Danıştay Kararı 1. Daire 1998/103 E. 1998/289 K. 02.11.1998 T.

1. Daire         1998/103 E.  ,  1998/289 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
BİRİNCİ DAİRE
Esas No : 1998/103
Karar No : 1998/289

Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat hükümlerine göre yürütülen soruşturmalarda, soruşturmacı tarafından sanığın ifadesinin alınması veya ifade almak amacıyla sanık adına celp veya ihzar müzekkereleri çıkartılmasının, Türk Ceza Kanununun 104 üncü maddesinde belirtilen zamanaşımını kesen sebeplerden biri olarak kabul edilip edilemeyeceği hususu ile yine aynı Kanununa göre yürütülen soruşturmalarda, Türk Ceza Kanununun 107 nci maddesinde öngörülen zamanaşımını durduran tarih olarak yetkili makama suçun bildirildiği tarihin mi yoksa yetkili makamca soruşturma emrinin verildiği tarihin mi esas alınacağı hususlarında düşülen duraksamanın giderilmesine yönelik istişari görüş istemine ilişkin Başbakanlığın 8.6.1998 günlü ve B.02.0.KKG/174-208/3135 sayılı yazısına ekli Turizm Bakanlığının 1.6.1998 günlü ve TKB-331 sayılı yazısında aynen:
“Malumları olduğu üzere, memurların görevlerinden doğan veya görevlerinin yapılması sırasında işledikleri suçlarla ilgili soruşturma, özel kanunlarla getirilen istisnalar dışında, Memurin Muhakematı Hakkında Kanun hükümlerine tabidir. Bu durum 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 24 üncü maddesinde, “Devlet memurlarının görevleri ile ilgili veya görevleri sırasında işledikleri suçlardan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılması ve haklarında dava açılması özel hükümlere tabidir.” şeklinde ifade edilmiştir.
Memurin Muhakematı Hakkında Kanunun 2 nci maddesi memurların görevlerinden dolayı ya da görevlerini yaptıkları sırada suç işlemeleri halinde haklarında, Ceza Yargılama Yöntemi Yasası uyarınca ilk soruşturma (tahkikatı iptidaiye) yapılacağını: 5.maddesi, sanık memur hakkında yetkili kurullarca verilen yargılamanın gerekliliğine ilişkin kararın (lüzumu muhakeme kararı) sorgu yargıcı kararı (müstantik kararnamesi) mahiyetinde olduğunu; 6.maddesi, ilk soruşturma sırasında, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde Ceza Yargılama Yöntemi Yasası kurallarına göre uygulama yapılacağını hükme bağlamıştır.
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda, 3206 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önce yer alan, “İlk Soruşturma” ceza davasının ikinci aşamasıdır ve sorgu yargıcı tarafından yürütülür. Bu soruşturmanın amacı, sanık hakkında son soruşturmanın açılmasına gerek olup olmadığını tespit etmektir.
Dolayısıyla, yapılan değişiklikten önce, Memurin Muhakematı Hakkında Kanuna göre kendisine soruşturma yetkisi verilen muhakkikler, ilk soruşturmayı yürütürken Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile sorgu yargıcına tanınan görev ve yetkileri haiz sorgu yargıcı durumunda kabul ediliyorlardı.
Ancak 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda değişiklik yapılmasına dair 21.5.1985 tarih 3206 sayılı Yasanın 82 nci maddesiyle 1412 sayılı Yasada yer alan ilk soruşturmaya ilişkin hükümler yürürlükten kaldırılmış, 83 üncü maddesinde ise, bu yasayla kaldırılan ilk soruşturma hükümleriyle ilgili olarak öteki yasalarda geçen “ilk soruşturma” ibaresinin “hazırlık soruşturması” olarak değiştirildiği, diğer kanunlarda, Ceza Muhakameleri Usulü Kanununun ilk tahkikat hükümlerine yapılan atıfların kamu davasının hazırlanmasına ilişkin hükümlere yapılmış sayılacağı hükme bağlanmıştır.
Bu durumda, Memurin Muhakematı Hakkında Kanun kapsamında bulunan suçlar yönünden uygulanmakta olan ilk soruşturma hükümleri hazırlık soruşturmasına ilişkin hükümlere dönüşmüş bulunmaktadır.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 163 ve müteakip maddelerine göre, hazırlık soruşturması Cumhuriyet Savcıları tarafından yürütülür. Amacı, kamu davasının açılmasına gerek olup olmadığını tespittir. Yapılan hazırlık soruşturması sonunda toplanan deliller kamu davasının açılmasına yeterli ise Cumhuriyet Savcısı mahkemeye bir iddianame vermek suretiyle kamu davasını açar; aksi halde, takibata yer olmadığına karar verir.
Memurin Muhakematı Hakkında Kanuna göre yapılan soruşturma, 3206 sayılı Kanunla, hazırlık soruşturması niteliğine dönüştüğünden, bunu yapacak olan soruşturmacılar da savcı durumunda olup; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda, hazırlık soruşturmasının yürütülmesinde savcılara tanınan görev ve yetkileri haizdirler. Ancak savcıdan farklı olarak, yaptıkları soruşturmadan sonuç çıkaramamakta, yani işin mahkeme önüne götürüp götürülmemesine karar verememektedirler. Bu konuda karar verme yetkisi, idari kurullara aittir.
Öte yandan 18.11.1992 tarih 3842 sayılı Kanunla, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun muhakkiklerce en çok uygulanan ifade alma, sorgu ve müdafaa ile ilgili maddelerinde önemli değişikler yapılmıştır.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda 3206 ve 3824 sayılı Kanunlarla yapılan bu değişikliklerden sonra, muhakkiklerce Memurin Muhakematı Hakkında Kanun hükümlerine göre yürütülen soruşturmalarda, Türk Ceza Kanununda yer alan zamanaşımına ilişkin bazı hükümlerin nasıl uygulanacağı hususunda tereddüte düşülmüştür.
Zamanaşımının kesilmesi:
1- Türk Ceza Kanununun 104.maddesinde, kamu davasının zamanaşımının, mahkumiyet hükmü, yakalama, tevkif, celp veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda maznunun sorguya çekilmesi, maznun hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karar veya Cumhuriyet Savcısı tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesileceği öngörülmüştür.
Yukarıda sayılan sebeplerin tümü CMUK’nda belirlenmiş durumdadır. Konu ile ilgili bulunan celp, ihzar müzekkereleri ve sorguya bakıldığında bunların CMUK’nun 10. Faslında “İfade Alma ve Sorgu” başlığı altında 132-135.maddelerde yer aldığı görülmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu muhtelif kararlarında:
Ceza Kanununun 104.madde birinci fıkrasında dava zamanaşımını kesen sebeplerin tek tek sayılmak suretiyle gösterildiğini, maddede zikredilmeyen herhangi bir usuli muamelenin kesici sebep sayılmayacağını, başka bir deyimle maddede teker teker gösterilmeyen sebeplerin yorum yoluyla geliştirilemeyeceğini;
Bu sebepler arasında yer alan sanığın adli makamlar huzurunda sorgusundan CMUK’nun 135.maddesi uyarınca yapılan sorgusunun kastedildiğini; aynı maddedeki celp ve ihzar müzekkerelerinin ise böyle bir soruyu sağlamak için sanık adına çıkartılan müzekkerelerden ibaret olduğunu; sorgu sayılamayan bir işlem için çıkarılan celp müzekkeresinin zamanaşımını kesmeyeceğini,
karara bağlamıştır.
18.11.1992 tarih ve 3842 sayılı Kanunla CMUK’nda yapılan değişiklikle; Kanunun Maznuna sorgu” şeklindeki 10 uncu faslının başlığı “ifade alma ve sorgu”, Maznunun celbi” başlıklı 132 nci madde başlığı “ifade veya sorgu için celp”, “Sorgunun tarzı” başlıklı 135 nci madde başlığı “ifade ve sorgunun tarzı” şeklinde değiştirilmiş; ayrıca Kanuna 135 inci maddesinden sonra gelmek üzere “Yasak sorgu yöntemleri” başlıklı 135/a maddesi eklenmiştir.
Böylece ifade alma ve sorgu kavramları birbirinden ayrılmış; zabıta amir ve memurları ile savcının, kendisine isnat edilen fiil bakımından sanığı dinlemesine “ifade alma”, buna karşılık sanığın hakim tarafından dinlenmesi “sorgu” olarak adlandırılmıştır. Bu nedenle, Memurin Muhakematı Hakkında Kanuna göre, müfettiş veya muhakkikler tarafından yürütülen ve genel hükümlerdeki ceza davasının ilk aşamasını teşkil eden hazırlık soruşturması sırasında, hakkında soruşturma açılan kimsenin kendisine isnad edilen suç anlatılmak suretiyle, soruşturmacı tarafından dinlenmesi “sorgu” değil “ifade alma” olarak nitelendirilmekte, alınan ifadelerin “sorgu tutanağı” ile değil “ifade tutanağı” ile tespit edilmesi gerekmektedir.
“İfade alma” ve “sorgu” kavramları, bu muhakeme işlemini yapan kişilerin farklı olması dışında, sanığın dinlenmesi anlamını ifade etmektedir. Gerek ifade almada gerekse sorguda sanık aynı haklara sahip olup, yürütülen faaliyette de bir fark bulunmamaktadır. Nitekim CMUK’nun “ifade ve sorgunun tarzı” başlıklı 135 inci maddesinde, zabıta amir ve memurları ile Cumhuriyet Savcısı tarafından ifade almada ve hakim tarafından sorguya çekilmede uyulacak hususlar müştereken tespit edilmiş, ifade verenin veya sorguya çekilenin kimliği tespit edildikten sonra kendisine isnad edilen suçun anlatılacağı ve haklarının öğretileceği hükme bağlanmıştır. Bu nedenle “ifade alma” ve “sorgu” arasında, yürütülen faaliyetin özü bakımından bir farklılık bulunmamaktadır.
Her iki durumda da, yani gerek ifade alma gerekse sorgu sırasında, kişi sanık sıfatıyla dinlenmektedir. CMUK, sanık kavramını bir çok yerde kullanmasına rağmen tanımlanamamıştır. Doktrinde sanık, kendisine isnat edilen fiilin ispatı amacıyla aleyhinde bir ceza muhakemesi yürütülen kişi olarak tanımlanmaktadır. CMUK sanık dışında “ifade veren”den söz etmiştir. Gerçekten CMUK madde 135 ve 135/a’da bahsedilen ifade veren aslında sanıktır. Zira burada kişinin üzerine isnad edilen suçtan ve haklarının öğretilmesinden sonra dinlenmesi söz konusu olacağından, sanıklık söz konusudur. Nitekim CMUK hazırlık soruşturması ile ilgili hükümleri düzenleyen pek çok maddesinde “sanık” kavramını kullanmıştır.
Öte yandan, CMUK 132 ve 135 nci maddelerinde ifade alma ve sorgu ayırımına bilinçli olarak yer verdiği halde, 135/a maddesinin başlığına “Yasak sorgu yöntemleri” demek suretiyle yine 136/2’de “zabıta amir ve memurları tarafından yapılacak sorgulama işlemlerinde ancak bir müdafi hazır bulunabilir” şeklindeki düzenlemeyle, sorgu kavramını ifade almayı da kapsayacak şekilde kullanılmıştır.
CMUK’nda 3842 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önce aldığı, yukarıda açıklanan muhtelif kararlarında dava zamanaşımını kesen sebepler arasında yer alan “sanığın adli makamlar huzurunda sorguya çekilmesi” işlemini CMUK’nun “Sorgunun tarzı başlıklı 135.maddesine atfen yorumlamış; her ikisi de adli makamlardan sayılan mahkeme ve savcılık arasında, kanunun lafzına uygun olarak bir fark gözetmemiştir.
Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, Memurin muhakematı Hakkında Kanun hükümlerine göre, muhakkik veya müfettişlerce, Cumhuriyet Savcısının kimi görev ve yetkilerini haiz olarak yürütülen hazırlık soruşturmasında, sanık sıfatıyla alınan ifadelerin zamanaşımını keseceği düşünülmekle birlikte, bu konuda mevcut tereddütlerin giderilmesini teminen Danıştay Başkanlığının mütalaasına ihtiyaç duyulmuştur.
2- Diğer taraftan, Türk Ceza Kanununun 104.madde birinci fıkrasında, celp ve ihzar müzekkerelerinin de dava zamanaşımını keseceği öngörülmüştür.
CMUK’nun “Maznunun celbi” başlıklı 132.maddesinde yer alan;
“Maznun sorgu için celpname ile davet olunur. Gelmezse zorla getirileceği celpnameye yazılabilir.” hükmü, 3842 sayılı Kanunla;
ifade veya sorgu için celp:
Madde 132- Kişi ifade alınması veya sorgu için celpname ile davet olunur. Gelmezse zorla getirileceği celpnameye yazılabilir.
şeklinde değiştirilmiştir.
Savcılıkça ifade vermek üzere çağrılan sanıklar, genellikle “celpname” denilen davetiye ile çağrılmakta ve gelmedikleri takdirde zorla getirilecekleri belirtilmektedir. Sanığın bu davete uymaması halinde, savcılık, sulh ceza hakiminden ihzar kararı almakta ve bu karara dayanarak sanık, polis marifetiyle zorla getirilmektedir.
Yargıtay Ceza Genel kurulu, yukarıda açıklanan muhtelif kararlarında, celp ve ihzar müzekkerelerinin sanığın sorgusunu sağlamak için sanık adına çıkartılan müzekkereler olduğunu, sorgu sayılmayan bir işlem için çıkarılan celp müzekkerelerinin zamanaşımını kesmeyeceğini karara bağlamıştır. Ancak, yine yukarıda belirtildiği üzere, bu kararlar CMUK’nde 3842 sayılı Kanunla değişmeden önceki hükümler esas alınmak suretiyle getirilen kararlardır. Zira değişiklikten önce ifade alma ve sorgu ayırımı yapılmamış, sadece sorgu kavramı kullanılmıştır.
Yapılan değişikle hem ifade alma hem sorgu aşamasında celpname ile davet öngörüldüğünden, esasen ifade alma ve sorgu arasında niteliksel hiç bir fark bulunmadığından ve Türk Ceza Kanununun 104.maddesinde, münhasıran sorgu amacıyla çıkarılan celpnameden söz edilmediğinden kişinin CMUK’nun 135.maddesi uyarınca gerek ifadesinin alınması gerekse sorgu için celp ve ihzar müzekkereleri ile davetinin dava zamanaşımını keseceği düşünülmektedir. Memurin Muhakematı Hakkında Kanun uyarınca müfettiş veya muhakkiklerce yürütülen hazırlık soruşturması sırasında, CMUK 135.madde uyarınca ifadesi alınacak kişileri celpname ile davet yetkileri bulunması nedeniyle müfettiş ve muhakkiklerce çıkarılan ihzar müzekkerelerinin dava zamanaşımını keseceği düşünülmektedir.
Ancak bu konuda mevcut tereddütlerin giderilmesini teminen Danıştay Başkanlığının mütalaasının alınmasına ihtiyaç duyulmuştur.
Öte yandan, hazırlık soruşturması sırasında sanığın ifadesinin alınması için çıkarılan celp ve/veya ihzar müzekkerelerinin dava zamanaşımını kestiği kabul edildiği takdirde, ifade alınması işleminin zamanaşımını kesmeyeceğini kabul etmek de çelişkili bir uygulamadır. Zira sanığın ifade vermek üzere hazırlık soruşturmasını yürüten makamlar huzuruna çağrılması yazılı olduğu gibi sözlü de olmaktadır. Müfettiş ve muhakkiklerce yürütülen soruşturmalarda, sözlü davetle ifade alma sıkça uygulanmakta, sözlü davete icabet etmeyenler hakkında celp müzekkeresi ile çağrı yapılmaktadır. Bu durumda celp veya ihzar müzekkeresi ile sanığın davetinin zamanaşımını kestiğini kabul etmek, buna karşılık sözlü
davet ile gelen sanıkların verdiği ifadelerin zamanaşımını kesmeyeceği sonucuna varmak, Türk Ceza Kanununun lafzı ve ruhuna bütünüyle ters düşmektedir.
Bu bakımdan, her iki konu birbiriyle bağlantılı olduğundan birlikte ele alınıp, Türk Ceza Kanununun dava zamanaşımı ile ilgili hükümlerini, CMUK’nda 3842 sayılı Kanunla yapılan değişiklikler çerçevesinde yeniden yorumlamak ve bu meyanda Memurin Muhakematı Hakkında Kanun hükümleri uyarınca müfettiş veya muhakkiklerce yürütülen soruşturmalarda zamanaşımının hangi usuli muameleler neticesinde kesilmiş sayılacağını açıklığa kavuşturmak, böylece mevcut tereddütleri ve farklı yorum ve uygulamaları ortadan kaldırmak kaçınılmaz bir hal almıştır.
Zamanaşımının durması:
Türk Ceza Kanununun 107.maddesinde, kamu davasının açılması izin ya da karar alınmasına yahut başka bir yetkili organda çözümlenmesi gerekli bir sorunun sonucuna bağlı bulunduğundan izin ve kararın alınmasına yahut sorunun giderilmesine değin zamanaşımının duracağı öngörülmüştür.
İzin veya karar alınmasına bağlı suçlarda, Cumhuriyet Savcısının yetkili mercie başvurduğu tarihte zamanaşımı durur, yetkili merciin izin veya karar vermesi halinde de işlemin usulen tamamlandığı günden itibaren durmuş olan zamanaşımı, kaldığı yerden devam eder. izin veya karar istemi yetkili organlar tarafından reddedildiğinde, söz konusu suçtan hiç dava açılamayacağı için zamanaşımından söz etmeye de gerek kalmaz.
Memurin Muhakematı Hakkında Kanun 1.maddesinde, memurların memurluk görevlerinden doğan ya da görevlerini yaptıkları sırada işlenen suçlarından dolayı yargılanmaları görevinin ancak bu Yasada belirtilen koşullar altında adli mahkemelere düşeceğini belirtmiştir. Bu koşullar, sanık memur hakkındaa idari soruşturma yapılması, karar kurullarınca söz konusu memurun yargılanmasının gerekliliğine karar verilmesi ve bu karar ile soruşturma kağıtlarının savcılığa gönderilmesidir. Ancak bu durumda, Cumhuriyet Savcıları CMUK’nun 148.maddesi uyarınca görevli ve yetkili adli mahkemelerde kamu davası açabilirler.
Kanunun getirdiği güvence sisteminin gereği olarak, soruşturma yapma ya da yaptırma yetkisini 2 nci maddesinde yazılı makamlara tanımıştır. Memurun görevi ile ilgili bir suç işlediği, doğrudan doğruya, ihbar ya da şikayet üzerine öğrenildiği takdirde, suçun bildirildiği idari makam kendiliğinden soruşturma yapmaya yetkili ise, bildirme hakkında gereken inceleme ve soruşturmayı yapacak ya da yaptıracak; sonuşturmaya yetkili değilse bildirmeyi 2 nci maddede yazılı yetkili makama iletecektir.
Türk Ceza Kanununun yukarıda açıklanan 107.maddesi hükmünden Memurin Muhakematı Hakkında Kanun hükümlerine göre yürütülen soruşturma sonucunda idari kurullarca memurun yargılanmasına karar verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi tarihine kadar zamanaşımının duracağı sonucuna varılmakla birlikte zamanaşımını durduran tarih yetkili makamının soruşturma emri verdiği tarih mi yoksa yetkili makama, diğer kişi ya da adli ve idari makamlarca suçun bildirildiği tarih mi olacağı hususunda tereddüte düşülmüş; bu tereddütün giderilmesini teminen Danıştay Başkanlığının mütalaasının alınması gerekli görülmüştür.
Özetle;
1-Memurin Muhakematı Hakkında Kanun hükümlerine göre, müfettiş veya muhakkiklerce yürütülen hazırlık soruşturması sırasında, sanığın CMUK’nun 135.maddesine göre alınan ifadesinin; keza, bu ifadeyi almak amacıyla sanık adına çıkarılan celp ve ihzar müzekkerelerinin, Türk Ceza Kanununun 104. Maddesi uyarınca zamanaşımını kesen sebepler arasında mütalaa edilip edilmeyeceği,
2- Yine bu Kanuna göre yürütülen soruşturmalarda, Türk Ceza Kanununun 107.maddesinde öngörülen zamanaşımını durduran tarihin yetkili makamın soruşturma emri verdiği tarih mi yoksa yetkili makama suçun bildirildiği tarihin mi esas alınacağı hususlarında,
Mevcut tereddütlerin giderilmesini teminen, 2577 sayılı Kanunun 23/e maddesi gereğince Danıştay Başkanlığından görüş istenmesi hususunda gereğini emirlerine arz ederim.” denilmekte olduğundan konu incelenerek;
Gereği Görüşülüp Düşünüldü:
İstem, Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat hükümlerine göre yürütülen soruşturmalarda, soruşturmacı tarafından sanığın ifadesinin alınması veya ifade almak amacıyla sanığa celp veya ihzar müzekkeresi çıkartılmasının, Türk Ceza Kanununun 104 üncü maddesinde belirtilen zamanaşımını kesen sebeplerden biri olarak kabul edilip edilmeyeceği hususu ile aynı Kanuna göre yürütülen soruşturmalarda, Türk Ceza Kanununun 107 nci maddesinde öngörülen zamanaşımını durduran tarih olarak, yetkili makama suçun bildirildiği tarihin mi yoksa yetkili makamca soruşturma emrinin verildiği tarihin mi esas alınacağı hususunda düşülen duraksamaya ilişkindir.
Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat’ın 2 nci maddesinde, memurların görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işledikleri suçların öğrenilmesi üzerine, yetkili amirlerce doğrudan veya görevlendirecekleri soruşturmacılar eliyle Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerine göre “ilk soruşturma” yaptırılacağı ve ulaşılan sonucun düzenlenecek fezlekede gösterileceği hükme bağlanmaktadır.
Bu maddede, “ilk soruşturma” dan söz edilmesine karşın, 3206 sayılı Kanun ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ilk soruşturmaya (ilk tahkikat) ilişkin tüm maddeleri yürürlükten kaldırılıp hazırlık soruşturmasına dönüştürülmüş, ayrıca, diğer kanunların CMUK’nun ilk soruşturma hükümlerin yapılan yollamalar da kamu davasının hazırlanmasıyla ilgili hükümlerine yapılmış sayılmıştır.
Bu değişiklikle, Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat’ta ilk soruşturmaya yapılan yollama hazırlık soruşturması olarak değiştirildiğine göre, anılan Kanun uyarınca görevlendirilen soruşturmacıların yürüttükleri soruşturmalarda Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun hazırlık soruşturmasına ilişkin hükümlerini uygulama durumunda olduklarını kabul etmek gerekmektedir.
Türk Ceza Kanununun 104 üncü maddesinde, mahkumiyet hükmü, yakalama, tevkif, celp veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda sanığın sorguya çekilmesi, sanık hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karar veya Cumhuriyet savcısı tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile dava zamanaşımının kesileceği hükmü yer almıştır. Madde, yakalama, tutuklama, iddianame ve hüküm yanında celp ve izhar müzekkeresi ile sanığın sorguya çekilmesini zamanaşımını kesen bir sebep olarak göstermiştir. Duraksama konusunun zamanaşımının kesilmesiyle ilgili kısmında sonuca ulaşılabilmesi için, Cumhuriyet savcılarınca sanığın ifadesinin alınması veya bu amaçla celp yada ihzar müzekkeresi çıkartılmasının, zamanaşımını kesip kesmeyeceğinin saptanması gerekmektedir.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 135 inci maddesinde, “Cumhuriyet savcısı tarafından ifade almada ve hakim tarafından sorguya çekilmede aşağıdaki hususlara uyulur” denilmek suretiyle Cumhuriyet savcısınca sanığın çağrılıp dinlenmesinin “ifade alma” olduğu, “sorguya çekilmenin” ise hakim tarafından yapılabileceği belirtilmiştir.
Türk Ceza Kanununun 104 üncü maddesi uyarınca sanığın adli makamlar tarafından sorguya çekilmesinin zamanaşımını durduran sebeplerden biri olmasına rağmen, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 135 inci maddesinde Cumhuriyet savcısının sanığı çağırıp dinlemesinin sorguya çekme olarak kabul edilmemesi karşısında, Cumhuriyet savcısı tarafından ifade almadan zamanaşımının kesilmesinden söz edilmesi olanağı bulunmamaktadır.
Diğer yandan, Yargıtay içtihatları celp veya ihzar müzekkerelerinin de sadece sorgu için çıkartılması durumunda, zamanaşımını keseceği yolundadır. Bu nedenle Cumhuriyet savcılarının ifade almak için çıkarttıkları davet yazısı ve ihzar kararları da zamanaşımını kesmemektedir.
Bu durum karşısında, Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat uyarınca, Cumhuriyet savcısı gibi hazırlık soruşturması yapan soruşturmacı tarafından sanık memurun dinlenmesi, sorgu olmayıp ifade alma olduğundan, zamanaşımını kesmesi sözkonusu olamaz. Aynı nedenle, soruşturmacının ifade almak için sanık hakkında celp veya ihzar müzekkeresi çıkartması da zamanaşımını kesemez.
Diğer taraftan, dava zamanaşımının durması hali, Türk Ceza Kanununun 107 inci maddesinde, izin veya karar alınması yada başka bir mercideki sorunun çözümlenmesine bağlı tutulmuştur. Maddede öngörülen haller, bazı suçlar ve kişiler için söz konusu olabilmektedir. Örneğin, Türk Ceza Kanununun 158 ve 159 uncu maddelerinde gösterilen suçlarda soruşturma yapılabilmesi 160 ıncı madde gereğince Adalet Bakanının iznine, milletvekilleri hakkında işledikleri suçlar nedeniyle soruşturma yapılabilmesi dokunulmazlıklarının kaldırılmasına bağlı bulunmaktadır.
Kovuşturması izne bağlı suçlarda, suçun işlenmesiyle birlikte zamanaşımı işlemeye başlamakta, savcının izin başvurusuyla zamanaşımı durmakta ve izin verilmesiyle de zamanaşımı kaldığı yerden devam etmektedir.
Buna karşılık, Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkatın 2 nci maddesine göre, görevinden dolayı veya görevi esnasında bir suç işlediği doğrudan doğruya veya şikayet, ihbar yada iddia üzerine anlaşılan memur hakkında, maddede yazılı yetkili amir, bizzat veya muhakkik vasıtasıyla soruşturma yaptırmak durumundadır. Amir tarafından verilen soruşturma emrinin Türk Ceza Kanununun 107 nci maddesinde belirtilen izin veya karar niteliğinde olmadığı açıktır. Bu nedenle de yetkili makamın soruşturma emrinin zamanaşımını durdurması söz konusu olamaz.
Bu nedenlerle;
a) Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat hükümlerine göre müfettiş veya muhakkiklerce yürütülen soruşturmalar sırasında, sanığın Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 135 inci maddesine göre alınan ifadesi ile bu ifadeyi almak amacıyla sanık adına çıkarılan celp ve ihzar müzekkerelerinin, Türk Ceza Kanununun 104 üncü maddesi uyarınca zamanaşımını kesen sebepler arasında sayılamayacağı,
b) Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat hükümlerine göre yetkili makamca verilen soruşturma emrinin Türk Ceza Kanununun 107 inci maddesinde sayılan zamanaşımını durduran sebeplerden sayılamayacağı,
Sonucuna ulaşılmakla dosyanın Danıştay Başkanlığına sunulmasına 2.11.1998 gününde oybirliğiyle karar verildi.