılan mahkeme kararında “Yukarıda sözü edilen raporlardan, altın madenciliğinde, liç işleminde kullanılan siyanür ve ortaya çıkacak diğer ağır metallerin çevre sağlığı için olumsuz etkiler yaratacak olası bir risk ve tehdit unsuru oluşturduğu, özellikle çok kuvvetli bir zehir olan siyanürün toprağa, suya ve havaya karıştığı zaman her türlü canlı açısından zararlı olduğu, dolayısıyla proses gereği atık barajlarına pompalanan siyanürlü atıkların, geçirimsiz olarak planlanan bu atık barajlarından oluşabilecek sızıntılar nedeniyle su kaynaklarına ve diğer kullanım alanlarına ulaşma olasılığı bulunduğu ve siyanürle altın madeni işletilmesindeki risk unsurunun ön plana çıktığı, ayrıca aynı risk sebebiyle bu bölgelerdeki flora ve faunanın da bozulma tehdidi altında kaldığı anlaşıldığından, siyanürün insan sağlığı ve çevre açısından çok büyük bir risk oluşturması karşısında daha da duyarlı olunması zorunludur.
Çevre, doğal ve yapay unsurları içinde barındıran ve her türlü insan faaliyetinin yer aldığı belirli dengelerle varlığını sürdürmektedir. Sistemi oluşturan denge unsurlarının yitirilmesi halinde çevrede meydana gelecek bozulmaların canlılar üzerinde yıkıcı etkilere yol açacağı ve çevre kirliliğini oluşturacağı tabiidir. Canlı yaşamın en önemlisi olan insan yaşamının sağlıklı, dengeli, bozulmamış bir çevrede sürdürülmesi esastır. İnsan yaşamının korunması bir öncelik olduğuna göre, insanın doğal yaşam temellerinin korunması ve geliştirilmesi gerekmekte ve çevrenin korunması insan yaşamının vazgeçilmez bir unsuru olmaktadır. Bu durumda yukarıdaki saptamalardan hareketle dava konusu altın madeni işletme yönteminin yarattığı sakıncaların doğrudan ve dolaylı olarak insan yaşamı ile ilgili olması karşısında, belirtilen Anayasa ve yasa hükümleri de dikkate alınarak dava konusu idari işlemin yargısal denetiminde öncelikle kamu yararı ve bu kavramdaki önceliklerin irdelenmesi gerekmektedir.
İşletmecinin iyi niyeti, önlemlerin titizce denetlenmesi gibi kavramlara bağlı kalınarak yapılacak faaliyet sonucunda elde edilecek ekonomik değerin, doğada ve doğrudan veya dolaylı olarak insan yaşamı üzerindeki risk faktörünün kamu yararının öncelikle insan yaşamı lehine değerlendirilmesi doğaldır. Siyanür liçi yöntemi ile altın madeni işletilmesinde işletmeciye ve yapılacak olan denetime duyulan güvene bağlı olarak risk olasılığının azalacağından söz etmek mümkün değildir.
Yukarıdaki teknik ve hukuki belirlemeler karşısında, insanın yaşama hakkını ve devletin de çevre sağlığını koruma, çevre kirlenmesini önleme, herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içerisinde sürdürmesini sağlama ödevlerini dikkate aldığımızda, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) ve bilirkişi raporlarında da öngörülen olası risk faktörleriyle çalışan ve bu riskin gerçekleşmesi halinde doğrudan veya çevrenin bozulması ile dolaylı olarak insan yaşamını etkileyeceği kesin olan siyanür liçi yöntemi ile altın madeni işletilmesine izin verilmesi yolundaki dava konusu işlemde kamu yararına uygunluk bulunmamaktadır.” denilmektedir.
Bakanlığımız Danıştay 6.Dairesi’nin bozma kararına karşı “Kararın Düzeltilmesi” yoluna başvurmuş, ancak, daha sonra Başbakanlık izni ile ve yargılama sürecinin hızlandırılması maksadıyla kararın düzeltilmesi talebini geri almıştır. (Ek 6)
Yargılama süreci sonunda … ve Arkadaşları tarafından açılan dava … İdare Mahkemesinin .. tarih ve E:…, K:… sayılı, diğerleri, sırasıyla E:…, K:.., E:.., K:…
sayılı kararıyla kabul edilerek dava konusu Bakanlığımız görüşü iptal edilmiştir. (Ek 7)
Bunun üzerine derhal ilgili kurum ve kuruluşlara; 23.10.1997 tarih ve 6971 sayılı yazı gönderilerek “Mahkeme Kararına konu teşkil eden Bakanlığımız görüşü esas itibarı ile bir izin ve ruhsat işlemi olmamakla beraber, söz konusu Bakanlığımız görüşüne dayanılarak kurul ve kuruluşlarca tesis edilen işlemlerin yeniden değerlendirilerek yargı kararının gereğinin yapılması” hususu bildirilmiştir. (Ek 8)
Anılan Mahkeme kararlarına karşı Bakanlığımızca temyiz yoluna gidilmiştir. Danıştay 6. Dairesi 01.04.1998 tarih ve sırasıyla E:1998/512 K:1998/1830, E:1998/511 K:1998/1829, E:1998/510 K:1998/1828 sayılı kararıyla Mahkeme kararlarını onanmasına karar vermiştir. (Ek 9)
Onama kararlarına karşı Bakanlığımızca 13.05.1998 tarihli dilekçe ile karar düzeltme yoluna gidilmiş ancak bu talebimiz Yüksek Mahkemenin 11.11.1998 tarih ve E:1998/4533, K:1998/5178 E:1998/4532 K:1998/4179, E:1998/4531, K:1998/5177 sayılı kararıyla reddedilmiştir. (Ek 10)
Dava konusu işlemin iptal edilmesi ve iptal kararının da temyiz ve karar düzeltme aşamalarından geçerek kesinleşmesi üzerine, kesinleşmiş iptal kararı doğrultusunda T.C. Anayasası’nın 138.maddesi’nin son fıkrası ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28/1.maddesi uyarınca Bakanlığımızca ne gibi işlemler yapılması konusunda tereddütler ortaya çıkmaktadır.
Sözü edilen kesinleşmiş iptal kararında “…. insanın yaşama hakkını ve Devletin de çevre sağlığını koruma, çevre kirlenmesini önleme, herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içerisinde sürdürmesini sağlama ödevlerini dikkate aldığımızda Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) ve bilirkişi raporlarında da öngörülen olası risk faktörleriyle çalışan ve bu riskin gerçekleşmesi halinde doğrudan veya çevrenin bozulması ile dolaylı olarak insan yaşamını etkileyeceği kesin olan siyanür liçi yöntemi ile altın madeni işletilmesine izin verilmesi yolundaki dava konusu işlemde kamu yararına uygunluk bulunmamaktadır.”
denilmektedir.
Bu gerekçe karşısında, anılan iptal kararının uygulanması bakımından;
1- Kararda siyanür liçi yöntemi ile altın madeni işletilmesine izin verilmesinde kamu yararı bulunmadığının belirtilmesi karşısında bu kararın çapında yeni altın madeni işletmeleri için öngörülen izin prosedüründe belirleyici olup olmayacağı, diğer bir ifade ile bundan sonra başvuruda bulunacakların taleplerinin anılan kararlar gerekçe gösterilerek, reddedilip reddedilmeyeceği veya bu konudaki izin prosedürünün durdurulup durdurulmayacağı,
2- Halen aynı yöntemle işletilmekte olan tesislerin faaliyetlerini durduracak işlemlerin tesis edilip edilmeyeceği,
3- Maden işletmeciliği dışındaki öteki pek çok sektörde de siyanür liçi yöntemi uygulandığından ve bu yöntemin insan sağlığını etkileyeceğinin kesin olduğu yönündeki mahkeme kararındaki saptamadan hareketle bu sektörlerin faaliyetlerinin durdurulup durdurulamayacağı,
4- Mahkeme kararında belirtilen olası risklerin alınmış bulunan çevre tedbirleri ile giderilmiş olup olmadığı konusunda altın madeni tesislerinde somut bir denetim yapma yoluna gidilip gidilemeyeceği, denetim yapıldığında söz konusu risklerin tamamen ortadan kaldırıldığının tesbiti halinde kararın ne şekilde uygulanacağı,
hususlarında tereddüte düşülmüştür.
Anılan tereddütlerin giderilmesi amacıyla 2575 sayılı Danıştay Kanununun 23/e maddesi uyarınca Danıştay’dan görüş alınması hususunda gereğini arz ederim.” denilmektedir.
Dairemizce yapılan çağrı üzerine gelen Çevre Bakanlığı Birinci Hukuk Müşaviri …, Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürü Doç.Dr…, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Birinci Hukuk Müşaviri …, Maden İşleri Genel Müdür Yardımcısı …, aynı Genel Müdürlükte Daire Başkanı … ile Şube Müdürü …’ün sözlü açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki bilgi ve belgeler incelendikten sonra;
Gereği Görüşülüp Düşünüldü:
… İli, … İlçesi … ve .. Köyleri çevresinde … Madencilik Anonim Şirketi tarafından yapılacak altın madeni işletmeciliğine, belli koşulların yerine getirilmesi ve önlemlerin alınması kaydıyla izin verilmesine ilişkin Çevre Bakanlığı işleminin iptali isteğiyle açılan davada, … İdare Mahkemesince, sözü edilen işlemin iptaline karar verilmiş ve karar Danıştay Altıncı Dairesince de onanmıştır.
Yukarıya metni alınan idare yazısında da açıkça vurgulandığı üzere, anılan iptal kararında sonuç olarak, “Yukarıda teknik ve hukuki belirlemeler karşısında, insanın yaşama hakkını ve Devletin de çevre sağlığını koruma, çevre kirlenmesini önleme, herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içerisinde sürdürmesini sağlama ödevlerini dikkate aldığımızda, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) ve bilirkişi raporlarında da öngörülen olası risk faktörleriyle çalışan ve bu riskin gerçekleşmesi halinde doğrudan veya çevrenin bozulması ile dolaylı olarak insan yaşamını etkileyeceği kesin olan siyanür liçi yöntemi ile altın madeni işletilmesine izin verilmesi yolundaki dava konusu işlemde kamu yararına uygunluk bulunmamaktadır.” denilmiş olması karşısında, anılan iptal kararının uygulanması bakımından düşülen duraksamanın giderilmesi amacıyla istişari düşünce isteminin ilk üç maddesinde yer alan hususlar, söz konusu iptal kararının dava konusu olaya benzer konularda da uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin bulunduğundan, bu üç istem bir noktada toplanmış ve 4 üncü maddede yer alan istemle birlikte incelenerek varılan sonuçlar aşağıda açıklanmıştır:
1- Duraksama konularından birincisi; sözü edilen iptal kararının, ülke genelinde siyanür liçi yöntemi ile altın madeni işletmeleri için öngörülen izin prosedüründe belirleyici olup olmayacağına, halen aynı yöntemle işletilmekte olan tesislerin faaliyetlerini durduracak işlemlerin tesis edilip edilmeyeceğine ve maden işletmeciliği dışında siyanür liçi yöntemini uygulayan sektörlerin faaliyetlerinin durdurulup durdurulmayacağına, başka bir anlatımla dava konusu olaya benzer konularda uygulanıp uygulanmayacağına ilişkindir.
2575 sayılı Danıştay Kanununun 40 ıncı maddesine göre, Danıştay’ın içtihatların birleştirilmesi hakkındaki kararları, idari yargı yerleri ile idareyi bağlayan kararlardır. Bu nedenle, idare, aynı maddi ve hukuki olguya dayanan benzeri durumlarda da bu içtihatların birleştirilmesi kararları doğrultusunda işlem tesisine zorunlu bulunmaktadır.
Danıştayın içtihatların birleştirilmesi kararı dışındaki yargı kararları, olayına özgü olarak yanlızca tarafları bağlayıcı özellikte bulunduğundan idare, benzeri olaylarda bu kararlar doğrultusunda işlem tesisine zorunlu olmamakla birlikte, ilgili yargı kararları istikrar kazanmış ise, her olayın özgün koşulları da dikkate alınmak suretiyle maddi ve hukuki olgularda farklılık olmaması halinde, emsal alınması gerekli nitelik taşırlar.
2- Duraksama konularından ikincisi; söz konusu iptal kararının uygulanmasında, kararda belirtilen olası risklerin, alınmış bulunan çevre önlemleriyle giderilmiş olup olmadığı konusunda altın madeni tesislerinde somut bir denetim yapma yoluna gidilip gidilemeyeceğine ve denetim yapıldığında söz konusu risklerin tamamen ortadan kaldırıldığının tesbiti halinde kararın ne şekilde uygulanacağına ilişkin bulunmaktadır.
Anayasanın 138 inci ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 28 inci maddeleri uyarınca, karar gereklerine göre idare, işlem tesis etmeye mecbur olduğundan, istişari kararların niteliği gereği, yargı yerlerinde görülmekte olan yada karara bağlanmış bulunan dava konularıyla ilgili olarak istişari görüş bildirilmesine olanak bulunmadığı gibi, yargı yerlerince verilen bir kararın uygulanmasında düşülen duraksamanın giderilmesi amacıyla belirsiz ve açık olmayan yönlerini ya da birbirine aykırı hüküm fıkralarını ortadan kaldırmak görev ve yetkisi, 2577 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinde yer alan “Açıklama” hükümleri çerçevesinde kararı veren yargı yerine ait bulunmaktadır.
Açıklanan nedenlerle;
a) İstemin ilk üç maddesine ilişkin olarak, dava konusu benzeri olayların özgün koşulları da dikkate alınmak suretiyle idarece yargı kararları doğrultusunda işlem tesisi gerekeceği,
b) İstemin dördüncü maddesi hakkında görüş bildirilmesine olanak
bulunmadığı,
sonucuna ulaşılarak dosyanın Danıştay Başkanlığına sunulmasına 5.2.1999 gününde oybirliğiyle karar verildi.